Ahmet Doğan İlbey

Ahmet Doğan İlbey

Doğu, Hüzün ve Din; Batı, Haz ve Ten

Doğu, Hüzün ve Din; Batı, Haz ve Ten

Gıyabî hüzün refikim Prof. Dr. Kemal Sayar, “Doğulu insan ‘Hüzün’le, Batılı ‘Haz’la beslenir. Doğu hüzün medeniyetidir. Hüzünle olmayı varoluşun üstün bir boyutu sayar…” diyor. 

Fakir, yıllardır her Müslümanın tabiî olarak hüzün ehli olması gerektiğini, Efendimiz s.a.v.’den ve velilerden tevarüs ettiğimiz hüznün bir hayat felsefesi, bir vasfı olduğunu söyledi de kahkaha ve haz ehli yüzünü buruşturup geçti bu sözlerimiz üstüne.  

HÜZÜN MÜSLÜMAN DOĞU’NUN ŞİARIDIR

Hüznün, Müslüman Doğu’nun şiarı olması, “Hüzün ehli olun, dünya gurbetini hüzünle geçirin. Kur’ân, hüzün ile nazil olmuştur. O halde Kur’ân okuduğunuz zaman, mahzun olunuz ” buyuran Efendimiz s.a.v’le başlar, Yunus, Mevlânâ, Niyazî-i Mısrî gibi hayatı hüzünle inşa eden veliler ve insan-ı kâmillerle devam eder.

“DOĞU HÜZÜN MEDENİYETİDİR”

Bu ulvî sebeplerdendir ki “Doğu hüzün medeniyetidir.” Çünkü Müslüman Doğu insanı kalbini ve gönlünü tasavvufla terbiye ettiği için hayatı hüzne ayarlıdır. Bu ulvî hayatı yaşamanın buyruklarını koyan İslâm’ın bir vasfı da hüzün medeniyetidir.                                                                                                        
Müslümanın meşrebidir hüzün. “Hüzün yârimizdir” diye sevinir. Çünkü Müslüman Doğu insanının kalbinde Hz. İbrahim, Hz. Eyyüb, Hz. Yusuf ve Efendimiz Aleyhisselâtüvesselâm’la gelen ulvî hüzün yatar.

Bundandır ki Müslüman Doğu bir baştan bir başa hüzün, yâni dindir. Dininin gereğince lüzumsuz ihtiyaçları ihtiyaç olmaktan çıkarır. Eşya, ten ve haz karşısında kendini güçlü hisseder, hüzünle tâlim yapar.

BATI, İSA ALEYHİSSELÂM’A VE HÜZNÜNE İHÂNET ETTİĞİNDEN BU YANA HAZ VE TEN “UYGARLIĞIDIR

Batı, İsa Aleyhisselâm’a ve hüznüne ihânet ettiğinden bu yana kalplerinden ve hayatlarından hüznü kovmuş, yerine haz, ten, katliam ve sömürgecilik “uygarlığını” yerleştirmiş.

Batılılar, yâni modernler hüznün kovulduğu haz ve ten eksenli bir hayat tasavvur ederler. Hüzünden vebadan kaçar gibi kaçarlar. Çünkü hüzün, hazzı, keyifli hayat konforunu, ilerlemeci kapitalist üretim ve tüketimi düşüren düşman bir hastalıktır, pasifliktir.

Batı, yâni modern toplum ruhu ve dini olmayan bir dışadönüklüğü, girişkenliği “kişisel gelişim” dersleriyle öne çıkarır ve gelişmiş rasyonel insan olarak idealleştirir. Allah’a yabancılaştığı içindir ki hüznü hayatından kovmuştur. Hüzünlüysen normal insan değilsin.

Modern Batı, eski Roma'nın hedonist pagan kültürünü yeni şekillere sokarak maddî arzularının, ten hazzının, yâni “tüketim dininin” ifsatlarıyla yaşıyor.

DOĞU’NUN MÂNEVÎ HAZZI, BATI’NIN MADDÎ HAZZI VAR

Doğu’nun mânevî hazzı, Batı’nın maddî hazzı var. Mânevî haz, dinîdir; ulvî hüzün verir. Dolayısıyla merhamettir, sevgidir, sükûnettir, kalp ve gönlün öne çıkmasıdır. Doğu, din ve hüzünden yanadır. Batı, dine ve hüzne biganedir. Ten ve haz Batı’da nesneleşmiştir.  

