Hasan Karakaya

Hasan Karakaya

28 Şubat sürüyor... Yoksa Kıvrıkoğlu haklı mıydı?

28 Şubat sürüyor... Yoksa Kıvrıkoğlu haklı mıydı?

Kafayı taktım bir defa... Sormadan edemiyorum... Sordukça, kafama "yeni sorular" üşüşüyor... "Acaba" diyorum, "Emekli Org. Hüseyin Kıvrıkoğlu haklı mıydı?" öyle ya; "28 Şubat'ın bin yıl süreceğini" söylüyordu Org. Kıvrıkoğlu... Bin yıl sürer mi, sürmez mi bilmem, ama itiraf edeyim, "28 Şubat'ın hâlâ sürdüğünü" düşünüyorum... Zira, olup-bitenler, "28 Şubat'ın hâlâ sürdüğünü" doğrular nitelikte... Evet; "Şehitlerin cenaze törenleri"ne baktıkça, "dindar" insanlara yönelik "baskı ve dayatma"ları gördükçe, "Org. Kıvrıkoğlu galiba haklı" demekten kendimi alamıyorum... çünkü, "dindarlara karşı topyekûn savaş" devam ediyor!.. Güneydoğu'da devam ediyor, Bodrum'da devam ediyor!..

ALEVİ KILIKLI ALEVİCİLER VE!..
Olayı daha iyi kavrayabilmek için, "Ergenekon iddianamesi"ne bir bakalım... Görelim bakalım; "niyet"ler, "hedef"ler ve "zihniyet"ler nasıl deşifre ediliyor, "maske"ler nasıl düşürülüyor!..
Efendim, "Ergenekon iddianamesi"ne giren dökümanlardan birinde; aralarında "üst düzey generaller"in de bulunduğu "Alevi bir yapılanma"dan, daha doğrusu "Alevici bir yapılanma"dan ve bu yapılanmanın "Mayıs 1997'de aldığı gizli kararlar"dan bahsediliyor.
Ergenekon'un tutuklu sanığı Mehmet Adnan Akfırat'ın adresinde ele geçirilen bir belgede; Başçavuş Muharrem Keskin'in itirafları yer alıyor...
Muharrem Keskin diyor ki;
"Başlangıçta, Alevilik söylemleri hoşuma gittiği için, bu yapılanma içinde yer aldım... Ancak gördüm ki, bunların Alevilikle ilgileri yok... Bunlar, Alevi söylemlerini kullanarak başka amaçlar peşinde!.. Bunların hedefi vatansever insanları pasifize ederek, ülke idaresini ele geçirmek!.. Bu grubun; bazı üst düzey generallerin de katıldığı Mayıs 1997'de yaptığı gizli bir toplantıda almış olduğu kararların, ülke ve devleti tehlikeye atacağını düşündüğüm için, onları deşifre etmeyi kendime görev kabul ettim."
Ergenekon iddianamesine bu şekilde giren "itiraf"larda; Başçavuş Muharrem Keskin, "Mayıs 1997'deki gizli toplantıda alınan kararları" şöyle açıklıyor:

"CEPHEYE O NAMUSSUZLARI SüRüN!"
¥ "Türklerin üstün bir ulus olduğu safsatasını yıkın.
¥ Güneydoğu'da bizimkiler postu deldirmesin, buna yönelik önlemler alın... PKK'ya karşı savaşanlara el altından şu mesajı gönderin: Sakın ha ölmeyin!.. Bırakın Atatürkçü de olsa, Sünniler ölsün!.. Tayin dairesi mutlaka elimizde olmalı. Cepheye bizden olmayan o namussuzları sürün.
¥ Alevi olmayana hiçbir zaman tam güvenmeyeceksin. Alevi olmayan herkesin anti laik olma ihtimali uzun vadede de olsa olabilir.
¥ Dincilerin çok kızdığı çEVİK PAŞA ve DOĞU AKTULGA da dahil, bu adamların milliyetçilik duygusu sokaktaki adamınki kadar fanatik, dinlediğin zaman faşist zannediyorsun. Asla güvenmeyecek ama kullanacaksın.
¥ Ordunun müdahalesini sağlamak için, orduda ve sivil toplumda etnik ve irticai faaliyetleri seyredin, yer yer körükleyin.
¥ Ordudan altı ayda bir adam atarak, yarın darbe yapma gerekçenizi ortadan kaldırmayın, bırakın, tehlikeyi müdahale boyutunda büyütün.
¥ Her yerde irtica var kampanyası başlatılsın. Sadece eşi kapalı olan, namaz kılan değil, sağcı, milliyetçi, yarın irticaya kaçması veya size engel olması muhtemel herkesi yazın, ilgili mercilere şikâyet edin, onların adına dinci dergiler, gazeteler gönderin, akrabalarının adını öğrenin, onların isimleriyle başlarını belaya sokacak mektuplar, kartlar gönderin.
¥ Alevi olan birlik komutanlarını, yoksa laikleri sıkıştırın!.. çokça eğlence düzenleyin, onları dansöz ve içkiye zorlayın.
¥ Din ve milliyetçilik duygusunu zayıflatan yolları kullanın.
¥ Okullarda öğrencilerin kız arkadaşlıklarını teşvik edin, yapabiliyorsanız, Osmanlı hayranlığını kırın.
¥ Cinsel konularda sınırları zorlayın, çünkü bu konu insan zaafının başında gelir.
¥ Hanımlarınız dekolte giysin, diğerlerinin hanımlarını açık giymeye teşvik etsin.
¥ Fisunoğlu bize, Korgeneral iken, 'Ben karımı oynata zıplata bu noktaya geldim' demişti... Bizim için de ölçü bu olmalıdır!.."

TAYİN DAİRESİ'NDE KİMLER VAR?
İşte bu "karar"lara bakıp, sormadan edemiyorum: "Bu kararlar, acaba hâlâ uygulanıyor mu?"
Diyeceksiniz ki, niye?..
Baksanıza "şehitlerin cenaze törenleri"ne... "Şehit yarbayın annesi" de dahil, üzerlerine albayrak örtülmüş "tabut"lara sarılıp, hıçkırıklarla gözyaşı döken "ana"ların hemen hepsi "başörtülü", hemen hepsi "tesettürlü!"
Yani, "Sünni"lerden!..
Peki, "Alevicilik" yapan üst düzey generallerin de bulunduğu "gizli toplantı"da alınan "karar"larda ne deniliyordu;
"Güneydoğu'da bizimkiler postu deldirmesin, buna yönelik önlemler alın... PKK'ya karşı savaşanlara el altından şu mesajı gönderin: Sakın ha ölmeyin!.. Bırakın Atatürkçü de olsa, Sünniler ölsün!..
Tayin dairesi mutlaka elimizde olmalı.
Cepheye bizden olmayan o namussuzları sürün."
Bir bu "gizli karar"lara bakıyorum, bir de cami avlularında tabutlara sarılmış "şehit anaları"na!..
İster istemez soruyorum:
"Kararların gereği mi yapılıyor?"
Dahasını da soruyorum:
"Tayin dairesi kimin elinde?.. Cepheye, hep Alevici olmayan namussuzlar(!) mı sürülüyor?!?.. Niye hep, anası başörtülü askerler şehit oluyor?!?"
Evet, soruyorum, çünkü;
"1997 Türkiye'sinde alınan kararlar" ile "2008 Türkiye'sinde yaşanan olaylar" bire bir örtüşüyor!..
Bu "örtüşme"yi görünce, aklım çok daha fazla karışıyor ve kafama "zararlı fikirler" üşüşmeye başlıyor!..
öyle olurmuş ya;
"Düşünen kafalara zararlı fikirler üşüşür"müş!..

28 ŞUBAT DARBESİNİ, ASLINDA KİMLER YAPTI?
İşte bu yüzden olmalı ki, sormadan edemiyorum:
"Millete ve milletin inançlarına karşı topyekûn savaş"ın başlatıldığı "28 Şubat Kararları"nı aldırtanlar da, bu "Alevici kadro" muydu?!?..
Eğer öyleyse; "Ergenekon'un belkemiği"ni oluşturan örgüt mensuplarından çoğu da "Alevici"lerden olmalı!..
Dikkat edin, "Alevi" demiyorum!..
"Alevici" diyorum!..
çünkü, "ülkeye ve millete karşı kalkışma" içinde bulunanların hiçbiri "Samimi bir Alevi" olamaz!..
Olsa olsa; ya "Ateist"tir, ya "Kızıl bir Marksist" ya da "hiçbir değer tanımayan" bir mahlûk!..
Evet, evet, öyle olmalı...
çünkü, içinde "azıcık inanç kırıntısı olan" insanlar, "İmam Hatip liseleri"yle, "Kur'an kursları"yla ve "Başörtüsü" ile böylesine savaşmazdı!..
10 yıl önce, "28 Şubat kararları"yla, "din ve dindar"lara yönelik "topyekûn savaş" yürütenler, bugün de aynı savaşı, "Ergenekon" adlı "illegal örgüt"lerle sürdürüyor!..
Hele söyleyin;
"Mayıs 1997'de" alınan gizli kararlar, bugünkü "şehit"lerin "dinî aidiyet"leri ile örtüşüyor ise, düşünmez misiniz;
"Org. Kıvrıkoğlu haklı mı acaba?!?"

