Abdullah Yıldız

Abdullah Yıldız

Tâğût’u reddetmedikçe...

Tâğût’u reddetmedikçe...

Bazı odak kavramların Müslümanların gündeminden düştüğü veya düşürüldüğü bir süreçteyiz. Bunlardan biri de “tâğût” kavramıdır. Oysa tâğût’u reddetmeden Allah’a tam iman edilmiş olunamaz.

“Dinde zorlama/baskı yoktur. Gerçek şu ki, doğruluk (rüşd) sapıklıktan (ğayy) apaçık ayrılmıştır. Artık kim tâğût’u reddedip Allah’a inanırsa, o, sapasağlam bir kulpa yapışmıştır; bunun kopması yoktur. Allah, işitendir, bilendir.Allah, iman edenlerin velisi (dostu ve destekçisi) dir. Onları karanlıklardan nûr’a çıkarır; küfredenlerin velileri ise tâğûttur. Onları da nûr’dan karanlıklara çıkarırlar. İşte onlar, ateşin halkıdırlar, onda sürekli olarak kalacaklardır.” (Bakara 2/256-257)

“Dinde zorlama yoktur” âyetinin iniş sebebi; ensardan birinin, Hıristiyan iki oğluna: “Müslüman olmadıkça sizi bırakmam” diye baskı yapması, onların da Hz. Peygamber’e (s) başvurmaları üzerine, o zâtın: “Ey Allah’ın Rasûlü! Bu iki oğlum gözümün önünde ateşe mi girecekler?” demesidir (Vahidî).

“Din”; hem inancı, hem de bu inanç üzerine kurulan hayat tarzını ifade eder. Bu âyete göre İslâm, iman ve onun hayat tarzı hiç kimseye zorla kabul ettirilemez. Zira “Rüşd/doğruluk ile ğayy/sapıklık birbirinden ayrılmıştır.”İman, insanın sahip olması ve titizlikle koruması gereken bir olgunluk (rüşd), küfür ise, kaçınması ve üzerine bulaşmasından çekinmesi gereken bir azgınlık, taşkınlıktır (ğayy).

“Kim tâğût’u reddedip Allah’a inanırsa kopmayan sapasağlam bir kulpa yapışmıştır.”

Küfür, hak ettiği, lâyık olduğu bir kaynağa dayandırılmalıdır ki, bu “tâğût”tur.

İman da lâyık olduğu, yakıştığı bir mercie yöneltilmelidir ki, o ise “Allah”tır.

“Tâğût” kelimesi, sözlük anlamıyla sınırları aşan herkes için kullanılır. Kur’ân-ı Kerîm bu kelimeyi ‘Allah’a isyan eden, Allah’ın kullarının hâkimi ve mâliki olduğunu iddia eden ve onları kendi kulu olmaya zorlayan kimse’ için kullanır. Eğer bir kişi Allah’a isyan eder ve O’nun kullarını kendisine boyun eğmeye zorlarsa, o zaman o tâğût’tur. Böyle bir kimse şeytan, rahip, dinî veya politik lider, kral veya bir devlet olabilir. Bu nedenle bir kimse “tâğût’u reddetmedikçe” Allah’a inanmış sayılamaz.

Tâğût: Sağduyuya ters düşen, gerçeği çiğneyen, Allah’ın kulları için çizdiği sınırı aşan düşünce, sistem ve ideoloji anlamına gelir. Bu düşüncenin, sistemin ve ideolojinin Allah’a inanmaktan ve O’nun koyduğu şeriatından kaynaklanan bağlayıcı bir kuralı bulunmaz. İlkelerini yüce Allah’ın direktiflerine dayandırmayan her sosyal sistem, yüce Allah’ın buyruklarından kaynaklanmayan her kurum, her düşünce, her ahlâk kuralı ve her gelenek bu kategoriye girer, bu kavramın kapsamına girer. Kim, hangi biçimde karşısına çıkarsa çıksın, bunların tümünü kökünden reddederek Allah’a inanır ve ilham kaynağı olarak sadece Allah’ı bilirse o kimse kurtuluşa ermiştir. Âyette bu kurtuluş “kopması söz konusu olmayan, sapasağlam bir kulpa yapışmak” durumu ile somutlaştırılmıştır.

257. âyetteki “zulumât/karanlık”: kişinin doğru yoldan sapmasına, tüm çaba ve enerjisini yanlış yollarda kullanmasına neden olan cahiliye karanlığıdır. Bunun tersine “nûr/ışık” ise; kişinin gerçeği apaçık görmesini, hayatın gerçek anlamının farkına varmasını ve bilinçli bir şekilde, kararlı olarak doğru yolu takip etmesini sağlayan, Hakk’ı görmeye yarayan ışıktır.

İman aydınlıktır, özünde ve yapısında tek bir aydınlık. Küfür ise karanlıktır; çok sayıda ve değişik nitelikte karanlıklar. Şahsi arzu ve ihtiras karanlığı, kılavuzsuzluk ve yolu şaşırma karanlığı, kendini beğenmişlik ve azgınlık karanlığı, zayıflık ve aşağılık kompleksi karanlığı, gösteriş ve nifak karanlığı, açgözlülük ve kıskançlık karanlığı, kuşku ve endişe karanlığı ve sayılamayan daha birçok karanlık türleri... Bu karanlıkların tümü, Allah’ın yolundan sapmakta, Allah’tan başka bir kaynaktan ilham almakta ve Allah’ın sisteminden başka bir sistemin hakemliğine başvurmakta toplanır. İnsan, Allah’ın aydınlık yolundan ayrılır-ayrılmaz, kesinlikle değişik ve farklı nitelikli karanlıkların içine düşer.

“Tâğût”, kelime olarak tekil olmasına rağmen 257. âyetteki “tâğût”un anlamı çoğuldur. Çünkü Allah’ı inkâr eden, sadece bir tek değil binlerce tâğûtun kölesi olur. Bunlardan birisi kişiyi sürekli yanlış yapmaya teşvik eden ve ayağını kaydıran şeytandır. Diğeri ise kişiyi kendi arzu ve şehvetlerinin kölesi yapan ve sapık yollara yönelten nefsidir. Daha sonra başkaları, karısı, çocukları, akrabaları, kabilesi, ailesi, arkadaşları, milleti, politik ve dinî liderleri ve hükümeti gelir. Tüm bunlar o kişi için tâğût’tur; onu kendi istek ve arzularının esiri yapmak isterler. Bu efendilerin kölesi olan kişi, bütün hayatını imkânsız olan bir şey için yani tüm bu efendilerin hepsini teker teker hoşnut etmek uğruna harcar.

İşte bu yanlış tercihin akıbeti, karanlıkların taraftar ve yardakçılarına yakışacak cinstendir:

“Onlar, orada ebedi kalmak üzere Cehennemliktirler.” (Mevdudi, Tefhimü’l-Kur’ân; S.Kutub, Fî Zılâli’l-Kur’ân.)

NOT: Aşır Aşır Kur’ân dersimiz her Salı 09.00’da KON TV’de; Namazla Diriliş programımız Pazar 07.50 ve Cuma 10.10’da DOST TV’de.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
3 Yorum
Abdullah Yıldız Arşivi