Hasan Karakaya

Hasan Karakaya

Önemli olayların yaşandığı kritik bir hafta

Önemli olayların yaşandığı kritik bir hafta

Geçen haftanın “Akit camiası” açısından, dahası, “Türk edebiyatı, fikir dünyası ve sanatı” açısından en önemli olayı, şüphesiz ki, “Mustafa Miyasoğlu ağabeyin vefatı” idi... Geçtiğimiz Perşembe günü öğle saatlerinde vefat etti, Cuma günü de “ebedî mekân”ına uğurladık kendisini.

Uzun süredir hastaydı... Ne hazindir ki; kendisi de hastalığını geç fark etmiş... Teşhiste geç kalınca, tedavide de başarılı olunamıyor... Sonuç itibariyle; herkes gibi, onun da alacağı nefes “sayılı” idi ve aramızdan ayrıldı.
Biliyorsunuz, “Güzel Ölüm” diye bir kitabı vardı... Aynen kitabının adı gibi, “güzel bir ölüm”dü onunki... Ramazan ayı gibi “güzel bir ay”da, Perşembe gibi “güzel bir gün”de vefat etti ve Cuma günü de “güzel bir cenaze töreni” ile defnettik.
Allah, mekânını cennet eylesin.
Eşine, çocuklarına, ailesine, yakınlarına ve sevenlerine “sabr-ı cemil” niyaz ediyoruz...
“Şiir” yazardı, “deneme”ler yazardı, “hikâye” yazardı, “roman” yazardı, “yıllık”lar hazırlardı.
İyi bir “edebiyatçı” idi.
Ama, aynı zamanda;
“İyi bir baba, iyi bir arkadaş, iyi bir ağabey”di...
“Yazacak” çok şeyi vardı.
“Söyleyecek” çok sözü vardı.
Zira;
Mustafa Miyasoğlu; “meselesi” olan, “dert” edinen, “çile”ye talip bir “yazar”dı, “aydın”dı, “mütefekkir”di.
Hasılı kelâm;
“İyi bir insan”dı.
Bütün iyi insanlar gibi, o da iyi atlara binip gitti.
Cenab-ı Allah;
Mekânını Cennet eylesin...

AKİT’İ BASMA GİRİŞİMİ!

Geçen haftanın; yine bizim açımızdan “önemsiz” fakat Türkiye’nin geldiği noktayı göstermesi açısından “önemli” bir olayı daha vardı...
30 Temmuz Salı günü, “Emek Partisi mensubu” bir grup “Gezi Zekâlı” matbaa tesislerimizin bulunduğu binayı “basmaya” ve bina önünde “bildiri” okumaya yeltendi...
Ne var ki;
“Gösteri” de yapamadılar,
“Bildiri” de okuyamadılar!..
“Küçük bir arbede”den sonra,
“Geldikleri gibi gittiler!”
Hem de
“Arkalarına bakmadan!”
Öyle ya;
“Meydan boş değil!”
Ve de;
“Her kuşun eti yenmez!”
Akit, bunların “kızlı-erkekli çadırlar kurup kamp yaptıklarını” haber vermiş ve o kamplarda “illegal eğitim çalışmaları” yapıldığını “deşifre” etmişti...
Bundan rahatsız olmuşlar.
Oysa, kamp mensuplarından Elif Candabak, bir dergiye kendisi itiraf ediyordu:
“Evet, biz her şeyi kızlı-erkekli yapıyoruz... Çünkü, ortak yaşamı savunuyoruz... Bizim var etmek istediğimiz dünyada kadın ve erkek eşit, biri diğerinden fazla değil!.. Yemeğimizi beraber yapıyor, çadırımızı beraber kuruyoruz... Birlikte!..”
Biz, elbette kimsenin “özel yaşam”ı-na karışmayız... “Birlikte yatıp-kalk-maları”na da bir şey diyemeyiz... Başlarında anne-babaları varken, nasıl bir “komün hayatı” yaşadıkları ve ne halt yedikleri bizi ilgilendirmez!..
Ama bunu “topluma dayatmaya” kalkarlarsa, işte orada “dur” deriz!..
Hem sonra;
Siz “özgürce” yaşamak isterken, ne diye gelip bizim kapımıza dayanmaya yelteniyorsunuz?..
Ne yani;
Sizin “yaşam özgürlüğünüz” var da, bizim “ifade özgürlüğümüz” yok mu?..
Biz, “sizden rahatsız olduk” diye, gelip de kampınızı bastık mı?.. 
O halde, size ne oluyor?.. 
Size, bu hakkı kim verdi?..
Uğradığınız “bozgun”dan sonra, “daha büyük bir saldırı” plânlayacağınızı söylemişsiniz!..
Hiç durmayın, gelin!..
Geleceğiniz varsa,
Göreceğiniz de var!..
Ama, şunu aklınızdan çıkarmayın;
“Meydan boş değil!”