BODRUM'DA BİR İŞGüZAR KAYMAKAM!
Hayır, sadece "başörtülü şehit anaları"na bakıp da böyle bir düşünceye kapılıyor değilim!..
"Aleviciler" tarafından alınan "gizli karar"ların ve "28 Şubat darbecileri" tarafından dayatılan kararların, "bugün de sürüyor" olduğuna dair düşüncemi destekleyen bir başka uygulama da Muğla/Bodrum'da kendini gösterdi.
Olayı biliyorsunuz.
Bodrum Kaymakamı Abdullah Kalkan, İlçe Müftüsü Mehmet Yiğit'e talimat vererek, camide sarıkla namaz kılınmasını yasaklamış... Müftü Bey'e demiş ki; "Ya cübbe ve sarıklarını çıkarıp sakallarını kessinler, ya da Merkez Camii'ne gelmesinler."
O cami, "babasının çiftliği" sanki!..
Kalkmış, talimat veriyor:
"Cübbe ve sarıklarını çıkarsınlar, sakallarını da kessinler!"
Emrin olur beyefendi!..
Yalnız, sormadan edemiyorum...
"Sen kimsin?.. Kim oluyorsun sen?.. Bu ceberrutça dayatma; senin şahsî düşüncen mi, yoksa birilerine yaranmak mı istiyorsun?.. O birileri kim?.. O birileri arasında, Bodrum'da keyif çatan darbeci generaller de var mı?..
Hani şu, Alevicilik yapan darbeci generaller!?!"
Onu-bunu bilmem... Bildiğim şu ki;
"Caminin içindeki cemaat"in kılık-kıyafetine, "28 Şubat darbe süreci"nde bile karışılmadı!.. O kadar "haddini aşma"ya "darbeciler" bile cesaret edemedi!..
Hatta, "İnönü'lü despotizm yılları"nda bile, caminin içine bu kadar karışan çıkmadı!..
Merak ediyorum;
Kaymakam, bu cesareti nereden alıyor?..

GüCü DöVMECİLERE YETMİYOR!
"Caminin içine karışma" cesaretini bulan Kaymakam Abdullah Kalkan'a sormak istiyorum:
"Caminin kapısı önündeki dövmecileri niye görmüyor, onlar için niye talimat vermiyorsun?"
Hem de "caminin önü"nü mekan tutmuş o "dövme"ciler; üstünde "yatak kıyafeti"ni andıran, "iç çamaşırı" gibi kolsuz bir elbise ile gelen genç kızların "omuz"larına, "sırt"larına "dövme" yapıyor!
Onlara "kalkan" olan Kaymakam Abdullah Kalkan, "cami cemaati"ne karşı "kılıç" gibi maşallah!!!
Kesiyor!.. Biçiyor!.. Doğruyor!..
"28 Şubat mağdurları"ndan olan İçişleri Bakanı Beşir Atalay da, her ne hikmetse bu "ceberrutluğa" sesini çıkarmıyor!..
Durum böyle olunca;
"Kaymakam'ın cür'eti" artıyor tabii!..
Duydum ki; "cemaatin kılık kıyafeti"ne müdahale etmediği için, şimdi de "Merkez Camii"nin imamı "Harun Ateş"i görevden almış, iyi mi?!?

SON KULLANMA TARİHİ GELİNCE!
Şu hale bakın;
Artık camilere gelen cemaat de "seçmece" olacak!.. Karpuz seçer gibi, cemaati de seçecek ve "standartlara uymayan"ları camiye almayacağız!..
"Kıyamet alametleri" dedikleri, bu olsa gerek!..
Dilerim, aklını başına toplar ve bu "ceberrut uygulama"dan bir an önce vazgeçer Kaymakam Bey!.. Yoksa, "birileri tarafından kullanılanlar"ın, "son kullanma tarihi" geçtiğinde "nasıl harcandıkları"nı hatırlatırım kendisine!..
Bir şey daha hatırlatırım:
"Din ve dindar"lar ile mücadele eden bu zihniyet var oldukça, ne "PKK" biter bu ülkede, ne de "terör!"
"Terörle savaş" için, ilk önce "28 Şubat zihniyeti"ni, daha sonra da, "Ergenekon yapılanması"nı çökertmek gerekir!..
Aksi halde, "bataklık"taki "sivrisinek"lerle savaşmaya devam ederiz!..

Saçmalama özgürlüğü!
İtiraf edeyim ki; ilk zamanlar Yalçın Küçük'ü ciddiye alır ve "Sebataist"lerle ilgili kitap/yazı/konuşmalarını büyük bir ilgiyle izlerdim...
Ama, ne zaman ki; Haydar Dümen'in, "elektrik direkleri"ne varıncaya kadar, hemen her şeyi "erkek cinsel uzvu"na benzetmesi gibi; alfabenin birçok harfinde "Sebataist" aradı, işte o zaman dedim ki; "Bu adam Sebataistleri deşifre etmiyor, tam aksine onları meşrulaştırıyor!"
Nasıl yapıyor bunu?..
"Sulandırarak" yapıyor!..
İşte o günden beri, ciddiye almıyorum kendisini... Hele de; ekranlarda "medya maymunluğu" yaptığını gördükten sonra... Hani, "program rayting alsın" diye; ellerini şaplatıyordu ya, ondan sonra!..
Tavsiye ederim; hiç kimse "Yalçın Küçük'ün Saçmalıkları"na cevap vermek için, "kitap" yazmasın!.. Unutmayın ki; "Prof" da olsa, Yalçın Küçük'ün de "saçmalama özgürlüğü" vardır..


Önceki ve Sonraki Yazılar
Hasan Karakaya Arşivi