Mustafa Özcan

Mustafa Özcan

Ümmetin kurucu ortakları: Türkler ve Araplar

Ümmetin kurucu ortakları: Türkler ve Araplar

Türkiye’nin kurucu ve baskın unsuru Müslümanlık, Türklük ve Sünniliktir. Şimdi bu unsurlara toz kondurmak isteyenler var. Bazıları Türkiye’nin azınlıklarını artırmaya ve böylece Türkiye’nin gücünü azınlıklara bağlı ve atıl hale getirmek niyetindeler. Yıkılış döneminde Osmanlı’ya oynanan oyunlar bir vesile ile Türkiye’ye de oynanıyor. Açıkça söylemeliyim ki, Abant Platformunun yapmış olduğu Alevilik Çalıştayı gibi çalıştaylar yapıcılık görüntüsü altında yıkıcılığa hizmet ediyor. Bunun delili Mısır’daki darbedir. Körfez ülkeleri Mürsi’nin İran’a yakınlaştığını ileri sürerek darbecilere ve hatta İran taraftarlarına çanak tuttular. Sonuçta darbe İran’ı güçlendirdi ve bölgedeki Sünni ekseni zayıflattı. Dolayısıyla lafa bakılmaz icraata bakılır. Birlik bütünlük görüntüsü altında pekala yıkıcılığa ve bölücülüğe hizmet edilebilir. Siyaset bilimci Doç. Dr. Ahmet Kuru Bugün gazetesine konuyla ilgili yaptığı değerlendirmede Mısır’daki darbenin Şii bloğunu güçlendirdiğini ifade etmiştir (http://dunya.bugun.com.tr/elleri-cok-guclendi-haberi/709513 ). Yani Körfez ülkeleri kaş yapayım derken göz çıkarmıştır. İyi niyetli olmak yeterli değil, doğru bir çizgide, iz üzerinde olmak ve yönteminin de doğru olması gerekir. Yoksa İran’a düşmanlık yapayım derken hizmet edilebilir. Maalesef Hizmet veya camianın bazı hizmetleri de zahiri cafcaflı ama batını zararlıdır. Bununla birlikte hizmetlerini bir çırpıda ve toptan reddetmek de haklarını yemek olur. Lakin kalıbımı basarım ki, Alevilik çalıştayı gibi çalıştaylar zararlı çevreleri köpürtmekten başka bir işe yaramaz. Türkiye’nin zeminini zayıflatır. Kaş yapayım derken göz çıkarmak babındandır. İbret, kemiyete değil keyfiyetedir.
*
Müslümanlık, Türklük ve Sünnilik dışındaki Türkiye’deki diğer unsurlar tali ve tamamlayıcıdır. Kurucu olmak isteyene yol kapalı değildir, bu üç unsurdan birisiyle bütünleşmesi kafidir. Bu temel unsurların aşındırılmasına hiçbir bahane altında müsaade edilemez. Suriye meselesi bir kez daha bu üç temel unsurun veya üçlü terkibin ehemmiyetini ortaya koymuştur. Türkiye’nin kurucu unsurları bu üçlü ise İslam dünyasının temel kurucuları ise Araplar ve Türklerdir. Bu iki temel unsurun muavenetiyle ümmet yeniden ayağa kalkacak, payidar olacaktır. İttihad-ı İslamın temel çekirdeği Türkler ve Araplardır. Diğerleri ise mütemmim unsurlardır. Onların ortaklıklarıyla ümmet yeniden dirilecektir. Arap Baharı bu ortaklığın yolunu açıyordu. Garbın kafirleri ile şarkın münafıkları bunun önünü kesmek ve İslam’ın nurunu söndürmek istediler. Lakin bu rüzgarın akıbeti 1910’lı yıllardaki gibi olmayacak asimetrik bir hamle ile küfrün soluğunu kesecektir. Allah nurunu Müslüman kullarının aracılığıyla tamamlayacaktır. 21’inci yüzyılı dikey olarak inşa edecek Arap ve Türk beraberliğidir. Bunun köprüsü Suriye’dir. Bundan dolayı da mesele Suriye’de tıkanmıştır. Ortaklığın diğer ayaklarından Mısır ise Allah’ın nurunu söndürme babından püskürtülmüş ve geriye götürülmüştür. İnşallah daha güçlü şekilde geri gelecektir. Türkler ümmetin siyasi gücü Araplar da entelektüel gücüdür. Geleceğin zeminini döşeyecek olan bu birliktelik ve ortaklıktır.
