Abdullah Yıldız

Abdullah Yıldız

Kitapta ay(kı)rılığa sapmak

Kitapta ay(kı)rılığa sapmak

Aşır Aşır Kur’ân derslerimiz devam ediyor, elhamdülillah. Hayatın her alanında bize rehberlik eden Kur’ân-ı Kerim, çıkarları için vahyî gerçekliği -bir kısmını da olsa- gizleyenleri şöyle ikaz ediyor:

“Allah’ın indirdiği kitabın bir bölümünü gizleyenler ve onu az bir karşılık için satanlar yok mu, onlar karınlarına ateşten başka bir şey doldurmuyorlar. Allah kıyamet gününde onlarla konuşmayacak, onları arındırma­yacak! Onlar için elem verici bir azap vardır. Onlar, doğru yol karşılı­ğında sapıklığı, mağfiret karşılığında azabı satın almış kimselerdir. Ateşe ne kadar da dayanıklılarmış! Bu azabın sebebi, Allah’ın, Kitab’ı hak olarak indirmiş olması ve kitap hakkında aykırı görüşlere sapanların derin bir şikâk(ayrı­lıkçılık) içine düşmüş bulunmalarıdır.” (Bakara 174-176)

Bu âyetler, çıkar kaynaklarının kuruyacağı kaygısıyla, kendi kutsal kitapla­rında Hz. Muhammed (s) hakkındaki bilgileri insanlardan saklayan, bu ko­nuyla ilgili dinî metinleri gerçek anlamı ve amacından saptıracak şekilde tevil eden Yahudi din bilginlerini eleştirmekle kalmıyor; dolaylı olarak, dinî metinleri çıkarları doğrultusunda açıklamak ve yorumlamak suretiyle gerçekleri insan­lardan saklayan, böylece din’i bir kazanç aracı gören, bir nevi din tica­reti yapan her kişi ve toplulukları da şiddetle eleştiriyor.

Allah Teâlâ, vahyi gerçekliği, dalâletten korunup hidayeti bulalım diye indirmiştir. Bu durumda, Allah’ın bildirdiği hakikatleri giz­lemek, onları birer çıkar aracı olarak kullanmak, âyetleri, belirtilen yüce hedeflerinden saptırmak çok ağır bir günahtır. Bu günah karşılığında elde edilen menfaat, maddî olarak ne kadar fazla olursa olsun, işlenen suçun ağırlığına nispetle son derece önemsiz kalacağından, âyette bu menfaat için ‘az bir karşılık’ tabiri kullanılmıştır. Bu suretle kutsal değerleri kullanarak çıkar sağlayanların bu sayede yiyip içtikleri şeyler gerçekte cehennem ateşidir. Allah onları kendisine muhatap almaya değer bulmayacak, onları arındırmayacak ve sonuçta acı bir aza­ba çarptırarak cezalandıracaktır. Çünkü onlar, Allah’ın âyetlerini çıkarlarına araç edinerek asıl anlamlarını gizleyecek biçimde yorumlayıp gerçek anlamlarından saptırmak suretiyle dünyevî bakımdan dalâleti hidayete, uhrevî bakımdan da aza­bı bağışlanma ve kurtuluşa tercih etmiş bulunmaktadırlar.

İlâhî kitapları bildikleri halde onları halktan gizleyen ve halk arasında yaygın olan tüm bâtıl inanç, kötü gelenek ve gereksiz kısıtlamalardan sorumlu, yeni yeni kurallar uyduran âlimlerin bir suçu da; halk arasında kasten yaygınlaştırılan cahillik nedeniyle ortaya çıkan kötü davranış ve geleneklere karşı hiçbir şey söylememeleri, bununla da kalmayıp, çoğunluğun bu üzücü durumunu kendileri için avantajlı bulmaları ve bu nedenle Allah’ın emirlerini halktan gizli tutmaya devam etmeleri idi.

Bu sözde âlimler, kendilerini halka çok dindar ve kutsal olarak göstermeye çalışmış, halk da onlara inanmıştı. Onlar, Allah katında, hak adına şefaat edip onların bağışlanmasını sağlayabileceklerini sanıyorlar, halk da bunlara inanıyordu. Oysa Allah, bu “ruhani önderler”e şefaat yetkisi vermemiştir.

176. âyetteki “Kitap”tan maksat Tevrat, İncil veya Kur’ân-ı Kerîm’dir. Kitap hakkında ihtilaf edenler, Allah’ın indirdiği kitapların hepsine inanmayıp da, kimi Tevrat’a, kimi İncil’e inananlar ve sonra kitabın bir kısmına inanıp bir kısmına inanmayanlar elbette haktan, doğrudan çok uzak bir anlaşmazlık ve ayrılık içindedirler. Haktan böyle uzak bir ayrılık içinde koşan batıl ehlinin hakkı da ebedî bir azaptır.

Demek ki; aralarında hakem kabul edilecek ve kendisiyle amel edilen hak bir kitaba iman etmemiş olanlar, tartışma ve anlaşmazlıktan kurtulamayacakları gibi, kitapları ayrı ayrı olan insanlar arasında birleştirici bir bağ bulunamayacağından bu anlaşmazlıkları da ebedî olur. Bağlı göründükleri kitabın tamamına gerçekten sadakatle inanmayarak, onu kendi gönüllerine, heveslerine göre anlamak isterler. Kitaplarının bir kısmına inanır, diğer kısmına inanmazlar. Böylece ihtilaf ederler; münakaşa ve mücadele ederler. Haktan uzaklaşırlar. Bu da toplumları perişan eder ve ebedî azaba sürükler...

Burada, Allah’ın âyetlerinin içerdiği hakikatleri keşfetmek için yapılan iyi niyetli çalışmalar sırasında ortaya çıkan görüş ayrılıkları değil; çı­karcılık, taassup, inatçılık, itibar ve şöhret arayışı gibi sebeplerle âyetler üzerinde gerçeğe aykırı yorumlar yapıp onları kasten gerçek anlam ve amacından saptırmaya yönelik davranışlar eleştiriliyor; bunu yapanların de­rin bir “ayrılıkçılık” içine düştükleri bildiriliyor. Âyetteki şikak kelimesi tefsirlerde ‘düşmanlık duygularıyla ayrılıkçılık yapmak, doğru yolda olanlarla ihtilâfa düşmek, inatlaşmak, tartışma ve çekişmeye giriş­mek, haktan sapmak’ gibi manalarda anlaşılmıştır. Yani Müslümanlar arasında çıkan ve onlara her alanda güç kaybetti­ren ihtilâf ve çatışmaların temel sebebi bu tür ayrılıklardır (Kur’ân Yolu, Hak Dini Kur’ân Dili, Tefhimü’l-Kur’ân). Vesselâm.

Şu an İslâm dünyasının içinde bulunduğu elem verici “şikak”tan bir an önce kurtulmak duası ile.

NOT: “Aşır Aşır Kur’ân” derslerimizi, her Salı, saat 09.00 – 10.00 arası KON TV’de izleyebilirsiniz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Abdullah Yıldız Arşivi