Lütfen kurtarmayınız!

Lütfen kurtarmayınız!

önceki gece Zeytinburnu'nda bir otomobil, Ambarlar mevkiinde kontrolden çıkıp önündeki iki araca çarptıktan sonra takla atarak ilerlemesine devam ediyor ve nihayet üçüncü araca çarpmaktan kurtulamıyor; ters dönüyor ve bir süre sürüklendikten sonra duruyor.

Araçtaki bulunanlardan üçü, kendi imkânları ile sürünerek ters dönmüş araçtan çıkmayı başarıyor; kalan ikisi ise, olay yerinde kazazedelere yardım etmeye çalışan insanlar tarafından kurtarılmaya çalışılıyor; önce kapılardan birini kırarak yaralıları çıkarmaya çalışıyorlar ama mümkün olmayınca devrilmiş aracı düzeltmeye karar veriyorlar. İşte bu esnada araçtaki yaralılardan biri, "düzeltilmek" istenen aracın içinden yere düşüyor ve bir kere daha darbeye maruz kalıyor; öteki ise -AA muhabirinin ifadesine göre- "bulunduğu yerden vatandaşlarca kurtarılıyor." Daha sonra olay yerine gelenler, aracın düzeltilmesi esnasında yere düşen yaralının hayatını kaybettiğini anlıyorlar.

Toplam 9 kişinin yaralandığı olayda, devrilen araçtan bira kutularının çıktığı ileri sürülüyor vb.

...

Bir ara satranca fena merak sardırmıştım; işte o günlerde, meselâ pencereden sokağı seyrederken insanları piyade, otomobilleri fil, dükkânları kale gibi görmeye başladığımı fark edince satranç düşüncesini lüzumundan fazla abarttığımı anlayıp bu güzelim oyunu terk etmiştim.

Yukarıdaki trafik kazasının ayrıntılarını okurken zihnimin şirâzesi yine çözülüverdi; mantığımın ekseni yerinden uğradı ve ben bu haberi yakın dönem siyasi tarihimizin ironik bir icmâli gibi algılamaya başladım. Şöyle ki:

Türkiye.., pardon otomobil yolunda ilerliyor, derken bir yerde araç kontrolden çıkıyor (Bkz. Ah bu siviller; hep işi berbad ederler!). Siyaset biliminde buna kısaca kriz diyorlar. Sonra dönemin hükümeti (pardon otomobil) önünde seyretmekte olan iki araca çarpıyor, takla atıyor, sonra bir araca daha çarpıp ters dönüyor ve ivmesini kaybederek duruyor. Toplumsal krizlerde de öyle olur. Şimdi yapılması gereken en doğru şey, krizi doğru yönetmek değil midir? Tam bu esnada, tamamen bize mahsus bir kafa karışıklığı eseriyle krize yetkili ve ehil olmayan elemanlar müdahale ediyorlar. Bu müdahalenin tamamen insânî ve iyi niyetlerle yapıldığından hiçbirimiz şüphe edemeyiz (Bkz. Yakın tarihimizdeki cuntalar, darbeler ve krize el koyma teşebbüsleri!). Bizim gazetelerimiz bir tuhaftır, etraftaki insanlar ters dönmüş aracın içinde canıyla uğraşan kazazedelere yardımcı olmak yerine "bu bizim işimiz değil; görevliler gelene kadar bekleyelim" deseler, basınımız, "insanlık öldü; utanmadan seyrettiler" diye haber yaparlar...

Neyse, devam edelim. Henüz kazânın ilk saniyelerinde üç yaralı araçtan kendi imkânlarıyla sürünerek çıkmayı başarıyorlar fakat araçta iki kişi daha vardır. Müdahaleci hayırsever kişiler, araba ters dönmüş halde iken yaralılara yardımcı olamayacaklarını kestirip, arabayı düzeltmeye karar veriyorlar (Bkz. Darbe dönemlerini takib eden yeni anayasa ve sosyal reform çalışmaları); bu esnada asıl görevliler hâlâ olay yerine ulaşamamıştır. Müdahaleci ekip, aldığı radikal kararı uyguluyor ama bu esnada yaralılardan birisi dışarı düşüp ikinci bir kazaya daha uğruyor (Bkz. Nasrettin Hoca'nın iple damdan adam kurtarma fıkrası ve neticede damdaki adam yere düşüp ölünce, "ben vaktiyle aynı usulle kuyudan adam çıkarmıştım ama" diye özeleştiri yapması). Düzeltilen arabadaki (Bkz. Kurtarılan vatan) son kişi sâlimen hastaneye yetiştiriliyor (Bkz. % 50 başarı) ama...

Kaza yapan araçtan çıktığı ileri sürülen bira şişeleri ise siyasi tarih uzmanlarının tartışmaya bayıldığı mevzulardandır.

...

"Hastanın durumu o kadar fena değildi ama rahmetliyi konsültasyonda kaybettik" fıkrasını hatırlayan var mı aranızda?..


Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi