Ahmet Doğan İlbey

Ahmet Doğan İlbey

“Dert İste Sen, Derdine Derman Sorma”

“Dert İste Sen, Derdine Derman Sorma”

Niyazî-i Mısrî Hz.lerinin, “Dermân arardım derdime, derdim bana dermân imiş” sözünün üstüne derdimi derman bildim, şükür. Bu cezbeli mübarek zât rehberim oldu derdime, kitaplarından ders aldım her gece.

Buyurdu ki: “Derd-i Hakk’a tâlib ol, dermana erem dersen.”  O dersten sonradır ki bu sözünün başım üstünde yeri vardır. 

Bu nasihatten sonradır ki, fakir, derdini Efendimiz Aleyhissalâtuvesselâm’a yollar her gece: “Derdmendim mücrimim, dermâne geldim yâ Resûl.”

“NE ŞİRİN DERT BU DERMANDAN İÇERİ”

Derdimi döktüm gönlüme; “derdini sev” dedi gönlüm. Ehl-i dert olmak gerekmiş. Hz. Mevlânâ gibi, “Allah’ım bana dert ver” diye yalvarabiliyor muyuz? En büyük dert, Allah’a dost olmaktır.

Âcizâne ulvî dertlere müptelâlığımı artırmaya çalışıyorum. Dert vereni bildikten sonra dert dediğin nedir ki? Derdine çâre olacak kim vardır Hak’tan gayrı. Hüzün gibi, dert de Bezm-i elest’te âşina olup, en evvel tercih ettiğim dostlarımdandır.

Yunus Emre Hz.leri, “Ne şirin dert bu dermandan içeri” diyorsa, derdimizi sevmemiz lâzım. Mübarek gönlü, “Ben dert ile ah ederdim / Derdim bana derman imiş” diyerek inşirah bulmuş ki, o ulu dervişin sözünü tutmak gerek.                  

Müslüman, Hz. Eyyüp gibi dert adamıdır. Yesevî Hz.lerinin sözüyle, “Dert iste sen, aşk derdine derman sorma.”

“Bak şu Hakk'ın hikmetine / Nice dert verdi bana / Çün ezelden dertli idim / Yine dert verdi bana” diyerek derdine sevinen Balkanlı âlim ve mutasavvıf Hasan Fehmi Efendi gibi şahsiyetleri bulup, ezelden dertli olmak neymiş öğrenmek gerek.

“EHL-İ DERDİN SOHBETİNE MAHREM OLMAK”

Âcizâne ehl-i dert olmaklığımı kuvvetlendirmek için Süleyman Çelebi’nin Mevlid-i Şerifi’nin Münacat Bahri’nde geçen “Ehl-i derdin sohbetine mahrem et” mısraını her gece zikrederim. Asıl mânası “câhil” demek olan modern insan, dertliler meclisinde olabilmek için Allah’a yalvararak “Dert ehliyle beni hâldaş et” diyebilir mi?

Ehl-i derdin sohbetine mahrem olabilmek için, Fuzûlî üstadımızın “Az eyleme inayetini ehl-i dertten / Yani ki çoh belâlara kıl müptelâ beni” sözünü dualarımıza katmak cesaretini göstermeliyiz.                                                            

“İNİLE EY DERDLİ GÖNÜL İNİLE / EHL-İ DERDİN İNLEYECEK ÇAĞIDIR”

Haddim değil ama, “İnile ey derdli gönül inile / Ehl‐i derdin inleyecek çağıdır / İnlemek sana yaraşur derd ile / Hem gözün kan ağlayacak çağıdır” diyen, cezbesine ve diline meftun olduğum Niyazî-i Mısrî Hz.lerinin sözünü tutmaya çalışıyorum.

Ardından yine haddim olmasa da “Benim adım dertli dolap / Suyum akar yalap yalap / Böyle emreylemiş Çalap / Derdim vardır inilerim” diyen Yunus Emre Hz.lerinin derdinden inlediği gibi inleme tâlimi yapıyorum her gece.                      

“Dertsiz iken dert ehlinden dert aldım / Bu aşkın bahrina daldıktan sonra” diyen Âşık Sümmanî’yi derd-i ilâhiye tutulmayanlar bilebilir mi?                                                                                                                                          

Dîvan şairi Usûlî gibi “Derd iledir diriliğimiz, şevk iledir hayatımız” diyebilmektir muradım. Derdine şevkle sarılıp diri olmak, modern insanın harcı mıdır? 

