Fatma Tuncer

Fatma Tuncer

Ne mutlu insanım diyene

Ne mutlu insanım diyene

Çocukluğumda babam, Türk olmanın bir gurur vesilesi olduğunu her fırsatta dile getirir ve bu konuda hiçbir itiraz kabul etmezdi. Babamın bu telkinlerine bir de her sabah tekrar ettiğimiz andımız eklenir ve doğuştan imtiyazlı olduğumuz vurgulanırdı. Ama bu düşünce çocukluğumun o saf ve temiz kalbine ok gibi saplanır ve ben üstünlüğün Türk olmakla mümkün olabileceğine hiçbir zaman inanmazdım. Çünkü mahallemizin her Cuma çocukları toplayarak kurabiye ikram eden teyzesi bir Arnavut’tu, hayatını mahallenin çocuklarını terbiye etmeye adayan cami imamı Boşnak’tı, dürüstlüğü ile bildiğimiz yakın komşumuz Kürt’tü peki onları nasıl değerlendirecektik? Çocukça duygularımla bu düşünceye hiçbir zaman katılmaz fakat bunu ifade ettiğim takdirde cezalandırılacağıma inanır ve susardım. Benim gibi doğuştan imtiyazlı olduğu düşüncesine katılmayan fakat yaşamın en kritik döneminde böyle düşünmeye zorlanan onlarca çocuk vardı bundan eminim.

Çocukluk dönemi temel düşünce ve davranış eğitiminin verildiği bir süreçtir. Bu kritik dönemde, üstünlüğün sadece ırk ile kaim olduğu inancının empoze edilmesi bu çocukların hayatında düşünce ve davranış sorunlarına neden olacaktır. Nitekim inançlı kesim üzerinde baskı oluşturan üniversite gençliğinin tutum ve davranışları buna açık birer örnektir. Çünkü ırkının bir üstünlük vesilesi olabileceğine inanan kişinin empati yapması ve karşısındaki kişiyi anlayabilmesi zordur. Bu kişinin insanlaşabilmesi için çalışıp çaba göstermesine de gerek yoktur. Zaten imtiyazlı olarak doğmuş, aynı ırka mensup olmayanları ise öteki olarak kategorileştirmiştir. Kendisini ötekileştirdiği kesimden üstün ve ayrıcalıklı gören bir kimse karşı tarafa haksızlık yapmaktan kaçınmayacaktır. Nitekim bu anlayışla, çocukların şovenizmi, ayrımcılığı kışkırtılmış, faşist bir hayat görüşü ortaya çıkmıştır. Çocuk kendi varlığını kimliğini dinini ve kültürünü yok sayarak sadece sahip olduğu ırkın içinde erimiş ve egolarının esiri haline gelmiştir. Bu durum çocuğu bir süre sonra ruhsal parçalanmaya ve ayrışmaya götürecektir. Bu çocuk erişkin bir insan olduğunda kendi ırkını tabulaştırarak ötekileştirdiği kişilere karşı husumet besleyecektir. Fakat ne yazı ki, Almanya’da Hitler’in İtalya’da Mussolini’nin uyguladığı bu yöntem çoktan rafa kaldırılırken bizim toplumumuzda hala bu uygulamanın gerekli olabileceğini düşünen sözde aydınlar var. Oysa bugün pedagoglar, eğitimciler ve vicdani hassasiyet taşıyan her insan bunun çocukların ruh ve davranış bütünlüğüne getirdiği zararları örnekleri ile ortaya koyuyor ve bu çocukların adalet ve merhamet taraflarının yeterince gelişemeyeceğini vurguluyorlar.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Fatma Tuncer Arşivi