Ahmet Kekeç

Ahmet Kekeç

Kayıp dosyayı sahaflarda bile bulursunuz

Kayıp dosyayı sahaflarda bile bulursunuz

Ben öyle yaptım... Ergenekon Savcısı Zekeriya öz’ün Genelkurmay Başkanlığı’ndan istediği, ama ‘bizde bulunmuyor’ yanıtını aldığı İlhan Selçuk’a ait dava dosyasını (daha doğrusu, davanın iddianamesini) Sahaflarda buldum.

Sonra bu dosyayı bir taşınma esnasında kaybettim.

Zekeriya öz de öyle yapsın.

Gitsin bir Sahafa, ‘Eski davaların fotokopi örneklerini istiyorum’ desin, ücreti de biraz da bol tutsun, İstanbul 2 nolu Sıkıyönetim Askeri Savcısı Albay Süleyman Takkeci’nin hazırladığı 1973/11 evrak numaralı iddianame örneği şıpın işi elindedir.

Bu iddianamede neler mi var?

Neler yok ki?

Sivil ayağını İlhan Selçuk, Altan öymen, Doğan Avcıoğlu, İlhami Soysal, Ali Sirmen, Ahmet Güryüz Ketenci gibi değerli aydınların; asker ayağını da Cemal Madanoğlu, Osman Köksal, Yılmaz Akkılıç, Necdet Düvencioğlu, Celil Gürkan gibi kıymetli muvazzaf ve mütekait subaylarımızın oluşturduğu, ‘Madanoğlu cuntası’ tabir edilen ihtilal heyetinin ‘darbe hazırlıkları ve çalışmaları’ var...

Genelkurmay Başkanlığı, ‘Sözkonusu dosyayı Milli Savunma Bakanlığı’na teslim ettik’ diyor.

Milli Savunma Bakanlığı, ‘Bizim arşivlerde de bulunmuyor’ diyor.

Kayıp dosya, muhtemelen, Ergenekon iddianamesi’ne ‘ek’ teşkil edecek. Muhterem büyüğümüz İlhan Selçuk’un ‘cuntacılığını’ belgelemek ve tescil etmek için...

Bu kadar dolambaçlı yol izlemeye ne gerek var?

İlhan Selçuk’un cuntacılığı sır değil ki!

Hasan Cemal’in ‘Kimse Kızmasın, Kendimi Yazdım’ kitabıyla, ‘içeriden biri’ymiş gibi cuntanın faaliyetlerini izleyen ve MİT’e rapor eden Prof. Mahir Kaynak’ın tanıklıkları yeter de, artar bile.

İlhan abi’ye de sorabilirler.

İlhan abi inkar etmiyor ki yaptıklarını.

Mesela, bir gazeteye verdiği röportajda, ‘Bir insanın cuntacılıkla suçlanması, komünistlikle, faşistlikle ya da herhangi bir fikir ve siyasetle suçlanması farklı bir şey, bir insanın çıkarcılıkla suçlanması, ajanlıkla suçlanması başkadır. Herhangi bir insan faşist, komünist, Maoist, cuntacı olabilir. Bunlar o insanın fikri siyasal eğilimleridir...’ diyordu.

Hasan Cemal’e göre bir ‘takıyye ustası’ olan İlhan abi başka şeyler de söylüyor.

Mesela, çok partili parlamenter sisteme ‘ Osmanlı gericiliği’ diyor. Askerin siyasete karışmasını ‘normal ve olması gereken bir iş’ sayıyor. Demokrasinin başladığı tarih olan 1950’yi ‘karşı devrim süreci ve kırılma noktası’ olarak değerlendiriyor. Türkiye’nin ‘laik kaderine’ el koyması için emperyalist George W. Bush’tan yardım istiyor.

Bunu da, üstelik, gizli kapaklı yollardan yapmıyor.

Köşesinde açık açık yazıyor.

Haa... Askerin siyasete müdahalesini hoş karşılayan İlhan abi’nin toleransı her asker için geçerli değil...

27 Mayıs ve 28 Şubat’ı gerçekleştiren asker ‘demokrasi’ getirmiştir, ama 12 Mart ve 12 Eylül’ü gerçekleştiren asker ‘faşizm’ getirmiştir.

Peki, İlhan abi nasıl oldu da cuntacılıktan hüküm giymedi?

Bunu da, o sıralar ‘cunta müntesibi’ olan Hasan Cemal’den okuyalım:

‘örgütlenmemiz derine, yani ordunun tepelerine doğru gidiyordu. çok fazla kurcalanırsa, işin içine Kara Kuvvetleri Komutanı Faruk Gürler, Hava Kuvvetleri Komutanı Muhsin Batur karıştırılabilecekti. Onun için mahkeme bir yerde kesmek zorunda kaldı.’

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ahmet Kekeç Arşivi