*
Arap Baharını söndürme hareketi kesinlikle Allah’ın nurunu söndürme hareketidir. Münafıklar bu nuru söndürmek için sadece maddi güçlerini değil, bütün yalan ve iftiralarıyla manevi güçlerini de seferber etmiş ve devreye sokmuşlardır. Hakka gölge etmeye tevessül etmişler ve cihat nikahı gibi saçmalıklar uydurmuşlardır. Yüz binlerce ölene ve kışta kıyamette milyonlarca barınaksız kalana bakmadan yalanla dikkatleri uyduruk cihat nikahı gibi meselelere çekmişlerdir. Onların nazarında Suriye sanki cihatçıların (mücahitler) Fransız Rivierası ve Monaco’sudur! Bu vesile ile bir zamanlar sözde mazlumların sözcülüğünü yapan A. Bilgen gibilerin ideolojik takıntıların üzerinden nasıl zalimlerin yardakçıları haline geldikleri görülmüştür. Bir yalanın hesabını vermeden başka bir yalanla karşınıza çıkıyorlar. Münafıkta utanma aranmaz. ‘Vel gav fihi/kafaları karıştır’ taktiğini güdüyorlar. Yağma yok. Asimetrik çağdan ve Allah’ın nurunun tamamlanacağı çağdan kurtuluş yok. Bediüzzaman Birinci Şua’da bu devre ile alakalı olarak şunları söylemektedir: “Şimdi hatıra geldi ki, eğer şeddeli lam’lar (ve mimler), ikişer sayılsa, bundan bir asır sonra zulümatı dağıtacak zatlar ise, Hazret-i Mehdînin şakirtleri olabilir.” 20 ve 21’inci yüzyılın gergefinde karşımıza Arap Baharına işaret eder. Arap Baharını söndürme gayreti zülumatı yayma ve nuru söndürme hareketidir. Arap Baharı eski dönemle yeni dönem arasında bir bağlacı temsil etmektedir. Bir köprü görevi görmektedir. Bediüzzaman 1910-2010 gergefinde İslam’ın nurunun söndürülmesi meselesine temas etmiştir. 20 yüzyıldan itibaren bir asır bu nur sırran tenevvür etmiş ve Arap Baharı ile bir zuhur çağına gelmiş çatmıştır. Bu noktanın ardından İslam galibane bir şekilde zuhur edecektir. İslam bütün dinlerin üzerine çıkacak/Li yüzhirehu ale’d dini külli sırrı tam tecelli edecektir. Arap Baharı yeni dönemin tetikleyicisi olarak muvakkat ve kısa bir devredir. Bu kısa devre şimdi sona eriyor. Bu kısa devreyle alakalı vaziyetin izini, 12 Eylül 2012 tarihli ‘El Bahi el Edgam/Tayyip Erdoğan’ başlıklı yazımız üzerinden sürebilirsiniz.
Meselenin özüne dönecek olursak; 21’inci yüzyılı cengaver iki millet omuzlayacaktır. Türkler ve Araplar. Fehmi Şinnavi’nin Türkler ve İranlılar terkibine mukabil Fehd Abdullah Nefisi adlı Kuveytli entelektüel, bölgesel ve küresel tehditlere karşı Arapların askeri ve iktisadi olarak Türkiye’ye, nükleer sahada ise Pakistan’a dayanma ve yaslanmaları gerektiğinin altını çizmektedir. Arapların can yeleği Türkler ve Pakistan’dır (http://www.almokhtsar.com/node/243717). Peki bu denklemde İran nerede durmaktadır? Elbette iç düşman kampında yer alıyor. Bunun düzelmesi ihtimali yok mu? İran zararlarından kurtulacak olursa İslam ümmetinin salih ve yapıcı bir parçası ve uzvu haline gelebilir. Zararlarını gözden geçirirlerse kendileri için iyilik yapmış olurlar. İlk gözden geçirme meselesi Maniheist miras ve velayet ve imamet doktrini ve bunun günümüze iz düşen parçası velayet-i fakih olmalıdır. İnatta devam ederlerse, bu kendilerinin tükenmesi olacaktır. Yeni bir boynuz darbesi/natha yemeleri kaçınılmazdır. Kendi düşen ağlamaz.

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mustafa Özcan Arşivi