Ey ehl-i vatan sabah oldu uyan!

Ey ehl-i vatan sabah oldu uyan!

Adam dolandırıcılıktan, uyuşturucu kullanmak ve satmak suçundan sabıka kaydı var. Ama tutuyor Güneydoğu'ya gidiyor, “Ben Genelkurmay ve Jandarma Genel Komutanlığı özel istihbarat sorumlusuyum” diyerek askeri kişilerle görüşüyor, alaylara girip çıkıyor, “Aşiret kavgalarını önleyeceğim” diyor. Hadi sivilleri anladık, adam cebinden bir düzine kimlik çıkartınca akan sular duruyor, korku belasına eller cebe gidiyor. Peki, askeri kişiler nasıl tongaya düşüyor, ben de onu anlamıyorum.. Adam jandarma subaylarını bile parmağında oynatmış. Biri Şanlıurfa il jandarma alay komutanı albay olmak üzere iki yüzbaşı ve bir üsteğmen tutanak bile tutmuşlar. Tutanakta Yalçın Tanfer isimli bir şahsın alaya gelerek kendisini Genelkurmay ve Jandarma Genel Komutanlığı adına gizli olarak çalışan bir görevli diye tanıtarak istihbari bilgi notu verdiği belirtiliyor. Adamı tutup araştırma yapmamışlar da sonradan uyanmışlar. Aynı şahıs sivillerden külliyatlı paralar tırtıklamış. Meğer adam dolandıracağı sivilleri komutanlarla tanıştırarak aynı numarayı çekiyormuş. Jandarma personeli, bond çantasında bolca mahrem kimlik kartları taşıyan bu adamdan pek çekinirlermiş.

Belgelere göre bu tip adamları oraya buraya lanse edenler de asker nitelikli kişiler.

Bir tane örnek olsa iyi, iddianamenin eklerinde yer alan sürüyle belgede bir takım kriminal tiplerin çevrelerinde kendilerini “Genelkurmay”, “Jandarma”, “Jitem”, “MİT görevlisi”, “derin devlet” diye tanıtıp menfaat temin ettikleri anlaşılıyor. Veli Küçük'ün bayan bir yakınıyla yaptığı telefon görüşmesinden anlaşıldığı gibi uyanığın biri kendi kızının nişanına Hilmi özkök Paşa ve Sadettin Tantan adına çelenk bile göndermiş. Altında Veli Küçük imzalı “Haber alma elemanı” diye sahte kimlik kartları da varmış.. Kadın, eski kocasının filmlerini anlatıyor. İşe bakar mısınız! O adam çeşitli komutanların adını da kullanırmış. Pezevenklerden haraç bile alırmış şunun bunun adamıyım diye...

Bir başka adam, İstanbul üniversitesi'nde doçent ama kendisini Genelkurmay'a çalışan görevli diye tanıtıyor.. üniversite personeli hakkında araştırma yapıyor, sağına soluna üfürüyor üfürüyor. Şu paşayla görüştüm, bu paşayla kahve içtim vesaire. Hele bazı tipler var ki devlet görevlisi olduklarına kendilerini bile inandırmışlar. Adam koyvermiş sakalı, giymiş cübbeyi, girmiş cemaatlerin içine.. Arkadaşına, “bizde mollaların arasına takıldık girdik işte ne yapalım. Soktunuz bizi o tarafa, çarşambaya. Molla olduk” diyor. “Ya hayırlısı olsun be kardeşim görevini tam yerine getir de” falan diye karşılık veriyor ötekisi. Kim, kimler dağıtmış bu görevleri? “İlişiğimiz yok” diyerek geçiştirilebilir mi?

Daha fazla ilerleyemedim arkadaşlar, koptum. Ne bu ya? Bu kadar kolay mı bu işler? Adamların ne tip olduklarını, ne haltlar karıştırdıklarını cümle alem duyuyor, biliyor ama sahte kimliklerdeki adreslerden kimse çıkıp da “dur bakayım, sen kimsin” demiyor. Adamlar bir taraftan akıllarınca vatan kurtarıyorlar diğer taraftan türlü filmler çeviriyorlar. çalınan mercedeslerin peşine düşüyorlar. Bulacaklar da galeride satacaklar, nasiplenecekler. 'Kuvayı milliyeci' başkanları “jandarmaya mı bulduracaz. Bi geçin bakayım bi araştırın nedir“ gibi laflar ediyor. Kimi esrarkeş, kimi psikopat. Bunların en akıllıları “Ergenekon” dökümanının “Mafya” başlıklı kısmında yazıldığına göre Genelkurmaya bağlı üç kişilik bir sivil kurul oluşturacak, bunlardan biri “ulusal mafya lideri” seçilecek ve kısa sürede “enternasyonal mafya ailesi”nde yer alacakmış.. Savcı'nın iddiasına göre “ulusal mafya lideri” olarak seçilen muhterem adam Sami Hoştan.. Neymiş Türk mafyasının çökertilmesi yerine yeniden yapılandırılması Türkiye'nin çıkarları için gerekliymiş. “Polat Alemdar'a mı özenmişler ne! Kurtlar Vadisi'ni seyredip mi yazmışlar yoksa Kurtlar Vadisi senaristleri bu iddiaları duyup mu diziye çekmişler, merak ettim abiler!


