Ahmet Doğan İlbey

Ahmet Doğan İlbey

Generallerin Çöküşü ve İnkırazı

Generallerin Çöküşü ve İnkırazı

Rabbim, bu fakiri ve dostum İsmail Göktürk’ü yalancı çıkarmadı. Yıllar önce demişti İsmail: “Göreceksin, bu ülkede generaller de yargılanacak…”  Sonunda o kutlu gün geldi, bir nas yıkıldı ve generallere dokunuldu. Darbecilik cürmünden dolayı Başgeneralle birlikte onlarca generalin yargılandığını gördük şükür. Adâlet ve mahkeme bu ülkede hükmünü yürütebilecek mi diye beklendi kaç zamandır. Nihayet tutuklu generallerin yekûnu darbecilikten mahkûm oldu.

Generaller yargılanamaz, onlar tanrı-devlettir, yargılanmaktan, hesap sorulmaktan masundur, Cumhuriyetin bizatihi kendisidirler düşüncesi “kartondan kaleler gibi yıkıldı.”

GENERALLER DE HAPİSLİĞİ TADACAKTIR

Generallerin mahkûmiyetine kim inanırdı?  Generallere inkıraz geldi! Yüzleri aşağıda mahkemeye götürülüşleri, vesayetçi cumhuriyetin sonunun geldiğini gösteriyordu. Generaller tek tek yargılanıyor, mahkeme kapılarına getiriliyor, omuzlarındaki zorba yıldızlar yerlerde sürünüyor, gazetelerde manşetler atılıyordu: “Şüpheli generaller takibe alındı”, “Aranılan suçlu generaller teslim oldular”, “Bugün on altı general hükümeti yıkmak üzere gizli plânlarıyla birlikte göz altına alındı”, “Altı deniz generali zimmet, irtikap, askerî ihalelere fesat karıştırmak ve bir başka generale suikasttan hazırlamaktan tutuklandı”, “ Üç hava generali darbe plânları hazırlamaktan mahkûm oldu...”, “58'si görev başında 81emekli general ve amiral cezaevine konuldu ...”

Generallerin kıyameti başlamıştı. Gazel yaprağı gibi dökülüyor, yerlerde sürünüyorlardı. Generallerin “örümcekli kafalılar ve gericiler” dediği millet, onların zelil hallerini “oh oldu” duygusuyla değil, ibret âyetleri üzere seyrediyorlardı.

GENERALLERİN SEFALETİ

Bir zamanlar bu Ülkede zulümkâr generaller hükümferma idi. İnsanlar generallerin ayakları altında ezilirdi. Generallere göre, Türk milleti henüz rüştüne ermiş değildi. Siyasetçiler, sivil toplum kuruluşları, cemaat ve tarikatlar milleti kandırmaktaydı. Milleti daima vesayet altında tutmak gerekti. Ülkeyi “bin yıl” generaller oligarşisinin yönetmesi şarttı.
     
Generallerin sefalet ve çöküşünü gördükçe, onların baskı ve zulüm üstüne kurulu vesayet rejiminde millete yaptıkları aklıma geliyor. İhtişamlı (!) iktidarlarında hak ve adâlet, sevgi ve merhamet yoktu. Zulüm ve laikçilik, Kemalizm ve lâ-dinilik vardı. Ülke onların vesayet ve egemenlikleri altında inim inim inlerdi.
    
1923 sonrası şedit devrimlerle oluşturulan ihtişamlı dönemlerinde generaller “tek şef” idi. İdeolojik ihtişamlarına gölge etmek kimsenin haddi değildi. Halk ayağı çarıklı fasa fisoydu. Din-i mübin ortaçağ kafasıydı ve ezilmeliydi. Yeni din Kemalizm’di.

27 Mayıs 1960 darbesinde generaller kanla beslenmiş ihtişamlı (!) yıllarında “dediğim dedik, astığım astık” diyerek “tanrısal” güçlerini daha da artırdılar. Anayasayı, parlamentoyu, senatoyu kendi elleriyle yazıp oluşturdular. Kanlı darbeye imza atan Millî Birlik Komitesine ve 27 Mayıs Kurucu Meclis üyelerine milletin bütçesinden ölünceye kadar maaş ve imtiyazlı vatandaşlık statüsü bağışladılar.

Generallerin şeytanî ihtişamı kan, darbe ve haksız kazanç üstüne yükseliyordu. Kendi aralarında kıskançlık krizine kapılan generaller 1971 Muhtırasıyla kanlı hegemonyalarına ara “katkı” larda bulundular. 12 Eylül 1980’de anarşi kurbanı on binlerce ölünün ve tutuklunun kanı üstüne kanlı iktidarlarına yeniden kavuştular.

