Mustafa Özcan

Mustafa Özcan

Türklerin fazileti!

Türklerin fazileti!

Türk-Arap ilişkileri mevzubahis olunca hemen aklıma Cahız düşer. Cahız Türkleri ilk keşfetmiş mühim Arap edebiyatçılarından ve Mutezile kelam alimlerinden birisidir. Cahız’ın bazı kitaplarını okudum. Bunlardan birisi de Osmaniye kitabıdır. Cahız Hazreti Ali(Kerramallahu Vechehu) ile Hazreti Osman karşılaştırmasında Hazreti Osman’ın (R.Anh) üstünlüğüne inanan ve bunun savunmasını da yapan bir eser kaleme almıştır. İster katılır isterse katılmazsınız ama serdettiği argümanlar karşısında üstatlığını teslim edersiniz. Ondan önce birileri Perslerin faziletlerini ve üstünlüklerini kaleme almıştır. Onun dönemi Perslerin gözden düştükleri ve Türklerin ise göze girdikleri bir dönemdir. Abbasi Sarayında Türklerin dönemi yaşanmaktadır. Göz dolduran Türkler Perslerin yerini almaktadır. Persler sanatçıdır, hüner sahibidir. Eski din ve medeniyet sahibidirler. Fiziki anlamda yeni dine ve İslamiyet’e direnememişlerdir. Buna mukabil içten içe teslim olmamış ve direnç göstermişlerdir. Bu dirençlerinin dışa vurumu kah şuubiye ve kah zındıka suretinde gerçekleşmiştir. Bedevi olarak gördükleri Arapların bir çırpıda imparatorluklarını yerle bir etmesini asla hazmedememişlerdir. Bu hazımsızlık yüzyıllar sonra da olsa Şehname ve Firdevsi ile ortaya çıkmıştır. Dağınık olan Arapları bir araya getiren ve organize eden ve yeni bir güç olarak serpilmelerine imkan veren İslamiyet olmuştur. İslamiyet Arapların dirilişi ve Perslerin ölümü olmuştur. İslamiyet kimi milletleri üste çıkarmış ve payidar etmiş ve kimi milletleri de tarihe gömmüştür. İslamiyet’e sıdk ve ihlasla sarılanlar üste çıkmışlardır. Entrika yapanlar ise Müslümanlara zarar vermekle birlikte eski şaşalarına bir daha kavuşamamışlardır.


 Perslerin İslamiyet’e karşı dirençlerini gösterdikleri alanlardan birisi de siyaset alanıdır. Bunun aracı ise entrikadır. Onlar tarihin en mahir entrika üstatları arasındadır. Bermekilerin yükseliş ve düşüşlerinin temel nedeni budur. Türkler asker ve komutan olarak sivrilmişlerdir. Persler gibi Abbas sarayına tünememiş, siyasi alandan ziyade askeri alanda varlık göstermişlerdir. Türklerin yükselişi ve parlaması ikinci yüzyıldan itibaren başlamış ve günümüze kadar uzana gelmiştir. Bunun temel nedenlerinden birisi de İranlıların hilafına Türklerin de ümmi ve onun ötesinde bedevi tabiatlı oluşlarıdır. En önemli meziyetleri askerlik meziyetleridir. Bunun lazımı gayrı mufarıkı ise samimiyet ve ihlastır. Yeni dine Türkler de Araplar gibi ihlasla sarılmışlardır. Önce askeri sonra siyasi hayatta Türkleri Araplara halef ve varis kılan husus bu dine olan hürmetleri ve bağlılıklarındaki samimiyetleridir. Adeta gözlerini İslamiyet ile açmışlardır. Askeri özelliklerinden dolayı Mutasım döneminde askeri garnizon olarak inşa edilen Samarra Türklere tahsis edildi ve burası bir Türk şehri olarak sivrildi. Türklerin faziletini yazan Cahız da bir dönem bu şehirde yaşamıştır. 2006 yılında Amerikan işgalinden sonra Samarra yeni bir İran entrikasına sahne olmuş ve İmameyn Türbesi (Hasan Askeri ve Mehdi) kundaklanarak iç savaşın kıvılcımı atılmıştır. Elbette Şiiler tarafından İmam Askeri’nin oğlu olduğu ileri sürülen On İkinci İmam Mehdi’nin burada kaybolduğu esatir ve efsane kabilindendir. Bununla birlikte, mutasavver türbesinin bir Türk şehrinde bulunması belki de Mehdi’nin Türkler arasından çıkacağına remzen işaret olabilir. Elbette bu sadece işari ve sembolik bir yorumdur.


Bununla birlikte kesin olan bir husus Türklerin İslam’ın yeni bir asabiyesi ve vurucu gücü ve bu manada yeni Kureyşi oldukları gerçeğidir. Bazı ayrılıkçı Araplar İkinci Abdulhamid döneminde ‘imamlar Kureyş’tendir hadisi veya anlayışı gereği Osmanlıların hilafetlerini nakıs görmüşlerdir. Halbuki Osmanlı sultanlarının meşruiyetlerinin nakıs veya tam olmamasının nedeni Kureyş’ten olmamaları değil kurumsal anlamda şurayı işletememeleri veya veraset tarzı olabilir. Bununla birlikte, Osmanlılar İslam tarihi içinde Asr-ı Saadet modeline en yakın idari tarzı gerçekleştirmişlerdir.
 Tarih içinde Türklerin hala saklı bir misyonu var. Bu misyon Araplarla el ele verip İslam’ın şanlı günlerini yeniden canlandırmaktır. Bundan dolayı İslam’ın itilasını ve şahlanışını bekleyenlerin en önemli görevlerinden birisi, Türk-Arap buluşmasını yeniden temin etmektir. Bunun için Cahız’ın gösterdiği yoldan ilerlemek ve değerler itibarıyla Arapların siyaseten de Türklerin etrafında yeniden kenetlenmenin yolunu bulmak gerekir. Arap-Türk birliği için Cahız’dan yola çıkarak tarihi beraberliğin kültürel zeminini günümüze taşımak gerekir. Bunun için enstitü ve fikir kulüplerine ihtiyaç vardır. İkinci proje ise İslam dünyasının iç gailelerine ışık tutmak ve onlarla başarılı bir biçimde mücadele yürütmektir. Tarihte ve günümüzde beraberliğimizi zedeleyen yıkıcı hareketler olmuştur. Bu yıkıcı hareketlerin başında da İran ve mezhebi uzantıları gelmiştir. Onlara karşı da yeni bir Nizamül Mülk anlayışına ve merkezine ihtiyaç vardır. Kadim Safevilik karşısında ortağımız Kürtlerdi. Bugün de potansiyel olarak yine onlar. Yeni Malazgirt’in mimarları geçmişin ortaklarıdır. Türkler İslam’ın cengaverleridir. Bunu içerideki zararlı ve yıkıcı hareketlere karşı yaptıkları gibi dışarıya karşı da İslam’ın coğrafyasını savunmuşlardır. İçeride Tuğrul Bey 1060 tarihinde Bağdat’ı ve Abbasi halifelerini Buveyhi tasallatundan kurtarmıştır. Zengiler ile Selahaddin Eyyübi de Mısır’ı Fatimilerden kurtarmış ve Mescid-i Aksa’yı Haçlı işgalinden halas etmiştir. Yavuz Sultan Selim Han da yine içeride Şah İsmail ve fedailerini püskürtmüş, dışarıda da Kuzey Afrika üzerinden Portekiz, İspanyol akınlarını önlemiştir. Türklerin işlevsel rolleri henüz bitmiş değil.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mustafa Özcan Arşivi