Maddî haz, bedenin ve nefsin anlık doyurulması, haz ve tenin hayata hükümdar olmasıdır. Tatminsizliktir ve sürekli tatmin ve konfor aramaktır. Bedeninin, beş duyusunun arzusuna tâbidir. Tüketiciliktir, “tükettiğin kadar varsın” demektir.

HÜZÜN, DİNİNDEN NEŞET ETTİĞİ İÇİN DOĞU İNSANINDA MARAZÎ HÂL OLMAZ

Mânevî haz, Doğu insanının Allah’a bağlı olarak kemalâtın mertebesine ulaşma tâlimidir. Ruhunu doyurmaya, imanını kavî kılmaya çalışır daima. Hüznü dininden neşet ettiğ için Doğu insanında marazî hâl ve depresyon olmaz. Batı’nın haz ve ten kültürü maraz ve depresyonun makyajlanmış hâlidir.                                                                          

Seküler Batı’nın hayattan anladığı sadece çıplaklık, haz ve hadsizliktir. Bütün gayesi tene hasredilen ruhsuz ve inançsız bir hayat. Bir mânada domuzlaşmanın adıdır bu. Hayatın tek değer ve gayesi saydığı haz veren her şeyin iyi olduğunu kabul eder. Maddî zevke hastalık derecesinde düşkünlüğün, insanlığı baştan çıkarmanın, yâni günaha ve harama çağrının “uygarlığı”dır.

BATI DÜŞÜNCESİ HAZ VE TENE TAPMAYI TELKİN EDER

Batı düşüncesi ve edebiyatı haz ve tene tapmayı telkin eder. Güzellik ve aşkta sadece sûret ve teni ön plâna çıkarır. Dine, yâni Allah’ın buyruklarına dayalı sîret ve ahlâk güzelliği yoktur edebî muhayyilesinde. 

Batı’da liberal, muhafazakâr, hrıstiyan demokrat, sağcı, solcu ya da Marksist olsun temelde hazcıdır ve hüzne karşıdır. Bu mânada Voltaire, Hobbes, Kant, Hegel, Marks, Nietzsche, Andre Gide ve Kafka gibi Batı’nın düşünce ve edebî önderleri küçük ayrıntılar dışında birbirinden hiçbir farkları yoktur.

BATI “UYGARLIĞINDA” KAS, HAZ VE TEN YARIŞTIRILIR

Batı “uygarlığında” kas, haz ve ten yarıştırılır. Teni kutsallaştıran Roma’dan bu yana kas ve ten uygarlığıdır Batı. Güçlü olan kazanır. Hazzı artırmak için tene yatırım yapar.

Batı için bir davranış, bir nesne haz veriyorsa iyidir. Çünkü haz, nefsin vâsıtasıyla aldığı bir neşe, bir lezzettir. En çok haz veren, en çok kıymetlidir. Modern eğlence kültürünün gayesi, insanları hazzın esiri kılmaktır.  

Müslüman Doğulu olmayı bilmeyen yahut kaybetmiş bir zavallıya “İyi nedir?”  diye sorun. Vereceği cevap “Bana haz veren ve eğlendiren” olacaktır. Bu, hazzın putlaştırılmasıdır. Hazzı putlaştıranlar Batılı olmuş demektir.

BATI İÇİN EN İYİ, EN ÇOK HAZ VERENDİR, HAZZI AZALTAN HER ŞEY KÖTÜDÜR

Batı için en iyi, en çok haz verendir. Hazzı azaltan her şey kötüdür. Dolayısıyla dindar, güçsüz, muhtaç ve yoksullar hazzı azaltan unsurlardır.

Roma’dan sonra Batı’nın beslendiği ikinci kaynak olan Epikürcülük; “Her ferdin mutluluğu nasıl temin ve muhafaza edilir?” sualine şöyle verir:

“Hayattan zevk almalı. İyi bir hayat, müreffeh olduğu kadar acının ve ıstırabın olmadığı bir hayattır. En fazla refahı ve mutluluğu elde etmek ve en az acı ve ıstıraba katlanmak için hesap yapmalıyız. Sağladığı azıcık hazza karşılık çok yoğun endişe­ye yol açan siyasî faaliyetleri küçümseyip reddeder. Devleti veya toplumu bizatihi değer taşıyan unsurlar olarak görmez.”

Gaye sadece ferdin hazzıdır. Devlet ve toplum sadece ferdin hazzını sağladıkları ve acıdan uzak tuttukları ölçüde iyidirler. Yasalar ve âdetler sadece haz ve menfaatleri destekledikleri müddetçe bir değere sahiptirler. Her şey ferdî hazza dayanmaktadır. Ancak azami ferdî hazzı hedeflediği sürece bir ahlâk veya bir hukuk sisteminin iyiliğinden söz edilebilir.