GENERALLER DARBE VE LAİKÇİLİĞİ SEVERLER

Generaller, emirleri altındaki asker eşlerine bile tâlimat veriyorlardı. “Kurum İçi Eğitim Semineri” veren bir generalin hezeyanları onlara olan nefreti daha artırmıştı. Seminerde, “hükümetin başörtüsü taraftarı olduğunu,  sivil anayasanın Atatürk Cumhuriyetini bitireceğini, okullarda başörtülü ve bıyıklı öğretmenlerin sayısının arttığını, cumhurbaşkanı ve başbakanın generallerin kararlarına şerh koyduğunu, cumhurbaşkanının Atatürk’ün Çankaya Sofrası’nda şarap yerine su ve göstermelik şarap kadehleri bulundurduğunu, devletin zirvesinin eşlerinin başörtülü ve çoğunun İmam Hatipli olduğunu ve bu irticaî gelişmenin hedefinin kendilerinin olduğunu” anlatıyordu.

Şenaat taşıyan bu sözleri söyleyebilen bir generalin Müslüman Türk milletiyle bir olması mümkün müydü? Subay ve astsubayların evlerindeki tabloları inceleyen, çocuklarının isimlerini soran, eşlerinin kıyafet tarzını not ederek fişleyen generaller iflah olur mu? Onlara namaz kılmamalarını, eşlerinin başını açmalarını, laik-orduevlerindeki balo ve eğlencelere katılmalarını dikte eden generaller Millî Mücadele’yi yapan Türk Ordusu’nun generalleri olabilir miydi?

Vicdanları körleşmiş, kalplerinde mesuliyet duygusu yer etmemiş generaller hangi ülkede çok bulunur? Hatırlayınız, erlerin şehit olmasına sebep olan mayınlardan dolayı mahkemeye çıkarılan iki generale bir şehit babasının “biz çocuklarımızı PKK ile savaşması için göndermiştik, sizin ihmallerinizden dolayı ölmesi için değil. Allah size de aynı acıyı yaşatsın, size söylüyorum vatan haini generaller!” diyerek elindeki su şişesini fırlatması ve yanan ciğerinden sökülüp gelen beddualar etmesi yüreğimizi soğutmuştu. 

Bu utanç mahkemesinde, bir şehit annesi de vicdanı kapkara olan generallere “ hiç mi yüzünüz kızarmadı” diyerek yüreğinden boşalan feryadını bir tokat gibi patlatması generallerin çöküşünün işaretiydi.

EY SANIK GENERAL! BUNDAN BÖYLE ZORBA SALTANATINIZA SON VERİLDİ

Generaller, imtiyazlarını, zorba ihtişam ve sahte asâletlerini kaybediyorlardı. Generallerin çehresi balmumu Firavun maskı gibiydi mahkeme salonlarında. Rütbelerindeki yıldızlar eskiden olduğu gibi zorbaca parlamıyordu. Kötülüklere ve zulme batmış apoletlerini kanun adamları söküyorlardı. Despotizmin ve darbeciliğin generalleri yaftasını kayda geçiyordu hâkimler. Bundan böyle zorba saltanatınıza ve hegemonyanıza son verildi hükmünü yüzlerine okuyorlardı. Allah’ın da bir hesabı vardı.

Başlarına bu kadar belâ gelmesine rağmen generallerin ağladıklarını, pişman olduklarını, vicdan azabı çektiklerini görmedim. Demek ki, ruhları paganlaşmış ve homongoloslaşmış. Fırsat verilse, gözleri karanlık mağaraya dönmüş generallere şöyle demeyi isterdim:

Ne haber generaller? Nedir başınızda dolaşan bu karabulutlar? Darbe ve hegemonya; hayatınızda bu iki kelime yer etmiş. Antiçtiğiniz ilkeler adına bütün hayâliniz ve öğrendikleriniz iç hizmet kanunu gereğince emir ve komuta zincirinde ülkenin idaresine el koymak.

Yok muydu yüreğinizde millet sevgisi, din-i mübin inancı? Yok muydu ilkelerinizde necip milleti kalbinden fethetmek, merhametle, sevgiyle kucaklamak? Yok muydu akl-ı seliminiz, “işimiz harp sanatıdır, kışlanın dışı bizi bozar” demek? 

GENERALLER YÜREĞİNİZ YANINIZDA MI?

Azılı generallerin bir araya gelip oligarşik çete oluşturduğu ve Nemrutlaştığı zulüm zamanlarını unutmayınız. Kadere bakın ki, mütedeyyin bir Başvekile toplantı esnasında zorla içki getirten, Dahiliye Nazırı hanım kişiyi hâşâ huzurdan “kazığa oturtmakla” tehdit eden, din-i İslâm’ı öğrenmeyi çocuklara yasak eden, başörtülüleri mekteplere sokmayan, fabrikatörlerden haraç toplayan, Müslüman toplumdan kuduz köpek görmüşçesine kaçan ve hoşlanmayan azılı generallerin kimisi felç olmuş, kimisi psikiyatrı kliniklerinde tedavi görüyormuş, bâzısı şizofreni ve narsizm hastalığına yakalanmış.
    
Yürekli bir ozanın bir beyti aklıma geldi: “General olmak bir kuru zorbalık imiş / Millete bende olmak generallikten âlâ imiş.”

Bu ülkede generaller hulûs-ı kalple “daima Allah’a hamd eder, Hakk’a tapan milletimize şükran duyarız” dedikleri gün felah bulabilirler.
    
Allah, generalleri ıslah etsin.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
5 Yorum
Ahmet Doğan İlbey Arşivi