Yavuz Bahadıroğlu

Yavuz Bahadıroğlu

Şimdi ağlama zamanı!

Şimdi ağlama zamanı!

Bir kez daha şehitlerimize fatihalar gönderelim…

Bugünkü konu solcu ya da sağcı, muhalif yahut yandaş olma konusu değil, tepeden tırnağa insan, baştan sona vicdan olma konusudur…

Hükümetin sorumluluğu var mı yok mu?..

İşletmenin ihmali var mı yok mu?..

Denetçilerin ihmali var mı yok mu?..

Ve daha onlarca soru…

Ama bütün bunlara daha sonra bakılır ve gereği mutlaka yapılır: Bu işin takipçisiyiz...

Şimdi sadece acıları paylaşmalı, en azından acıları paylaşmada ve müşterek dualarda “millet” olmalıyız…

Bir kesim, iflah olmaz durumda: Şehitleri bile hükümete çakmanın malzemesi olarak kullanacak kadar alçalmış bu kesime söylenecek söz yok; zaten dinlemezler, dinleseler anlamazlar…

Her şeyi (şehitleri bile) kullanıp, daha önce birkaç kez denedikleri gibi, Türkiye’yi karıştırmayı deneyecekler…

Bir kez daha avuçlarını yalayacaklar. Çünkü bu coğrafyada yaşayanlar “vatandaş” olmanın keyfi yanında, sorumluluğunu da fark etti: Türkiye dört bir yandan günlerdir Soma’ya gidiyor. Gidemeyenler yüreklerini, gözyaşlarını, dualarını, imkânlarını gönderiyor. Asaletini, ferasetini, necabetini, nezaketini gösteriyor. İyi niyetli herkes böyle necip bir millete mensup olmanın gururunu, huzurunu yaşıyor, acılarının yanı sıra.

Yazılı, sözlü ve görsel medyaya siperlenip gazetecilik mesleğini ideolojisinin sığınağı yapmış ard niyetliler bir kez daha açık düşüyor.

Hepimiz insanız: İnsan olmak hasebiyle, acıma duygumuzun içine elbette zaman zaman öfkemiz de karışıyor, bu elim kazanın sorumlularını bulmak istiyoruz ve derin acının etkisiyle, yanı başında bulduğu devlet yetkililerinin ya da arama-kurtarma görevlilerinin yakasına yapışabiliyorlar.

Derin acının böyle bir etkisi olabilir: İnsan elle tutulur, gözle görülür bir sorumlu bulmak ve hissettiği acıyı boşaltmak ister.

Devlet ve hükümet görevlileri, yakalarına yapışan elleri öpecek kadar sabırlı olmak zorundadırlar. Bağırıp çağırmak, darp etmek, tekmelemek, karşılık vermek aklın alacağı şey değildir. Sınırsız sabrı olmayan felaket sahasına gitmesin.

Elbette tüm sorumlular, ihmalkârlar bulunup hesap sorulacak…

Ama bugün öyle bir gün değil. Öncelikle madendeki yangını söndürmek, her labirente girmek ve karanlık hücrelerde mahsur kalmış işçi kardeşlerimizi kurtarmak lazım…

Zaten sahadaki tüm ekipler bunun için geceli-gündüzlü çalışıyor.

Böyle bir madenin içinde arama-kurtarma çalışmaları yapmanın son derece zor olduğunu uzmanlar söylüyor. İşleri zorlaştırıcı değil, kolaylaştırıcı olmamız lazım. Zira orada canlarını ortaya koyup günlerden beri arama-kurtarma çalışmaları yapan ekiplerin ve onları dikkatle koordine edenlerin en büyük ihtiyacı moraldir.

Oysa özellikle “sosyal medya”daki yorumların bazıları, böyle bir hassasiyet içinde değil.

Yazılı, sözlü, görsel medyada yazanların hukuk önünde sorumluluğu var, “sosyal medya” denilen “yalan dünya”da yazanların hiçbir sorumluluğu yok…

Bu rahatlık içinde isteyen uyduruk isimlerle aklına geleni yazabiliyor. Sosyal dünyada kendilerine yer edinemeyen binlerce “ergen”, müthiş bir rahatlık içinde her fırsatta kin kusuyor…

Müthiş bir rahatlık: Zira kaybetmekten korkacağı bir itibarı, güvenilirliği zaten yok. Ekmeğini kaybetme ya da adli soruşturmaya tabi olma durumu da yok.

İşte bu yüzden “sosyal medya”da yazılanların bazılarında “insan” yok, “vicdan” yok, “insaf” yok, “ahlak” yok; “kriter”, “kıstas”, “ilke” yok!

Tüm insani/vicdanı ölçüler geçersiz.

Galiba tek çare, ciddiye almamak.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Yavuz Bahadıroğlu Arşivi