“ÖYLE BİR DERMAN VER Kİ DERT GÜNDEN GÜNE ARTSIN”          

Müslüman şairlerin büyük atası Fuzûlî ile başlarım her gece derdimi sual etmeye: “Aşk derdiyle hoşem el çek ilacımdan tabip / Kılma derman kim helâkım zehr-i dermanındadır.”

Diyor ki: Âlemde ne kadar zor dert olursa derman bulunur. Senin aşkın ne zor dert imiş ki derman bulmak mümkün değil. Modern insan kavrayabilir mi bu sözleri?

Derdiyle başı hoş olanlar, “Koyma nakıs ehl-i derd içre Fuzûlî’ni tabib / Eyle bir derman ki derdin ede gün günden ziyad” diyen Fuzûlî üstadı çokça okusunlar.

Diyor ki: Fuzûlî’nin dertlerini eksiltme ey tabip. Öyle bir derman ver ki derdi günden güne artsın. O cezbeli dert ehline selâm olsun.

ALLAH, ADAM OLANA DERT VERİR

Adam olanın derdi olur. Allah, adam olana dert verir. Adamlık dert çekmededir.  “Ne müşkil derd olursa bulunur âlemde dermânı” diyen Fuzûlî üstadımızı sıkça meşk edin.

Derdine müptelâ olan Vezir Ahmed Paşa tam bir ehl-i dert: “Dün tabibe derd-i dilden bir deva sordum, dedi / Gam yemekten özge bu derdin devasın bilmedim.” 

Diyor ki: Dün tabibe gönül derdi için bir deva sordum, dedi ki, gam yemekten başka bunun ilacı yoktur. Cezbesi müthiş. Gönlümde o ehl-i derde meyil vardır.  

Hak dostlarından Alvarlı Efe Hz.leri “Ne kadar dert var ise hepsinin dermanı mevcuttur, aşk derdinin dermanı da mâşuktur. Bu dert öyle bir derttir ki bu derde tutulanlar saadet bulur” diyor. Derdine âşina olanlar bu muhterem dert ehlinin mısralarıyla meşk etmelidir:

“DERTTEN BÜYÜK DERMAN MI VAR / DERT GİBİ BİR KIYMET Mİ VAR”

“Her bir derdin elbet dermânı vardır / Dermân ise derde dâima yârdır / Erbâb-ı derd olan bil bahtiyardır / Derd ile kurbiyyet intiha (sona erme) eyler.”

Ona kulak verenler derdin dermanının ne olduğunu bilirler: “Dertden büyük derman mı var / Bir sebeb-i gufrân mı (Allah’ın affı) var / Derd gibi bir kıymet mi var / (…) Derûnum derdine dermân muhabbet / Dü-âlem (iki âlem) afvime fermân muhabbet ”

Tasavvufî türküler dertten, dertlilerden yana inlediği içindir ki çokça dinlerim. “Derdim çoktur hangisine yanayım / Yine tazelendi yürek yâresi / Ben bu derde hande derman bulayım / Meğer dost elinden ola çâresi / Efendim Efendim benim Efendim / Benim bu derdime derman Efendim.”

“BİR DERDİM VAR BİN DERMANA DEĞİŞMEM”

Şah Hatayî gibi “Bir derdim var bin dermana değişmem” âcizâne. Dert ile arınmak ne güzel. Derdimin gönlünü almak için onun mısralarını nenni gibi okurum:

“Ben derdimi dost edindim kendime / Bir dostumu bin yabana değişmem / El çek tabip derman olma derdime / Bir derdimi bin dermana değişmem”

“GELİN HEY DERTLİLER GELİN / BU DERDİMDEN SİZDE ALIN”

Yunus Emre Hz.lerinin sözüyle, “Gelin hey dertliler gelin / bu derdimden siz de alın / Dertli bilir dertli hâlin / ya dertsizler bunda n’eyler” diyerek cezbeye kapıldığınız oldu mu hiç?

“Gündüz bir derd, gece bir derd / Bilemedim nice bir derd /Sol böğrümde ince bir derd / Batar Yunus Yunus diye” geceleri inleyip, vecdden başınız döndü mü hiç?