46 KÜSTAHTAN MEKTUP!

Geçen haftanın bir başka “dikkat çekici” olayı da, “ABD Temsilciler Meclisi’nin Yahudi ve Yahudi yanlısı 46 üyesi” tarafından Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e gönderilen “mektup”tu.
Olayı biliyorsunuz…
Başbakan Tayyip Erdoğan’ın Gezi Parkı olaylarıyla ilgili “faiz lobisini” eleştirmesi ABD Temsilciler Meclisi’ndeki Yahudi kökenli milletvekillerini kızdırmış... Başbakan Erdoğan’ın açıklamalarından rahatsız olduklarını dile getiren Yahudi kökenli 46 milletvekili, Cumhurbaşkanı Gül’e bir şikâyet mektubu göndermiş...
46 küstah adam şikâyet mektubunda, “Son dönemde Yahudi aleyhtarı açıklamalarda bir artış gördük. Son olarak Başbakan, Gezi Parkı’nda başlayan protestolarla ilgili olarak, Yahudileri ima eder şekilde ‘faiz lobisi’ dahil olmak üzere dış güçleri suçladı” ifadelerini kullanmışlar...
Akit’in bu olaya tepkisini biliyorsunuz... 2 Ağustos Cuma günü dedik ki;
“46 küstah adam.”
Bu başlık, aynı zamanda İngiliz The Times gazetesine ilân verip Başbakan Erdoğan’ı “diktatörlük”le suçlayanlara da bir cevaptı...
Çünkü, biz inanıyoruz ki;
“İlân” ve “mektup” olayı, tamamen “organize bir iş”tir!..
Gül’e mektup gönderenler, aslında “organizatör”lerin kimler olduğunu da gözler önüne sermiştir.

İLÂNA KARŞI YERLİ BİLDİRİ

Malûm;
The Times’ta yayınlanan ilâna karşı, bizim de içinde bulunduğumuz 150’ye yakın akademisyen, yazar ve gazeteci, bir “karşı bildiri” yayınladı ve Kemal Tahir’in sözüne atfen denildi ki;
“Bizde çok adam bulunur.”
Çok ilginçtir;
Bu bildiriye en çok karşı çıkanlar “dış çevreler” değil, “onların yerli uzantıları” oldu... 
Times’a ilân verip, Türkiye’yi hedef alanları “dünya yıldızları” olarak gösterirken, Türkiye’de “bildiri” yayınlayan “yerli” insanları, “AKP’nin yıldızları” olarak gösterdiler.
Dahasını da yaptılar.
Bildirideki; “Bizde çok adam bulunur” başlığının Kemal Tahir’e ait ve tamamı “Biz Osmanlıyız; bizde çok adam bulunur” sözünün kaynağını bile bilmeyecek kadar “cahil” olduklarını gösterdiler.
Güler misin, ağlar mısın?..
Bunlar “devrimci” ha!..
Bunlar “ilerici” ha!..
Bunlar “solcu” ha!..
Ne oldukları bizi ilgilendirmez...
Ama “zırcahil” oldukları ve bir “halk düşmanı” oldukları kesin!..
Zavallı “Aydın abi”ler!..
Zavallı “Münevver abla”lar!..

