Hasan Karakaya

Hasan Karakaya

Namazda kurşun yağmuru... Firavun’un döllerine yakışan bir katliam!

Namazda kurşun yağmuru... Firavun’un döllerine yakışan bir katliam!

Bir programa davetli olduğum için, dün sabah erkenden kalktım... Henüz televizyona filan bakmadan, kahvaltı bile etmeden yola çıktım... Yolda, bizim Abdurrahman Dilipak’ı aradım... Çünkü, o da davetliydi... “Geliyor musun?” diye soracaktım... “Selâm” verdim, Abdurrahman, üzgün bir sesle “Başımız sağolsun” dedi... Dondum kaldım... Bir anlam veremedim... Acaba kim “vefat” etmişti?..

Yoksa... Yoksa;
“Ağır hasta” olan bir ortak dostumuz mu vefat etmişti?..
Ne ilginç değil mi; böyle durumlarda, “acı haber”i duymak istemiyor insan...
Soramıyor... Sanki dili tutuluyor.
Abdurrahman da;
“Benim, olayı bildiğimi” sanıyor olmalı ki, ayrıntı vermiyor.
Ben de soramıyorum...
Dedim ya;
“Acı haber”i duymak istemiyorum.
Ama, “acı haber” ne?..
Onu da bilmiyorum...
“Gittiğimiz yerde Mısır hakkında konuşabilir miyiz?” deyince, anladım ki, Mısır’da bir şeyler olmuş!..
“Böyle bir ortam olacağını sanmıyorum” deyince; “Pek gitmek istemiyorum” dedi.
Belli ki;
Canı fena halde sıkkın...
Üzgün... Perişan...
Kapattım telefonu...

SİSİ’NİN SİNSİ PLÂNI

Başladım düşünmeye...
“Allah, Allah; Mısır’da ne oldu acaba?.. Abdurrahman niye başsağlığı diledi?”
Öyle ya;
Gece 03.00’e kadar; Adeviye Meydanı ve Cumhuriyet Muhafızları Karargâhı’nın önü “Mursi taraftarları” ile doluydu... Son derece “vakur bir eylem” gerçekleştiriyorlardı.
Ne taşkınlık vardı,
Ne de yakma-yıkma...
Bir hayli “heyecanlı”,
Bir o kadar da “olgun”dular.
“Silah” yoktu,
“Şiddet” yoktu, “molotof” yoktu...
Anlayacağınız;
“Adam gibi adam”dılar.
Tek istekleri vardı;
“Mursi serbest bırakılsın ve asker siyasetten elini-eteğini çeksin!”
Bu arada haberler geliyordu;
“Mursi, darbeci askerlerin uzlaşma teklifini 6. defa reddetti!”
Peki, uzlaşma teklifi neydi?..
Mursi serbest bırakılacak ve hem Adeviye Meydanı’nda, hem de Cumhuriyet Muhafızları Karargâhı önünde toplanan taraftarlarına “Dağılın” diyecekti... “Siz evlerinize gidin, ben de askerlerle oturup, bir plân üzerinde anlaşacağım!”
Muhammed Mursi’nin böyle bir teklifi kabul etmesi, elbette beklenemezdi...
Hem, Mursi kabul etse bile, “meydanlardaki milyonlar”ın kabul etmesi mümkün değildi!..
Öyle ya;
Müslüman Kardeşler’in gözaltına alınan liderlerinden bazıları da serbest bırakılmış, Adeviye’de konuşturulup “Dağılın” demeleri istenmiş ama onlar “Mursi görevine dönünceye kadar eyleme devam” deyince, yeniden gözaltına alınmıştı...
Görünen oydu ki;
Mursi’ye de aynısını yapacaklardı... Önce serbest bırakacaklar, “meydanların boşalmasını” sağlayacaklar, sonra yeniden gözaltına alacaklardı...
Tam anlamıyla;
“Firavun’ca bir plân!”
Ama, bu da normaldi...
Öyle ya;
“Firavun’un askerleri”nden, ancak ve ancak “Firavun’ca bir plân” beklenirdi...
Mursi de, bu “Firavunluğu” sezmiş olmalıydı ki, “Darbeci Sisi”nin uzlaşma tekliflerini her seferinde reddediyordu...
Televizyonlar, “Bu gece, en kritik gece... Her an, her şey olabilir” diyorlardı... Bir yanda Adeviye Meydanı ve Cumhuriyet Muhafızları Karargâhı’nın etrafını dolduran milyonlar, öte yanda “uzlaşma” çabaları... “Acaba” diyordum, bu “kritik gece”nin sabahında hayırlı şeyler mi olacak?..
Saat 03.00’e gelmişti ki, baktım Adeviye’deki göstericiler yavaş yavaş “çadır”larına çekilmeye başladı... Ben de yattım...
“Sabah ola, hayrola!”

