Mustafa Özcan

Mustafa Özcan

İran ne istiyor?

İran ne istiyor?

Birinci turda oyların salt çoğunluğunu alarak cumhurbaşkanı seçilen Hasan Ruhani seçilmesi halinde ilk işinin komşu ülkelerle ilişkileri düzeltmek olacağını vaat etmişti. Bunu yapabilir mi? Biri zati nedenlerle ikincisi de sistem nedeniyle zor. Daha önce de Rafsancani engellenen adaylıkları sırasında aynı temennilerini dile getirmişti. İkinci olarak Muhammed Hatemi de yine aynı vaatlerle iktidara gelmiş tam tersi olmuştu. İran’da Muhammed Hatemi iktidarı komşu ülkelerle ilişkileri geliştirmek isterken Amerikan işgalinin bir parçası pozisyonuna düşmüştü. İşgal anaforunun parçası haline gelmişti.  Muhammed Abtahi bunun canlı şahitleri arasındadır. Sonrasında söz ve laf arasında Nejad vesaire bütün İranlı liderler Amerikalılara bu jestlerini hatırlatmışlar ve paylarını tam alamamaktan da yakınmışlardı! Diş kirası az gelmiş. Demek ki Irak ve Afganistan işgallerine yardım ılımlıların da içinde olduğu bir devlet planıydı. Bundan dolayı İran’da ılımlıların güler yüzüne aldanmamak lazım. Delikten iki defa geçmeyelim. Hatta yumuşak yüze karşı iki defa ihtiyatlı olmak gerekir. Zira sağ gösterip sol vuruyorlar. Hasan Ruhani’nin komşu ülkelerle ilişkilerini geliştirmesinin önündeki ikinci engel ise Ali Hamaney’in kendisi ve politikalarıdır. O buna İran’ın fiili politikalarını ve davranış kalıplarını değiştirerek izin verecek midir? Nükleer proje ve Suriye meselesinde son söz onundur. Dolayısıyla Hasan Ruhani her geçen gün pozisyonları güçlenen Devrim Muhafızları ve Ali Hamaney’le baş etmek zorundadır. Eğer niyeti varsa! Bununla birlikte Hasan Ruhani’nin önünde küçük de olsa bir manevra alanı vardır. Zira rejim barajın önünü açmak için katılımına müsaade etmiş ve 2009 yılındaki gibi toptan bir tezvirat olmamıştır. İlk turda yüzde 51 oy almıştır.


Ruhani’nin seçilmesinin iki nedeni vardır. Birincisi, Nejad, Bush gibi iki defa üst üste seçilmiş ve seçimleri hile ile gölgelenmiştir. Bush gibi Reagan gibi anti Mesih cephesinde olmasına rağmen hep Mesih diliyle konuşmuştur! Kurtuluş vaatleri üzerinden tahribat yapmıştır. Bundan dolayı onun şahsında Usuli-Huccetiye bileşkesi halkı bıktırmıştır. Halk eski müzakereciyi seçmekle; Batı ile uzlaşarak ambargonun kaldırılacağını ummaktadır. Hasan Ruhani ile birlikte el altından yapılan pazarlıkların bir paket haline getirilmesi ihtimali vardır. Hasan Ruhani’nin seçilmesi üzerinden Batılıların Big Bargain dedikleri büyük pazarlık ihtimali artmıştır. El Hayat gazetesinden Cihad el Hazin’in yazdığı gibi sonuçta İran’da seçimleri kim kazanırsa kazansın Hamaney kazanmıştır. Zira bu seçimler Hamaney ve ekibine zaman ve manevra alanı kazandırmıştır. Muhatap başkentlerde bir süre şaşkınlık meydana getirecek ve bu da zor zamanda İran için ek süre anlamına gelecektir.