MODERNLİĞİN “TANRISI” HAZ, TEN VE TÜKETİMDİR

Modernliğin “Tanrısı” haz, ten ve tüketimdir. Allah ve dini yoktur. Bu sebeptendir ki iflah olmaz Batı, “Tanrısını” unuttuğundan bu yana haz ve ten putunu ayakta tutmak için her türlü denî çabayı gösteriyor.                                                            

BATI, HÜZNÜ YOK EDECEK HAZ VE MUTLULUK İLAÇLARI PAZARLIYOR

Batılılar, hüznü toplumdan silecek tıbbî klinikler ve ilaçlar geliştirmekle uğraşıyor. Hüznü yok edecek haz ve ten eksenli mutluluk ilaçları pazarlıyorlar. Hüznü yok eden ilaçlar sâyesinde Batılı yahut Batılılaşmış hüzünsüz insan, ölüm makinalarına dönüşebiliyor, rahatlıkla cinayet işleyebiliyor, kamunun ve insanlığın köküne dinamit koyabiliyor.                      

Haz ve ten hassasından başka her şeye kendini kapatmış olan zavallı Batı, düşmanlığı ortadan kaldıracak, insanlığın barışına bir nebze de olsa ruhî desteği olacak olan hüzne modern ve materyalist bilimle saldırıyor. Öyle ki hayattan hüznü kovduğunda geriye ruhu ve kalbi olmayan haz ve ten kalacak?

DOĞU İÇİN HÜZÜN, BATI İÇİN HAZ VE TEN İYİDİR

Oysa hüzün insana Allah’ı hatırlatır, insanı kendine getirir. Hüzün yok edilirse hınzırca kahkaha atan haz ve ten ehli insan makinaları peyda olmaya başlar.

Doğu insanı hüznü ve ıstırabı olgunlaşmaya, yâni insan-ı kâmil seviyeye ulaşma vâsıtası olarak görür. Batı insanı için hüzün ve ıstırap kötüdür. Doğu insanı için hüzün, Batı insanı için haz ve ten iyidir.                                                                        

DİNİ OLMAYAN PSİKİYATRİYE BAĞLI “TERAPİ KÜLTÜRÜ” HÜZNÜN MUARIZIDIR

Hüznü, acıyı, derdi yok etmek için dinî değerleri olmayan modern-seküler psikiyatri ve psikoloji bilimlerine bağlı “terapi kültürü” hızla yayılıyor. Müslüman Doğu insanı gibi ruh ve gönlünü tasavvufla terbiye eder, şifayab kılar. Batı insanı Allah’a ve dinine bağlı bilgiler ihtiva etmeyen psikiyatri ve psikoloji bilimiyle hüzünden kurtulup, sözde mutluluğa erişmeye çalışır.

Ulvî bilgilerden mahrum lâ-dinî muhtevaya sahip “terapi kültürü” peşinen hüznün karşıtı, yâni muarızıdır. İnsanlardaki hüznü yok etmek isteyen maddî haz ve ten eksenli Batı’nın afyonlarıdır bunlar.

Bu ülkeye hâkim olmaya başlayan lâ-dinî muhtevaya sahip modern psikoloji ve psikiyatrı nâdanları, hastaya hayatın gayesinin hüzün, keder ve acı veren şeylerden uzaklaşmak, haz, zevk ve keyif veren şeylere yaklaşmak olduğunu söylerler. Haz ilkesi doğrultusunda çalışan bu iki modern, yâni câhil bilim, “Kişiliğin mantıklı kısmı olan Ego’nun isteklerini rasyonalize etmek için uğraştığını…” övünerek anlatır. 

DOĞU İNSANI RUHUNU HÜZNÜN MABETLERİNDE İYİLEŞTİRİR 

İstikâmetlerinin ayrı oluşlarındandır ki Batı insanı atom bombasını yaparak çürümüş kalbi sızlamadan katletmeyi, Doğu insanı ise hüznün mabetlerinde, yâni ruhların iyileşip yüceleştiği câmilerinde Allah’a vâsıl olmayı başarı saymış.

Hâsılı, hüznünüze laf atanlardan, hüznünüze dokunanlardan sakının! Bilin ki onlar haz ve ten ehli modernlerdir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum
Ahmet Doğan İlbey Arşivi