NAMAZDA KATLETTİLER

Bizim Abdurrahman’la konuştuktan sonra, tüm bunlar geçti gözümün önünden...
Şu hâle bakın;
Ben, “Sisi’den geri adım” beklerken, Abdurrahman, “Başımız sağolsun” diyordu...
Hemen radyoyu açtım...
Mısır’dan, hiç de iç açıcı haberler gelmiyordu... Haberlere göre; darbeci askerler, Cumhuriyet Muhafızları Karargâhı önündeki “Mursi taraftarı göstericiler”in üzerine “ateş” açmış, “34 kişiyi katletmişler”di!..
Biraz sonra, Mısır’a bağlandılar... Muhabir, “rakamı düzeltmekle” başladı ise... “Ölü sayısı 34 değil, 37” dedi ve ekledi; “300’den fazla da yaralı var!”
Sonra, bir “dış politika uzmanı”na sordular; “Mısır, nereye gider?”
Uzman, “Mısır’ın Suriye’ye dönebileceğinden” filan söz ediyordu ki, yeni bir haber geldi Kahire’den;
“Ölü sayısı 55’e yükseldi.
Bunlardan 5’i çocuk,
2’si de bebek!”
Ve, “olayın meydana geliş şekli”ni anlatıyordu Kahire’deki muhabir;
“Sisi’nin askerleri, Mursi taraftarları tam da sabah namazının ikinci rekâtında iken; önce gaz bombaları attılar kalabalığın üzerine, sonra da mermi yağdırmaya başladılar!..
Tekrar ediyorum;
Mısır ordusu, kendi halkının üzerine mermi yağdırdı... 55 ölü, 500 civarında yaralı... Ölenlerden 5’i çocuk, 2’si de bebek!”
İşte o anda, “Lânet olsun” dedim;
“Bu nasıl ordudur ki, içinden çıktığı halkın üzerine kurşun yağdırıyor!..
Lânet olsun Firavun’un ordusuna!..
Lânet olsun Amerika’ya!..
Lânet olsun Avrupa ülkelerine!..
Lânet olsun İsrail’e!..”
Demek ki, Abdurrahman; bunun için “Başımız sağolsun” demiş!..
Gerçekten de;
“Başımız sağolsun!”
Dile kolay;
“Askerin, kendi halkına karşı giriştiği katliam”da 55 kişi ölüyor... Bunların da 5’i çocuk, 2’si bebek!..
Lânet olsun;
Tetik çeken o ellere!..

ÖLEN MÜSLÜMAN OLUNCA!

