Asım Yenihaber

Asım Yenihaber

Sussa, mazlum olur…

Sussa, mazlum olur…

Mahkeme Ergenekon kararını açıkladı, şimdi gerekçeli karar bekleniyor. Fakat neredeyse sözün tamamı çok kısa zamanda tükendi! Oysa gerekçeli kararı görmek lâzım. Ne nedir, ne değildir? Kim neden bu cezalara çarptırıldı?

Elbette gene ikna olmayabiliriz. Onun da eleştirisi mümkün. Sonuç Yargıtay’a gidecek, bakalım “temyiz”den ne çıkacak?

Bütün bunlar hukuk çerçevesinde işler. Elbette hukuku aşan durumlar sözkonusudur. Vatandaş ne hukuku fazla bilir, ne de söylenenlerin yerini bulup bulmadığını. Hani derler ya “amme (kamu) vicdanı”… İşte onun da ikna olması, tatmini gerekir.

Şu sıralar, dışarıda konuşanlar yanında içeride hiç susmayanlar var. Başta İlker Başbuğ… Elbette bu sonucu hazmedemiyor, buna hakkı var. Fakat, bu raddeye gelişteki rolünü sorguluyor mu acaba? Vicdanıyla baş başa kaldığında, “şunu yapmasaydım veya şöyle yapmasaydım” diyor mu?

Konuşmaktan dilini men edememesi, yüksek perdeden söyleyerek işi mevcut askeri üst kademeye sıçratmaya çalışması böyle bir vicdan muhasebesi yapmadığını ortaya koyuyor.

Ben vatandaş olarak “kâğıt parçası”nı unutmadım! Asla unutmam!
Başbuğ’un tepede bulunduğu dönemde, hükümeti hedef alan “irtica ile mücadele eylem planı” hazırlanıyor. Vardı, yoktu, ıslak imza, makina ile imza vs. tartışmaları çıkıyor.
Başbuğ bunu “kağıt parçası” olarak niteliyor.
Eski bir söz var:
Güle gûş ettiremez boş yere bülbül inler
Varak-ı mihr-ü vefâyı kim okur kim dinler.
Bülbül sesini güle dinletemez, boşa uğraşır. Sevgi ve dostluk kâğıdını (yazısını, hitabını) kim okur, kim dinler…

(Biz vefa gösterip, bu bercestenin şairini de yazalım, belki rahmete vesile olur: 17. Yüzyılın ünlü divan şairi Kâmî.)

Kağıt parçası boş değilse, “kağıt parçası” değildir, evraktır, vesikadır, belgedir. Başbuğ, evrakı, vesikayı küçümsedi. İşte o “kağıt parçası” onunla birlikte birçok askerin başını yaktı.

Başbuğun unutulmaz ikinci gafı: Boru meselesi!
Ergenekon maksatlı yığınaklarda lav silahları bulundu. Başbuğ basın toplantısı yaptı. Çok “yaratıcı” bir buluşla karşısına çıktı gazetecilerin. Masada bir lav silahı vardı. Onu eline aldı ve “bu bir borudur” dedi!
Evet o boru görünümlü bir cihazdı. Fakat soba borusu, temiz veya pis su borusu değil…
Bu resimler sanıyorum ki, milletin hafızasından silinmedi…

Elbette sırf bu resimler böylesine ağır bir mahkumiyet için yeterli değildir. Mahkemenin neler bulduğunu gerekçeli karar daha vazıh gösterecek.
Buna rağmen, kamuoyunun, halk vicdanının eski bir genelkurmay başkanının böylesine bir cezaya çarptırılmasını fazla bulmuş olma ihtimali vardır. Yani, hukuk nezdine olmasa bile halk nazarında böyle bir intiba uyanabilir.

Başbuğ da böyle bir intibaın uyanacağını tahmin ediyor olmalıdır. Bu ihtimali takviye için habire konuşuyor… Halbuki, böyle zamanlarda susmak, konuşmaktan daha büyük tesir yapar. Masumluğun, mazlumluğun şiarı, sükuttur!

Başbuğ habire konuşuyor, “Bugün Genelkurmay Başkanlığı makamında oturan komutan, verilen bu kabul edilemez karar karşısında kurumsal sorumluluğu gereği olarak, Sn. Başbakan’ın da kabul etmeyerek tepki gösterdiği bu konuda devam eden sessizliği sürdürecek midir?”

Onun beklediği, kendi zamanındaki gibi, hukuka karşı, hükümete karşı efelenen bir genelkurmay başkanı. Bu yanlış sürdürülebilir olsa idi, zatı âlileri mahkeme huzurunda olmazdı.

Ya Hurşit Paşa’ya ne demeli? Bir zamanlar onun tantanalı darbecilik varyeteleri yaptığını unuttuk mu?

Efendimiz, Irak’taki ABD güçlerinin bazı askerlerimizin başına çuval geçirmesini protesto ettiği için cezalandırıldığını buyurmuş!

Eğer öyle olsa idi, bütün Türkiye cezaya çarptırılırdı! Bu diğer silah arkadaşlarına da bühtandır. Yani onlar bu hareketi hazmedip yerlerinde oturdular mı?
Susmak lâzım veya sözün nereye varacağını bilmek lâzım.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Asım Yenihaber Arşivi