Abdullah Yıldız

Abdullah Yıldız

İyilikleri Yakıp Yok Eden Haset Ateşi

İyilikleri Yakıp Yok Eden Haset Ateşi

“De ki: Sığınırım sabahın Rabbine… Haset ettiği vakit hâsid’in/hasetçinin şerrinden.” (Felâk 113/1,5) 
Felâk suresinde, şerrinden Allah’a sığınmamız istenen kötülük odakları arasında “hâsid” (hasetçi) insan tipi de yer alır. Ruhsal bir hastalık olan haset duygusunun, hâsid/hasetçi kişi ve odakları, masum insanların zarara uğraması yönün­de bir kötü niyete, temenniye ve çabaya sevk ettiği bilinmektedir.

Dilci Râğıb el-Isfahânî, “hased”i şöyle tarif eder: “Bir nimetin, onu hak eden kimsenin elinden gitmesini temenni etmek, arzulamak ya da dilemek; ayrıca bunu sağlamak için çaba sarf etmek.” (el-Müfredât, “Ha-Se-De” maddesi; ez-Zerîa/Erdemli Yol, s.261)

Isfahânî devamla, “Mümin gıpta eder, münafıksa haset eder.” sözünü aktarır (Hadis veya Fudayl’ın sözü).

Peygamberimiz (s), bazı hadislerinde, haset hakkında oldukça sert ve şiddetli ifadeler kullanmıştır. 

“Bir kulun kalbinde imanla haset bir arada bulun­maz.” (Nesâî, “Cihâd”, 8)

“Ateşin odunu yemesi gibi haset de iyilikleri yer.” (İbn Mâce, “Zühd”, 22; Ebû Dâvûd, “Edeb”, 44)

Bütün hadis kaynaklarında yaklaşık ifadelerle sık tekrar edilen konuyla ilgili bir hadis-i şerifte, din kardeşliğini ve sosyal barışı tehdit ettiği için yasaklanan kötü hasletler arasında haset de sayılır:

“Dedikoduların peşi­ne düşmeyin, kusur araştırmayın, birbirinize haset etmeyin, birbirinize sırt çevir­meyin, kin gütmeyin! Ey Allah’ın kulları, kardeş olun!” (Buhârî, “Edeb”, 57, 58; Müslim, “Birr”, 24, 28, 30, 32.)

Diyanet İşleri Başkanlığı’nın “Kur’ân Yolu” tefsirindeki ‘haset’ konusuna dair açıklamalara bakalım:

Haset problemini Muhâsibî’den itibaren sistematik olarak inceleyen İslâm ahlâkçıları hasedin genellikle aralarında meslekî, iktisadî, ilmî, siyasî, sosyal, me­denî ilişkiler bulunan insanlarda baş gösterdiğini belirtirler (Bk: Muhâsibî, er-Riâye, s.475-477; Mâverdî, Edebü’d-dünyâ ve’d-dîn, s.382-383; Râgıb el-İsfahânî, ez-Zerî’a, s.348-349; Gazzâlî, İhya, III, 236, 239). Âlimler ilgili âyet ve hadislere dayanarak, ayrıca psikolojik ve sosyal zararlarını göz önüne alarak, belirtilen olumsuz anlamıyla “hased”i haram kabul etmişlerdir. Kaynaklarda sık sık İblîs’in Hz. Âdem’i kıskanmasına da atıfta bulunularak hasedin şeytanî bir huy olduğu ifade edilir. İblîs’in Âdem’i kıskanması “gökte işlenen ilk günah”, Kabil’in Hâbil’i kıskanması “yerde işlenen ilk günah” olarak değerlendi­rilir (Mâverdî, a.g.e., s. 381; Kurtubî, V, 251). 

Gazâlî, İhya’da yer alan ve sonraki bazı âlimlerce aynen iktibas edilen hasetle ilgili tahlillerinde -muhtemelen Ebû Bekir Râzî’nin et-Tıbbü’r-Ruhânî’deki psikolojik-ahlâkî tahlillerinden de yarar­lanarak- hasedi bir tür ruh hastalığı saymıştır. Gazâlî’ye göre duygusal düzeyde­ki hasedi yok etmek herkes için mümkün değildir. Fakat insanlar, aklın ve dinin buyruğuna uyarak bu duyguyu baskı altında tutar, bu yönde çaba gösterirlerse di­nî ve ahlâkî sorumluluktan da kurtulurlar (İhyâ 3/238-239). 

İslâm ahlâkçıları haset duygusunu yok etmenin veya etkisinden korunmanın bazı yollarına işaret ederler. Ancak bunun için öncelikle hasedi doğuran sebepleri bilmek gerekir. Ebû Bekir Râzî hasedi cimrilik ve aşırı ihtirasın birleşmesinden doğan psikolojik bir hastalık olarak görür ve ahlâk eğitimcilerinin kötü insanı (şe­rîr) “insanların zarara uğramasından zevk duyan kişi” diye tanımladıklarını hatır­latarak bu tanımda hasedin esas alındığına işaret eder. Gazzâlî ise, Muhâsibî’nin er-Ri‘âye’sinden de istifadeyle hasedin sebeplerini da­ha ayrıntılı olarak şöyle sıralar: Düşmanlık ve kin gütme, üstünlük duygusu (teazzüz), kibir, böbürlenme (ucûb), ulaşılmak istenen şeylerden mahrum kalma korku­su, makam ve mevki tutkusu, ruhun kirlenmesi (İhyâ 3/242-243).

İlgili kaynaklarda “haset hastalığı”nın tedavisi ilim ve amel şeklinde iki esa­sa dayandırılır. İlimle kişinin bu duygunun mahiyeti, sebepleri, maddî ve manevî, dünyevî ve uhrevî zararları hakkında bilgi edinmesi; amelle de kendisini haset duy­gusuna yol açan sebeplerin tersine olan davranışlara zorlaması, kıskançlık ve çekememezlik eğilimlerini ortadan kaldıracak veya hafifletecek ya da hiç olmazsa bu eğilimlerin baskısından kurtulma imkânı sağlayacak iyi işler yapması kastedilir (c.1, s. 183-185).

Anlaşılan o ki; hasetçinin temel özelliği, kendinden daha üstün birini çekememesi; onun sahip olduğu nimet ve imkânlardan yoksun kalmasını istemesi, bunun için çaba sarf etmesi ve hatta böyle bir yoksunluktan sevinç duymasıdır. Kur’ân-ı Kerim’de de işaret edildiği gibi, haset duygusu bireyler arasında olduğu gibi gruplar ve ümmetler arasında da görülebilir. Nitekim bugün de görülmektedir. Yazık ki, birbirlerine sadece gıpta etmeleri caiz olan Müslüman birey ve gruplar da, haram olan haset duygusuna kapılıp bir diğerinin sahip olduğu nimetleri elinden almaya veya yok etmeye çalışmaktadır.

Efendimizin (s), “ateşin odunu yemesi gibi”, müminlerin iyiliklerini ve elde ettikleri kazanımlarını yok edeceğini ihtar buyurduğu haset duygusundan Allah’a sığınır, cümlemizi affetmesini niyaz ederiz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Abdullah Yıldız Arşivi