“Darbe” yaptın, anlarım!..
“Halkın oylarını gaspettin, sivil iradeye tecavüz ettin” onu da anlarım!..
Ama, bu “katliam” da neyin nesi?..
Hiç şüphe yok ki;
Tetiği çekip “55 kişiyi katleden”ler “Firavun’un askerleri” de olsalar, asıl suçlu, onların “katil ağabeyleri”dir!..
Amerika’dır, Avrupa’dır!..
En başta;
“Oh, oh... Daha fazla kan” diye ellerini ovuşturan Siyonist İsrail’dir!..
“Demokrasi”den ve “insan hakla-rı”ndan dem vuran bu Amerika mı, bu Avrupa mı?..
Allah belâlarını versin!..
Mısır’da yapılan “askerî darbe”ye “Darbe” bile diyemeyen bu adamlardan “demokrat” olur mu?..
Bu, ne yaman çelişkidir ki;
Mısır’da; “2’si bebek, 5’i çocuk, 55 insanın ölümü”ne gıklarını çıkarmayan bu ABD ve bu Avrupa, kalkmış, başka ülkelere “insan hakları notu” veriyor!..
Ervahına yuh olsun!..
“Yuh” az gelir...
“Lânet” olsun,
Allah belâlarını versin!..
Hem “Sisi”nin;
Hem de, bütün “sinsi”lerin!..
Umurlarında mı?..
Nasıl olsa Mısır’da dökülen “kendi kanları” değil... “Müslümanın kanı” dökülüyor, orada “Müslüman”lar ölüyor!..
Umurlarında mı?..
Onlar isterler ki;
“Mısır daha fazla karışsın!.. Hatta bir iç savaş çıksın da, daha fazla insan ölsün!.. 55 ölü ne ki; Suriye’de olduğu gibi 100 bin insan ölsün ki, azar azar kırılsın Müslümanların nüfusu!..
Kırılsın ki;
Batı’ya kuklalık yapan Sisi’lere baş kaldıramasınlar...
Biz, kuklalarımızla ne güzel idare ediyorduk, nereden çıktı bu İslâmî direniş, nereden çıktı bu başkaldırı!..”
Evet, onlar böyle düşünür, bunu isterler... Dökülen, nasıl olsa “Müslüman” kanı!..

BUNDAN SONRA NE OLUR?

İsrail, ABD ve Batı bunları düşünse ve böyle hesaplar yapsa da, Mısır’da ok yaydan çıkmıştır ve bunun geri dönüşü yoktur!..
Hazreti Musa ve ümmeti, nasıl ki “Firavun’un zulmü”ne direnmiş, Allah (c.c.) da onların yollarını açmıştır, aynı Mısır, şimdi yine “Firavun’un askerleri”ne direnecek ve inanıyorum ki; Allah (c.c.) yine onlarla birlikte olacak, “gaspedilen haklarına” yeniden kavuşacaklardır.
Mısır’ın önünde “3 yol” vardır...
l Bir: Mısır ordusu, dün sabahki katliamına yenilerini ekleyecek ve Mursi taraftarlarını onar onar katledip, diğerlerini korkutup, sindirecek ve “korku devleti”ni devam ettirecektir.
l İki: Dün, ordu eliyle gerçekleştirilen katliam, İhvan-ı Müslimin, yani Müslüman Kardeşler taraftarlarını ve bu arada onların safına katılan Selefî’lerin azmini daha da kamçılayacak ve seslerini daha güçlü duyuracaklardır.
Bu arada; bugüne kadar adına Baltacılar denilen saldırganlara karşı “meşru müdafaa” kabilinden çatışan Müslüman Kardeşler; saldırılar “asker”den gelir ve hele de şiddetini artırırsa, herhalde “efendilik”lerini bozacak ve “misilleme”de bulunacaklardır!..
Bu da, ne demektir?..
“İç savaş!”
Ya da;
“İkinci Suriye!”
Bunun sorumlusu, elbette “Müslüman Kardeşler” olmayacaktır... Olan Mısır’a olacak, ülke “alev topu”na dönecek ve “kardeş, kardeşi kıracak”tır!..
Ama, bunun sorumlusu;
“ABD, Avrupa ve İsrail’in emireri” gibi hareket edip, onların gönlünü hoş tutmak için “kendi halkına darbe yapan” General Sisi ve diğer “kuklalar” olacaktır!..
l Üç: Darbeci general Sisi ve arkadaşları, yol yakınken “hata”larından dönüp, Mursi’yi serbest bırakabilir ve en geç 4-5 ay içinde seçimlere gidilebilir...
Bu da bir seçenek...
Ne var ki,
Uygulanma şansı yok.
Öyle ya;
Hem “darbe” yapacaksın, hem de “geri adım” atacaksın... “İsrail, ABD ve Avrupa’nın talimatı” ile darbe yapan bir adam, hiç geri adam atar mı?..
“Kuklacı”lar ne der sonra?!?..
Hem sonra;
Mursi “serbest” bırakılırsa; Sisi’sinden Adli Mansur’una ve Baradey’ine varıncaya kadar, “darbeciler ve yatakçılar”ını tutuklatmaz mı?..
Adamlar “darbe” yapıp, yönetime el koymuşken, hiç “hapse konulmayı” göze alabilir mi?..
Elbette alamaz...
Ne var ki, “tek çözüm” yolu da bu... Askerler, eğer “vatansever” iseler “Mısır’ın yanmasını” istemezler ve “halka kurşun yağdırmak”tan bir an önce vazgeçerler... Çünkü, eğer vazgeçmezlerse, döktükleri kanda kendileri de boğulurlar...

