Cemal Nar

Cemal Nar

Asıl Krizin Sebebi Sistemdir

Asıl Krizin Sebebi Sistemdir

Bilindiği gibi devlet, belli bir ülkede (toprak, vatan unsuru), meşru egemenlik iddiasıyla (hakimiyet unsuru), o ülkede yaşayan bütün insanların (halk unsuru) hak, görev, sorumluluk ve davranışlarının kontrolün elinde tutan siyasal kurumdur.

Bu kurum ülke içinde ihtiyaç duyulduğu için var olan bütün kurumların toplamını ifade eder. Bu devlet içinde halkın tümünün başında “devlet başkanı” vardır. Bu İslam Devletinde “Halife” olarak nitelendirilirken, bu sistemde “cumhurbaşkanı” olarak isimlendirilir. Onun üst düzey yardımcılarına da genellikle “devlet adamı” denir. Bunun en yaygın ifadesi, “devlet memuru” tabiridir.

Devlet kendisini teşkilatlandırarak iş ve işlemlerini gerçekleştirir. Modern devletlerde devletin erkleri yasama, yürütme ve yargı olarak birbirinden bağımsız işlevlerini sürdürürler. Bu ayırıma “olmazsa olmaz” diye bakmak, batıl sistemlerde put edinmeye hazır insanların zihniyetini yansıtmaktır da diyebiliriz. Herkes hakkını ve vazifesini, yani haddini bildikten sonra neden olmasın ki?

Biz devletin idare edilmesine, toplumun tüm ihtiyaçlarının karşılanarak yönetilmesine “siyaset” diyoruz. Aslında her vatandaş vergi vererek, askerlik yaparak vs. bir yerde siyasal bir görevi yerine getirirler. Ama bizde siyaset ve siyasetçi denince daha çok partiler aracılığı ile seçilerek devlet işlerini yürütme görevini üstlenen veya bunun için atamalar suretiyle insanları istihdam eden, böylece siyasi yol ve yöntemlerle halkı idare eden kurumlar ve insanlar akla gelir.

Ülke içinde bu tür hizmetlerin yürütülmesi daha çok anayasa ve yasalarla belirlenmiş belli haklar ve sorumluluklar doğurur. Seçme, seçilme, memur olma veya kamu hizmetlerinden faydalanma gibi hususlar, birer siyasi haktırlar. Bireyler bu haklarını kullanmada özgürdürler.

Siyasi hakların başında hiç kuşkusuz siyasi parti kurma veya bunlara özgürce üye olma, seçme ve seçilme hakları gelir. Bu önemli bir kıstastır. İnsanların hepsi birden devlet ve siyaset görevlerine doğrudan katılamayacağına göre, aralarından seçtikleri temsilcilerle bu yönetim işlerini yapmaları kabul edilmiştir. Buna çağımızda “temsili demokrasi” denir. Siyasi partiler, anayasa ve kanunlarda belirtilen temel esaslara ters düşmemek kaydıyla, serbestçe kurulurlar. Bu aynı zamanda o ülkenin haklar ve özgürlükleri yaşamada temel bir ölçüdür.

Bütün bu siyasi işlemler İslam Şeriatını esas alarak yapılırsa, yani ülke İslam Hukuku ile yönetilirse, buna “şer’î siyaset/siyeset-i şer’iyye” denilir. İslam ülkesinin gerçekten bir İslam ülkesi, yani “daru’l İslam” olabilmesi için, o ülkenin ve halkının İslam’ın getirdiği kanun ve kurallara göre, yani fıkıh ve şeriata göre yönetilmesi şarttır. İslam hukukunun uygulanmadığı yer, teknik tabiriyle “daru’l İslam” değil, “daru’l küfür” veya “daru’l harp”tir.

Türkiye’ye bu açıdan baktığımızda büyük bir Anayasa ve siyaset bunalımı yaşadığını görürüz. Çünkü mevcut yapılanma, halkın çoğunluğunun dini olan İslam’ı devlet ve siyasetin dışına atarak ona hayat ve temsil hakkı vermemektedir.

Burada sorun olan anahtar kavram demokrasiden çok laikliktir.

Neden böyledir?

Görelim, ama gelecek yazıda inşallah.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Cemal Nar Arşivi