Âşıklığın ve dervişliğin birinci şartı dert ehli olmaktır. Şah Hatayî’nin sözünü hatırlayın: “Her yeten âşık olur mu, dert ona kâr olmasa.” Bir türkümüzün dediği gibi: “Dert ehli olanlar dergâha gelir.”     

“ALLAH DERDİNİZİ ARTIRSIN…”                                                                      

Bundandır ki, dervişler, “Allah derdinizi artırsın erenler” diyerek dertten gâfil olmamak için birbirlerine zarf atarlarmış. 

Ehl-i dil, derdinden şikâyetçi olmaz. Bilir ki, nefsine dert ve elem görünen hâller bir şifadır. Hamlıktan kurtulup, olgunluğa eriştirir. Gafletten uyandıran, dalâletten hidayete eriştiren bir vâsıtadır ulvî dert.

“EY DERMAN İSTEYEN / YETMEZ Mİ DERT SANA”

Derdini çekemeyip derman arayanlara, cezbesine meftun olduğum Niyazî-i Mısrî Hz.leri, “Ey derde derman isteyen / Yetmez mi dert derman sana?” diyor.    

Derdine rıza göstermeyen mü’min olabilir mi? Rabbini tanımayan ulvî dertlere tiryaki olamaz. Derdiniz yoksa dertli olmaya çalışın. Derdiniz yoksa hamsınız, çiğsiniz demektir.

Dertten şikayet edenler, “Dert sendedir bilmezsin, çâre sendedir göremezsin” diyen Hz. Ali Efendimiz (r.a.)’in yüzüne nasıl bakacaklar? Gönlünde dert olmayanlara yazıklar olsun!

“MEVLÂM BİRÇOK DERT VERMİŞ / BERABER DERMAN VERMİŞ”

“Mevlâm birçok dert vermiş / Beraber derman vermiş / Bu tükenmez derdime / Neden ilaç vermemiş” diyen âşık yolun başındadır. “Bu dert beni iflah etmez del'eyler / Benim dert çekmeye mecalim mi var!” diyenler daha hamdırlar.

Oysa dertle kuşatılmak bahtiyarlıktır. Aziz Mahmud Hüdayi hz.leri “Tevhid ile olur her derde derman, derd Hakk’ın bize ihsanıdır” diyor. Yetmez mi?

Hz. Mevlânâ’dan nakille; “Allah, kuluna: ‘canı ben yarattım ama ona bir de dert verdim. Derdi veren, elbette onun dermanını da verir” buyururken, dertten şikayet edilir mi?

“DERT ARA, DERT ARA!”

O pîrin, “Eskileri yenileyen kimyadır dert. Dert ara, dert ara! Gizlice Allah’ı çağırmanı sağlayan dert, …. dünya malından da daha iyidir. Dertsizken yapılan dua soğuktur. (…) Allah sevdiklerine dert verir” sözlerini okuyunca ehl-i dert olmaklığıma daha da sevindim.

Neyi dert edinmeli? Allah’ı razı edebilmeyi, sonra hakiki imanı elde etmeyi ve âhiret saadetine ulaşmayı dert edinmelidir. Derde uzak kalmak, Allah’a uzak kalmaktır. Dertle baş başa iken, şeytan tebelleş oluyorsa o dert süflî ve nefsîdir.

Dert, insana Allah’ı hatırlatıyorsa o dert iyi ve ulvîdir.

“HER SAĞLAM OLANA BİR DERT GELECEKTİR”

Ehl-i dünya nazarında dert makbul değil, Rabbini bilen için dert makbuldür. Hasan-ı Basrî Hz.leri, “Her sağlam olana bir dert gelecektir” diyor.

Derdin kıymetini dert çekene sorup öğrenmek gerek. Başında dert eksik olmayanları çokça dinleyin, faydasını görürsünüz. Bir türkümüzün dediği gibi: “Dertli olmayanlar derde yanar mı?”

DERDİ OLMAYANLARI DOST EDİNMEYİN                                                                                       

Aklı başında ve imanı olanın derdi olur ve olgunlaştıkça da derdi artar. Hz. Mevlânâ, “Bu dert yüzünden çektiğim eziyetlerin bir zerresini bile ellere satmam” diyor.

Eğer hâlâ dertsizseniz, türkülerin söylediği gibi, “Dertsiz iken dert ehlinden dert aldım” diyerek dert sahibi olun hemen. Derdi olmayanları dost edinmeyin, dert çekenlerden dost edinin.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Ahmet Doğan İlbey Arşivi