KERRY’NİN SKANDAL AÇIKLAMASI

Dedik ya; The Times’ta ilân yayınlatmalar, ABD Temsilciler Meclisi’nden “mektup” göndermeler, birer “organize iş”tir ve biz bu “organizatör”ün kim olduğunu çok iyi biliyoruz.
Hiç şüpheniz olmasın ki;
3 Ağustos Cumartesi günü birçok gazetede yer alan bir “haber”de bu “organizasyon”un içinde ve hatta “tam göbeğinde” ABD’nin de bulunduğunu ortaya koymuştur...
Biliyorsunuz;
“Halkın oylarıyla” seçilen ama 1 yıl sonra “askerî darbe” ile uzaklaştırılan Muhammed Mursi’ye yönelik “siyasi suikast” için Amerika da, Avrupa ülkeleri de “darbe” diyememişti.
“Bu mu sizin demokrasi anlayışınız?.. Yerin dibine batsın sizin demokrasiniz!..” eleştirilerinin ayyuka çıktığı ve halen devam ettiği şu günlerde ABD Dışişleri Bakanı John Kerry, Pakistan ziyareti esnasında bütün dünyayı şaşkına uğratan “skandal bir açıklama” yaptı...
Geo News kanalına verdiği demeçte, Kerry dedi ki;
“Mısır’da yaşananlar darbe değil... Mısır ordusu, ülkede demokrasiyi yeniden inşa etmektedir.”
Herkesin tahmin edebileceği gibi, bütün dünya Kerry’ye seslenip, dedi ki;
“Oha!.. Yuh!..”
Öyle ya;
Mısır’daki “Sisi Cuntası”nın Mursi’ye yaptığını, ABD ordusu da Obama’ya yapsa, bu; “Amerika’ya demokrasiyi yeniden getirmek” mi olacak?..
Ne yani;
Amerika’da ve Avrupa’da demokrasiyi “ordu” mu inşa etti?... 
Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’ın ifade ettiği gibi; askerî darbeler demokrasiyi “inşa” etmez, sadece “katleder!”
John Kerry’nin açıklamaları;
Sisi’nin bir “kukla” olduğunu, ABD’-nin de onu oynatan bir “kuklacı” olduğunu açık biçimde göstermiştir.
Gerisi, teferruat!..
Kerry, gelen tepkiler üzerine; Kılıçdaroğlu gibi “çark” edip, “yanlış anlaşıldım” dese de, lâf ağzından çıkmış ve tarihteki yerini almıştır.
Geriye, diyecek tek söz kalıyor;
“Yerin dibine batsın demokrasiniz.”

YENİ KOMUTA KADEMESİ

Bu kadar “olumsuz” olayın yaşandığı geçen haftada, elbette “güzel şeyler” de oldu... 
Başbakan Tayyip Erdoğan başkanlığında 3 gün süren YAŞ Toplantısı’nda, “titiz bir çalışma” ile “TSK’nın yeni komuta kademesi” belirlendi, “çürük”ler ayıklandı...
2013’ün ilk YAŞ toplantısında, 20’si farklı davalarda yargılanan 105 general ve amiralin dosyası değerlendirildi. YAŞ üyesi olan ancak tutukluluklarından dolayı Şûra’ya katılmayan Orgeneral Nusret Taşdeler ve Orgeneral Bilgin Balanlı emekliye sevk edildi.
Hasdal’da tutuklu bulunan iki orgeneral de görev sürelerinin 30 Ağustos’ta dolmasının ardından Silivri’ye gönderilecek.
YAŞ kararlarının ülkeye hayırlı olmasını, yeni komuta kademesinin de başarılı olmasını temenni ediyoruz.
Selâm ve saygılarımızla...

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hasan Karakaya Arşivi