ONLAR HALK DEĞİL Mİ?

Şurası çok açık;
“Macunun tüpten çıkması” veya “okun yaydan çıkması” gibi, Mısır halkı da bir “yol”a çıkmıştır ve “ordunun katliamı”na rağmen, bu yoldan dönmeyecektir.
Öyle ya;
“Bindirilmiş kıtalar” olarak, otobüs ve kamyonlarla Tahrir Meydanı’na taşınıp, güya Mursi’ye başkaldıranlar “halk” ise, günlerdir Adeviye Meydanı’ndan ayrılmayan insanlar “Mısır halkı” değil midir?.. Ne yani, onlar “uzay”dan mı geldiler?..
Tahrir’dekilerin üzerine “askerî heli-kopter”lerden “bayrak” atıp da, Adeviye Meydanı’ndaki halkın üzerine “kurşun” yağdıran asker, “kamplaşmanın, bölünmenin daniskası”na imza atmıştır!..
Mısır halkı, er veya geç bunun hesabını soracaktır... Sisi’den de soracaktır, onun “sahip”lerinden de!..
Sisi, daha şimdiden, kendine “kaçacak ülke” aramaya başlamalıdır.

Anlaşıldı; bu “Gezi Zekâlı”lar, Ramazan’ımızı da zehir edecek!
Anlaşıldı...
Bu “Gezi zekâlı” taifesi boş durmayacak...
Bir yandan Mısır’ın darbecileri, bir yandan Suriye’nin katilleri derken, Türkiye’de de, “Siyon uşağı piyon”lar, bu Ramazan’ı da zehir edecekler bizlere... İ. Eliaçık’ın elebaşılık yaptığı “Gezi Zekâlı”ların “devrim”(!)cileri, “Otpor-Soros ittifakı”nın emirleri doğrultusunda “iftar sofraları”nı eylem alanına çevirecekler!..
Bazıları Atatürk Orman Çiftliği’nde eylem yapmaya hazırlanırken, bazıları “3. Köprü’nün ayağı”nda eylem yapmış; “Eskiden burası dutluktu” diye slogan atıp, pankart açmışlar...
Bunlar, gerçekten de tam “Gezi zekâlı” mahlûkmuş...
Ulan, orası “dutluk” ise, Topkapı’daki “Cevizlibağ” da, adı üstünde “cevizlik”miş!..
Hadi, oraya da gidin, “Burası eskiden cevizlikti” diye eylem yapın!..
Öyle ya;
Şimdi orada “ceviz”in “c”si bile yok!..
Bunlara, “okkalı bir küfür” savuracaktım ama, dua etsinler, bugün Ramazan’ın 1. günü...
Bu vesileyle, “Ramazan”ınızı tebrik ediyor, bu “Rahmet, Merhamet ve Kurtuluş” ayının, tüm İslâm âleminin kurtuluşuna vesile olmasını diliyorum.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hasan Karakaya Arşivi