Gerçekten de Ruhani seçim vaatlerini ve sözlerini tutabilecek midir? Batı ile pazarlık zemini her zaman var. Suriye olaylarından sonra ise İslam dünyası ile uzlaşma zemini kalmamıştır. Karadavi ve 79 İslami cemaat ve grubun katıldığı Kahire toplantısında İran ve bileşenlerinin İslam’a ve Müslümanlara açık savaş açtıkları duyurulmuştur. Ümmet açısından Bush’dan sonra İran tehlikesi konjonktürel anlamda birinciliğe yükselmiştir. Mevlana’nın ifadesiyle nisan yağmuru inci mercana ulaşırsa inci mercan olur ve yılana isabet ettiğinde ise zehir olur. Tahran, Bağdat, Şam ve Beyrut’a kadar İslam dünyasının merkezine ve ocağına çöreklenmiştir. Bunu her vesile ile tahkim etmek istemektedir. Batı’nın ve dünyanın İslam dünyasındaki çoğunluk korkusunu kaşımakta ve hatta korkuya karşı zımni ittifaklar geliştirmektedir. Oyunların açık oynandığı Suriye bunun tipik misallerinden birisidir. İran’ın ve siyasetçilerinin hiçbir yerleşik kurala saygıları yoktur. Dertleri Şiiliği yaymak ve Şiiliği hakim kılmaktır. Bu yüzden Suriye’de bir mezhep seferberliğine gitmişlerdir. Kahire’de toplanan ümmet temsilcileri veya ehli hal ve akit ise karşı seferberlik ve cihat ilan etmiştir. İran İslam dünyasının kalbine saplanmış bir hançerdir. Karanlıkta ıslık çalar gibi kırmızı çizgilerinin zalim ve ultra laik Esat’ın devrilmesi olduğunu söylemektedir. Esat’ta onları ilgilendiren şey, Kayıp İmam dedikleri Musa Sadr’ın fetvasıdır. Musa Sadr baba Esat ve inancını Şiilikle aynı ve türdeş görmüştür. Böylece Müslüman olma vasfı aranan Suriye anayasasında Esat için resmi olarak cumhurbaşkanı olmasının önünde bir engel kalmamıştır. Önünü bu gibi fetvalarla açmışlar akabinde de Şiilik dayanışmasıyla da hanedanlığını korumaya çalışmaktadırlar. İran ne istiyor, sorusuna iki kalem cevap aramaktadır. Cevap arayanlardan birisi Suudlu gazeteci Cemal Kaşıkçı’dır ve Ortaçağ boyunca İslam dünyasının Horasan merkezini atıl ve tatil eden gücün şimdi de pençesini Ön Asya’ya attığını hatırlatmaktadır. Basra Körfezi de bu kuşatmanın diğer boyutudur. Batı ise onu Sünni dünyaya karşı dengeleyici bir alet olarak görmektedir. İran-Irak savaşını uzatarak 8 yıl ABD ve Batı’ya hizmet etmiştir. Daniel Pipes’ın ifadesiyle aynı hizmetini şimdi Suriye cephesinde sürdürmekte ve İsrail’in yıpranmasına engel olmakta ve sonuna giden süreci Esat’ı destekleyerek uzatmaktadır. Batı ve İsrail İran’ı tahterevallinin bir ayağı gibi görmekte ve o ayağa yük vermektedir. İslam dünyası İran boyunduruğundan kurtulmalıdır. Rıdvan Seyyid’in ifadesiyle İran’ın derdi Türkiye ile rekabet Araplarla boğuşma ve topraklarını işgal ve Tahran’da ağırladıkları Kaide gibi gruplar ve stratejik dengeler üzerinden Batı ve İsrail ile pazarlıktır. İran’ın mezhep politikasının iki ucu var. Şii gençleri Sünnilerin üzerine ölüme göndermek için Sünnileri tekfir etmektir. İkinci olarak, ittifak zeminini ve zincirini genişletmek için de Alevi ve Nuseyrileri ortak inancın parçaları saymaktır. Çoğunluğa karşı asabiyetlerini kaşımaktadır. İran söylemi Irak’ta Şiiler çoğunluk oldukları için iktidara geldiklerini yönündedir. ‘Bunu Suriye’de de uygulayalım’ dediğinizde ya rejimin direnişçi olmasından ya da tekfirci Sünnilerden bahsediyorlar. Sünnilerin yönetme kapasitesinden mahrum ve azınlıklara hoşgörülü olmadığından dem vuruyorlar. Onların Irak’ta Ölüm Mangalarıyla Sünnilere ne kadar hoşgörülü davrandıklarını gördük. Lakin Erdoğan’ın demokratlığını sorgulayan Batı alemi Maliki karşısında suskun! İran Batı ile pazarlık yaparken İslam dünyasına yönelik politikalarında ise sadece güce dayanıyor. Sopayı esas alıyor. Ona göre Sünnilerin hakkı kötek.
İslam dünyasının İran’a yönelik fiili politikaları devam etmeli ve asla aldanmamalıdır. Davranışlarını değiştirirse ne ala! O zaman yeni bir değerlendirme yapılabilir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mustafa Özcan Arşivi