En yaşlı parti CHP'yse..

Herhalde dünyanın en fazla parti kapatılan ülkesiyiz. AK Parti kıl payı kurtuldu. DTP için açılan dava henüz sonuçlanmadı. Türkiye'nin en yaşlı partisi Cumhuriyetin kuruluşuyla yaşıt olan Cumhuriyet Halk Partisi. Kazım Karabekir Paşa ve arkadaşlarının kurduğu “Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası” 1925'de kapatılmayıp da yaşamına devam etseydi, “Yenilikçi Cumhuriyet Partisi” olarak karşımızda olacaktı bugün. İyi de olurdu. Demokratik düzen kendi içinde kontrol mekanizmalarını kurmuş olarak ziyadesiyle yol alırdı. Nitekim demokrasisi oturmuş gelişmiş ülkelerde siyasi partiler çok köklüdür. Değişen dünya ve ülke koşulları çerçevesinde kendi içinde evrimleşen siyasi partiler büyük bir tecrübeye sahipler. Ne var ki bizde ilk muhalefet partileri Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası'nın da Serbest Fırka'nın da ömrü çok kısa sürdü. Demokrat Parti'nin ömrü ise onbeş yılı buldu bulmadı. Artık bu kaderin değişmesi gerekiyor. Demokrasimizin rayına girmesi için siyasi partilerin yaşam sürelerinin uzatılması şart. Bir partinin yaşamını sona erdirecek olan seçmenlerdir. Bir takım kısıtlamalar getirilebilir, ama parti kapatmak tarihe karışmalı. AK Parti bu aşamadan sonra parti kapatmalarını zorlaştırmak yerine kapatılmamalarını sağlayacak yasal düzenlemeleri gerçekleştirmeli. TBMM İçişleri Komisyonu Başkanı Ziyaeddin Akbulut yakın zamanda parti kapatmaları zorlaştıracak düzenlemelere gidecekleri sinyalini verdi. AK Parti hakkındaki kapatma davası toplumu gerdiği gibi ülkeyi de siyasal belirsizliğe sürükledi. Türkiye boşu boşuna zaman kaybetti. Artık gereksiz tartışmaların ve gerilimlerin önü kesilmeli. Bunun da yolu kapatmayı öngören yasal hükümleri ortadan kaldırmak. Gerisini halka bırakalım. Halkımız bir partiyi vezir de eder, rezil de. örneklerini görmedik mi?


Kirvem hallarımı aynı böyle yaz..

Ergenekon İddianamesi'ni bitirdik elhamdülillah, şimdi de eklerine girdik. İlhan Selçuk'un haberi var ya da yok. Ortaya çıktı ki Veli Küçük, Cumhuriyet'in(gazete tabii) kurtulması için düzenlenen toplantıya katılmış kardeşim. Cumhuriyet'in satın alınması için ENKA tesislerinde bir araya gelenler arasında Veli Küçük de var, Gürbüz çapan da, İşçi Partisi'nden Ferit İlsever de. Olay budur.

Haa bu arada karikatürist Tan Oral'ın Cumhuriyet'ten kovulmasının perde arkası da aydınlandı. İlhan Selçuk, Yeni Şafak'a verdiği röportajda kullanılan karikatür yüzünden Oral'ı çizmiş, “derhal işine son verin” diye talimat vermiş.

Doğu Perinçek de 2003'de Kıbrıs'la ilgili “ikiz sözleşmeler” diye bilinen “Burgenstock anlaşması”nı engellemek için Cumhurbaşkanı Sezer'e yazdığı mektuptan Veli Küçük'ü de bilgilendirmiş. çünkü “Sayın komutanımız” başlığıyla emekli tuğgeneral Küçük'e yazdığı mektup iddianamesinin belgeleri arasına girmiş bile. Benim bildiğim emekli olan paşalar, komutanlığı kışlada bırakırlar.

Bir fatura da Yalçın Küçük'e çıkmış iddianamede. 1998'de Genelkurmay'da hazırlandığı ileri sürülen “Güçlü Eylem Planı” başlıklı bir andıçta kamuoyunda itibarının düşürülmesi istenen gazeteciler arasında Küçük de yer alıyor. Terör örgütüne dolaylı destek ile aleyhlerine kamuoyu oluşturulması istenenler listesinde M. Ali Birand, Cengiz çandar, Mahir Kaynak ve Mahir Sayın var. Ey Yalçın Bey, “Darbe, darbe” diye bağırır mısın? Hadi bakalım, kolay gelsin.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi