Hasan Karakaya

Hasan Karakaya

Solculara her şey mübah... Başkalarına her şey günah!

Solculara her şey mübah... Başkalarına her şey günah!

Herkes kendine göre bir “nizam” tesis etmeye, kendi sözlerinin “doğru” olduğunu dayatmaya, “başına buyruk hareketler”in “özgürlük” olduğunu sanmaya başlarsa, orada “devletin varlığı”ndan, “kanun”dan ve “kural”lardan söz edilemez.

“Ben yaptım, oldu” mantığının egemen olduğu bir şehirde ve ülkede “kural” değil, “anarşi” vardır, “kaos” vardır.

Önceki günkü gazetelerde; “9 yaralı var, şikâyetçi yok... Gülsuyu niye karıştı?” başlıklı bir haber vardı... Gerçekten de, Gülsuyu niye karışmıştı?.. “9 yaralı” olmasına rağmen, niye “şikâyet” yoktu?..

Haberi okuyunca öğrendim ki; İstanbul Maltepe’ye bağlı Gülsuyu’nda, Ezilenlerin Sosyalist Partisi’ne (ESP) üye 9 kişi ayaklarından vurulmuş, kelimenin tam anlamıyla “mermi manyağı” yapılmışlar ama, yine de şikâyetçi olmamışlar?..
Niye acaba?..

POLİS “ACİZ” KALMIŞ DA!
Çünkü efendim, ESP’liler ile “uyuşturucu satıcıları” arasında “çatışma” çıkmış... “Torbacı” olduğu iddia edilen birinin evinin önüne ESP’liler tarafından “Ses bombası” atılınca, onlar da “karşı saldırı”ya geçmişler ve “kurşun” yağdırıp, “9 kişi”yi yaralamışlar!..
Bir yanda ses bombası,
Bir yanda kurşun!..
İstanbul değil, sanki Teksas!..
Eee, hani “polis” nerede?..
Tam bu soruya cevap arıyordum ki, “Solcu” gazeteler yetişti imdadıma...
Bakın ne demişler;
“Polis, uyuşturucu ve haraç çeteleriyle mücadelede zayıf kalınca, iş başa düştü!..
ESP, ÖDP, BDP ve EMEP gibi siyasi partiler, çete mensuplarıyla mücadeleye başladı.”
Aaa, ne güzel iş!..
Polis “mücadelede zayıf” kalınca, “iş başa düşecek” ve ESP’liler devreye girip, uyuşturucu satıcılarıyla mücadele edecek!..
Nedir bunun anlamı?..
“Al sana bir çete daha!”
Herkes “iş başa düştü” deyip “bomba” atmaya, “kurşun” sıkmaya ya da eline “pala” alıp, etrafa “dehşet” saçmaya başlarsa, nereye varır bu işin sonu?..
Elbette “çeteleşme”ye,
Elbette “iç çatışma”ya!..

Sen kalkar, “uyuşturucu satıcılarıyla mücadele ediyorum” diye “bomba” patlatmaya başlarsan, o zaman; “Ekmeğimi gaspeden Gezi’cilerle mücadele ediyorum” diyerek eline “pala”yı alıp, “gösterici”leri dağıtmaya çalışan “Beyoğlu esnafı”ndan Sabri Çelebi’ye söz söyleme hakkın olamaz!..

Öyle ya;
O da “polis yetersiz kaldı” diye fırlamıştı sokağa!..
Aynı şekilde, Eskişehir’de Ali Osman Korkmaz adlı gencin ölümüne sebep oldukları iddia edilen kişileri de suçlayamazsın!..
Çünkü, onlar da;
“Mahallemizde huzur kalmadı... Polis göstericilere engel olmakta aciz kalıyor” diyerek almışlardı ellerine “sopa”ları!..
Demem o ki;
Ya “iş başa düştü” deyip, sokağa çıkmayacaksın ya da “kendi yandaşların yaralandığı veya öldürüldüğünde” hiç sesini çıkarmayacaksın!..
Hem Ali İsmail Korkmaz için “ağıt” yakar, hem de “işini sokakta halletmeye” kalkarsan, birileri de gelir, seni “kurşun yağmuru”na tutup “mermi manyağı”na çevirir de, “şikâyetçi” bile olamazsın!..

Ne demek, “iş başa düştü” demek?.. Sen “polis” misin, “savcı” mısın, “hakim” misin ki, “suçlu”nun cezasını kendin vermeye kalkıyorsun?.. Ne yani, senin dışkında “gök boncuk” mu var ki, sana her şey “mübah” oluyor?..
“Parti” isen, partiliğini bil!..
“Vatandaş” isen vatandaşlığını bil!.. “Çete” isen, onu söyle!..

KK, İŞARETİ ÇAKINCA!
Polisin “uyuşturucu ile mücadele”sini “yetersiz” bulabilirsin, CHP Genel Müdürü Kemal Kılıçdaroğlu gibi, “yargı”nın “Ergenekon sanıkları”na verdiği cezayı “ağır” bulabilirsin... Ama, hiç kimsenin “nizam”ı bozmaya, “kuralları çiğnemeye” ve hele hele “yeni bir nizam” tesis etmeye hakkı olamaz!..
Bu tür “çetesel girişimler”in, CHP Genel Müdürü Kemal Kılıçdaroğlu’nun “absürd çıkışları”ndan sonra meydana gelmiş olması, herhalde “tesadüf”(!) değildir...
CHP Genel Müdürü Kemal Kılıçdaroğlu, ne zaman ki; “Bu yargı meşru değildir!.. Mahkemenin kararlarını tanımıyorum... Silivri bir zindandır, oradakiler de tutsak!” dedi, “işareti” alan Sol, hemen harekete geçti!..
Maltepe’ye bağlı Gülsuyu’ndaki “ESP’li”lerin “iş başa düştü” demelerinin altında yatan sebep, Kılıçdaroğlu’nun “anarşiye davet” kokan sözleri yatmaktadır!..

YASSIADA’DAN N’AABER?
Malûm, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, CHP Genel Müdürü Kılıçdaroğlu’nun sözlerine Bursa’da cevap verip, demişti ki;
“Bu sözler bir siyasetçiye yakışmaz, bunlar yanlış... Bunlar haddini aşan sözlerdir. İki şekilde yanlıştır, bir; bu yargıyı işinize geldiğinde yere göğe sığdıramazdınız, ey CHP Yassıada’da bir ucubeyi kurup, başbakanı, bakanları idam ettiğinde siz o mahkeme ile iftihar ettiniz. Hepiniz onları alkışladınız, kucakladınız.

Bundan önceki Anayasa Mahkemesi her parti kapattığında alkışladınız, AK Parti hakkında kapatma davası açıldığında yargıya söz söyletmeyiz, bağımsızdır dediniz, Refah, Fazilet kapatılırken zil takıp oynamıştınız.
Unutmayın Recep Tayyip Erdoğan Siirt’te herkesin bildiği bir şiiri okuyup hapse mahkum edildiğinde sevinmiş, sinsi sinsi gülüyordunuz. Başbakanın 4,5 ay cezaevinde kalmasına yol açtı o yargı... 367 rezaleti için Anayasa Mahkemesi’ne siz gittiniz.
27 Nisan’ı alkışlayan insanlar, mahkemeler ne yapıyorsa, giyotin böyle işlediği zaman alkış tutuyordunuz. Türkiye’de her şey oldu.

28 Şubat’ta YAŞ kararlarıyla ordudan atılan insanlar sokakta dilenecek hale geldi, intihar edenler oldu. 11 madalya takılı bir binbaşı, son madalyasını aldığında ordudan atılıyordu eşi başı örtülü diye.

Rahmetli Erbakan 78 yaşında cezaevine girsin diye Anayasa Mahkemesi’ne gidenler, bugün yargıyı beğenmiyor... Bir defa edepli olacağız. Beğensek de beğenmesek de bu mahkemeler olacak, bu hakimler olacak.

İyi karar verir, yanlış karar verir, bunların kontrol mekanizmaları var. Yargıtay var, bireysel başvuru var. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi var, hepsi var. ‘Bu mahkemeler gayri meşru, tanımıyorum’ demek haddini bilmemezlik olur.”
Sayın Arınç demek istiyor ki;
“Senin mahkemen, benim mahkemem olmaz... Senin hakimin, benim hakimim olmaz!.. Senin darben iyidir, benim darbem tu kakadır olmaz!”
Elbette olmaz/olmamalı ama “önyargılı bir CHP’den” bunları beklemek de; “hadımım” diyen birinden “çocuk” beklemek kadar imkânsızdır...

DARBE DEĞİL, DEVRİM!
Bu “CHP zihniyeti” var ya; “darbe”leri bile “kategorize” etmiş ve meselâ 12 Eylül’de yapılana “darbe” derken, “Merhum Menderes ve 2 bakanının asıldığı” 27 Mayıs İhtilali için “devrim” deme cür’etinde bulunmuştu iyi mi?..
İspat mı istiyorsunuz?..


O halde, buyrun; “CHP’nin arka, ön ve yan bahçesi” olan ADD’nin Genel Başkanı Tansel Çölaşan’ın, “Danıştay Başsavcısı” iken, 8 Mart 2008’de sarf ettiği şu sözleri birlikte okuyalım:
“Kimse idam cezasını istemez ama o dönemde bunlar idam edildiğinde toplumsal bir coşku vardı. 27 Mayıs’ı burada ihtilal olarak görmek hata olur. 1960 ihtilali aslında bir devrimdir.”

Görüyorsunuz ya;
“Menderes ve arkadaşlarının idam edilmesi”nden dolayı halk “coşku”ya kapılmışmış!.. 27 Mayıs da bir “ihtilal” değil, “devrim” imiş!..
Yersen!..
“Halk gider Mersin’e, CHP zihniyeti gider 180 derece tersine!”

