Serdar Demirel

Serdar Demirel

Mezhep çatışması

Mezhep çatışması

İslâm coğrafyasının mezhep haritasını baz alarak İslâm içi mezhep savaşları çıkma ihtimali üzerine bana sürekli sorular soruluyor. “Böylesi bir iç savaş tehlikesi ne kadar gerçektir?” diye. Özellikle de Şiî-Sünni çatışması. Bu yazıda Şiî-Sünni çatışması üzerinde durmak istiyorum. 

Doğrusunu isterseniz böylesi bir tehlikeli fitnenin varlığı ortadadır. Ümmet adına çok tedirgin olduğumu söylemeliyim. Çünkü mezheplerin çıkar savaşlarını meşrulaştıran bir kaldıraç olarak kullanılması çok ağır sonuçlar doğurur. Belki de ümmet olarak 40-50 yıl bunun ağır sonuçlarının etkisiyle belimizi doğrultamayız. Yaş ve kuru beraber yanar.     
Zaman zaman bu meyanda İran’ı uyaran yazılar yazmamın sebebi mezhep savaşını körüklediğini hatırlatmak içindir. Elbette hiç kimse böyle bir şey yaptığını kabullenmez. Ama ortaya konan genel siyaset, başka ülkelerde çıkan iç çatışmalarda Şiîleri koruyup kollamak, Sünni çoğunluğu katledenlere arka çıkmak ve Suriye’de olduğu gibi bilfiil taraf olmak sonuç olarak mezhep savaşını tahrik etmektedir.
90’lı yıllarda, Pakistan’da iken bazı Şiî-Sünnî cemaatler arasında fiilen yaşanan çatışmalara tanıklık etmiş ve ürkmüştüm. Taraflar birbirlerinin camilerine saldıracak kadar işi ileriye götürmüşlerdi. Cuma namazı kılan insanların üzerlerine bombalar atılıyordu meselâ. 
Bu çatışmalar sonra daha şiddetli şekilde Irak’ta yaşandı. Şehirler ve mahalleler bölündü. Yetmedi kabileler ve aileler bölündü. Daha önceden yapılmış Şiî-Sünni evlilikler son buldu. Bütün bu çılgınlıkların daha fazla yayılmaması için dua ediyor, siyasilerin ve kanaat önderlerinin bu meyanda müsbet rol almasını bekliyorduk.
Ama Suriye’de İran ve Hizbullah’ın aldığı pozisyon fitne ateşine su dökmeye çalışan kanaat önderlerini açığa düşürdü. Hâlâ da öyle. Her zaman mezhepler arası diyaloğa davet etmiş ve bu konuda öncü rol oynamış Yusuf el-Karadavî, İran’ın Suriye’de Sünnilere karşı yaptıklarından dolayı geçmişte oynadığı bu rol sebebiyle pişman olduğunu, İran tarafından kandırıldığını söylemiştir.
Bu duyguları paylaşan birçok alim var. Yıllarca İran’ı ve Hizbullah’ı destekledi bunlar. Suud uleması ve kanaat önderlerinin İran karşıtı propagandalarına prim vermediler. Şimdilerde bunların tümü pişman.
Tarihte mezhepler arasında zaman zaman gerilimlerin çıktığı ve bunun da dinî, tarihî ve sosyolojik bazı iç dinamiklere mebnî olduğu biliniyor. Ama bugün zorlanan mezhep savaşı iç sebeplere dayandığı kadar dış mihraklıdır da. Dış mihraklar planlarını ortadaki siyasi ve ictimaî ihtilaflara, mezhebî ve tarihî gerilim hatlarına binâen kurgulamaktadırlar. Eğer bu arka plan olmasaydı onların bir mezhep çatışmasının temellerini atması pek mümkün olmazdı.
Benim çılgınlık olarak gördüğüm şey ise, İran’ın bu tarz mezhep savaşının ateşini düşürecek hamleler yapmak yerine aksine ateşe körükle gitmesidir. Şiîlikle mecz ettiği ulus devlet çıkarlarını bölgeye deli gömlek olarak giydirmesidir. Başbakan Tayyip Erdoğan’ın dillendirdiği hayâl kırıklığı da bu zeminde meydana gelmektedir. 
Hâlbuki İran, Ruhani’nin seçilmesini bir fırsat bilip Suriye’deki çılgın duruşunu değiştirebilir, Esed’siz bir Suriye formülü üzerinde bölge ülkeleriyle anlaşabilirdi. Esed’i kırmızı çizgi ilan ederek onun katliamlarını savunmak aslında Batı’ya davetiye çıkarmaktan başka manaya gelmemiştir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
7 Yorum
Serdar Demirel Arşivi