Yavuz Bahadıroğlu

Yavuz Bahadıroğlu

İnsan nedir, kaç para ediyor?

İnsan nedir, kaç para ediyor?

Kur’an’a göre insan, “Ahsen-i takvim üzere yaratılmış eşref-i mahlukat…”
Buradan hareketle Osmanlı ceddimiz, insana “kâinat-ı suğra” (küçük kâinat) demiş,  değerini tüm kâinatla kıyaslamıştır.
Çünkü kâinat da insana emanettir.
Bediüzzaman, konuya şöyle yaklaşıyor: “Cenâb-ı Hak, emanet cihetiyle, insana ‘ene’ namında öyle bir miftah (anahtar) vermiş ki, âlemin bütün kapılarını açar. Ve öyle tılsımlı bir enaniyet vermiş ki, Hallâk-ı Kâinatın künûz-u mahfiyesini (gizli hazineler) onunla keşfeder. Fakat ene, kendisi de gayet muğlâk bir muammâ ve açılması müşkül bir tılsımdır. Eğer onun hakikî mahiyeti ve sırr-ı hilkati bilinse, kendisi açıldığı gibi kâinat dahi açılır.”
Birkaç kitap kuvvetinde birkaç satır… İnsanın yaradılış hikmetine de aynı gözle bakıyor: “(İnsan) Allah’ın kudretinin bir mu’cizesi, yaratılışın neticesi ve hayret verici bir san’at eseri olarak şu dünyaya gönderilmiştir.”
Bu bağlamda insanın görevi, kendi değerlerini kendisi oluşturarak kendi kendisini putlaştırmak değil, belki kâinattaki ve nefsindeki mükemmel düzeni/ imkânları keşfedip, bilinçli olarak, Mutlak Varlıkta (Allah) temelini bulan evrensel değerlere katılmaktır; hem kâinatı, hem kendi hayatını bu temelde anlamlandırmaktır.
O anlam içinde yücelerek insan, “âlâ-yı illiyin”e çıkabilir ya da değerini anlamaz, yaratılış hikmetinden kopar, “esfel-i safilin”e düşebilir. Çünkü, “insaniyetin en yüksek mertebesi ve beşeriyetin en büyük makamı, iman-ı billâh içindeki marifetullahtır” (Allah’ı esma ve sıfatıyla tanıma ve bilme).
Biz bu kavramlardan uzaklaştık. Uzaklaştığımız ölçüde de kendi yüreğimizden koptuk. Batılılaştığımız ölçüde maddileştik.
Oysa insanın maddi değeri bir hiçtir! Çünkü insan, madde olarak:
Büyükçe bir leğen su...
Beş kalıp sabunluk yağ...
Büyük bir tebeşir yapılabilecek kadar kalsiyum...
Küçük bir kutu kibriti yakacak kadar fosfor...
Bir paket patlamış mısırı tuzlamaya yetecek kadar sodyum...
Bir küçük yaraya sürülebilecek kadar tentürdiyot...
Bir cep feneri yakacak kadar magnezyum...
Büyücek bir çivi yapılabilecek kadar demir...
Bir insanın başını pirelerden kurtaracak kadar sülfür ve bir miktar bakırdan ibaret bir varlıktır.
Hepsi hepsi birkaç milyon lira değerinde bir varlık... İnsan bu mu sahi?
Mesela, sadece insanın idrak edebildiği özgürlük kaça? İnsan  aşkını kaç dolara satar?
Hayatımızı kolaylaştıran tüm keşif ve buluşları üreten düşüncenin kilosu, yahut metresi kaç dolar? (Düşünce marketlerde kilo, ya da metre hesabı satılsaydı ne iyi olurdu! Böylece el yordamıyla yaşamaktan kurtulurduk!).
Kurban bayramında kestiğiniz kurbanın her şeyini bir leğene doldursanız ona “koyun”, “inek”, yahut “boğa” diyebilir misiniz?
İnsanın organ yahut elementlerinden de bir “insan” inşa edemezsiniz!..
Organların “insan” manası kazanması için “inanç”ları olmalı, “duygu”ları olmalı, “düşünce”leri olmalı (Descartes, boşuna mı “Cogito, ergo sum” (düşünüyorum, öyleyse varım” diyor), “sevgi”leri olmalı, “insaf”ı, “vicdanı”, “ahlâkı” olmalı...
Bunların olması için de aklı olmalı! Yoksa kalp, ciğer, dalak, et, kemik, bakır, demir, magnezyum, sülfür, vesaire, hayvanlarda da var: ama hiçbir hayvan insan değildir! (Gerçi kalp, ciğer, dalak, et, kemik, bakır, demir, magnezyum, sülfür, vesaireden ibaret insanlar da var)...
Duygusuz, düşüncesiz, inançsız, sevgisiz, insafsız, vicdansız, ahlaksız biri, “insan” tanımlamasını elbette hakketmiyor, ancak başka bir isim de bulunamadığından, çaresiz, onlara da “insan” demek zorunda kalıyoruz...
Sonuç şu: Ne kadar imansak, o kadar insanız. Çünkü “iman insanı ‘insan’ eder, belki kâinata sultan eder, hakiki imanı elde eden adam kainata meydan okuyabilir (Bediüzzaman).
Ne kadar insafsak, o kadar insanız (İnsaf imanın yarısıdır derler)...
Ne kadar vicdansak, o kadar insanız...
Ne kadar ahlaksak, duygu-sevgi isek, o kadar insanız.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yavuz Bahadıroğlu Arşivi