HEP YALAN HEP YALAN!
Hatırlarsınız, aynı Tansel Çölaşan, hem de “saldırıya uğrayan Danıştay üyelerinin aksi yöndeki ifadeleri”ne rağmen; tetikçi Alparslan Arslan’ın; “Tekbir” getirdiğini, “Allah’ın elçisiyiz!.. Türban kararının cezasını çekeceksiniz!” diye bağırarak ateş ettiğini iddia etmişti... Gelin görün ki; “saldırı”yı başından sonuna kadar bizzat yaşayan Ayfer Özdemir, Tansel Çölaşan’ı yalanlayıp, “Hayır” diyordu; “katil, hiçbir şey söylemeden ateş açmaya başladı!”

SOKAKTA İKTİDAR ARAMAK!
Bütün bunlar, “birbiriyle ilgisiz mevzular” olarak görülebilir...
Öyle ya;
ESP’lilerin “çeteciliğe başlaması” ile Kılıçdaroğlu’nun “yargı kararlarını tanımıyorum” demesinin, Arınç’ın ona cevap vermesinin ya da Tansel Çölaşan’ın “27 Mayıs” ve “Danıştay Cinayeti” ile ilgili sözlerinin arasında “ne gibi bir bağlantı” olabilir ki?..
Bağlantı, “CHP zihniyeti”nde!..

Gördüğünüz gibi, CHP kafası; tam bir; “Ben yaptım, oldu”cu kafadır!.. Sen “pala” ile sokağa çıkar “ayar” vermeye kalkarsan “olmaz” ama ESP’liler “bomba”larla ayar vermeye kalkarsa olur!..

Silivri’deki mahkeme, “Ergenekon sanıkları”nı cezalandırırsa “tu kaka”dır, “gayri meşru”dur ama; Yassıada Mahkemesi’nin hakimleri “Menderes ve arkadaşlarının idamı”na karar verirse “baştacı”dır, “coşku verici”dir, “toplumsal dönüşüme vesile olan devrimci bir hareket”tir!..

“78 yaşındaki Erbakan Hoca”nın “cezaevi”ne girmesini istemek “adaletin tecellisi”dir ama “Ergenekon sanıkları”nı hapiste tutmak “zulüm”dür!..
Uzun lâfın kısası;

“Onlara her şey mübahtır!.. Onların teröristi, onların darbesi, onların eylemi iyidir... AK Parti döneminde yapılanlar ise tu kaka!”
Sevsinler sizin “hep o kafa”nızı!..
Sevsinler sizin; bu ülke halkını “zenci” gören “Beyaz Türk”lüğünüzü...
Siz var ya siz; bu “kafa”yla “anarşi”den, “kaos”tan ve “darbe”lerden medet ummaya mahkûm olursunuz ama asla “iktidar” olamazsınız!..
“Ben yaptım oldu” demekle,
Hiçbir yerde “iktidar” olunmaz!..

Mehmet Ali Şahin’den amacını aşan sözler!
Sakarya’dan bir okuyucum aramasaydı, hiç haberim olmayacaktı... Okuyucum arayınca araştırıp, gördüm ki; AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin, o sözü gerçekten söylemiş... Şahin, 4 Ağustos günü; Karabük’ün Safranbolu ilçesine bağlı Aşağı Güney Köyü’nde katıldığı “iftar”da; Kadir Gecesi dolayısıyla “hayatında ilk defa Sakal-ı Şerif’in de yer aldığı bir programa katıldığını” belirtip, demiş ki;

“Türkiye’nin muhtelif yerlerinde peygamberimize ait olduğu iddia edilen sakalın veya sakalından bazı parçaların, kılların muhafaza edildiği, Müslümanların da onu ziyaret ederek bir noktada bir kutsiyet atfedildiği şeklinde bir izlenim edindim.”

Açık ve net söyleyeyim, bu ifadeleri Mehmet Ali Şahin’e hiç yakıştıramadım... Bunlar, “amacını aşan sözler”dir. Sakal-ı Şerif’e veya Hırka-i Şerif’e gösterilen aşırı ilginin “kutsiyet” boyutuna ulaşmasını eleştirmek başka şeydir, Sakal-ı Şerif’e “kıl” demek bambaşka bir şeydir... Mehmet Ali Şahin, bu sözlerini gözden geçirmeli ve “özür” dilemelidir...

Madem Hz. Ömer’den örnek veriyor o zaman ben de ona, aynı Hz. Ömer’in “Hacerü’l Esved”le ilgili sözlerini hatırlatırım... Sahi, Müslümanlar; nihayetinde bir “taş” olan Hacerü’l Esved’i niye selâmlar, ona “el-yüz sürmek” için niye “izdiham”a yol açarlar?..
Sayın Şahin bunu da araştırsın, ondan sonra Sakal-ı Şerif’e dil uzatsın!..

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hasan Karakaya Arşivi