Serdar Demirel

Serdar Demirel

Yüksek eğitim

Yüksek eğitim

Türkiye’de yüksek eğitim son on yılda önemli gelişmeler kaydetti. Bunun başında ise 100’den fazla üniversitenin açılması gelir. Türkiye çapında bir ülke için bu kadar yeni üniversitenin kısa sürede kurulabilmiş olması bütün eksiklerine rağmen heyecan vericidir. Heyecan vericidir çünkü bu üniversiteleri kuran irade, Türkiye’ye büyük misyon yüklemiştir.  

Yüksek eğitim deyip geçmemek lazım, zira yüksek eğitim makro ölçekte ülkenin mikro ölçekte de bireylerin ve ailelerin geleceği ile alakalıdır. Ülkenin mutlu, istikrarlı ve müreffeh geleceği önemli ölçüde sahih ve başarılı bir eğitim sistemine sahip olmasına bağlıdır. 

Zira üniversiteler insan yetiştirme ve bilgi üretme merkezleridir. Yetişmiş insan ve bilgi ise yerli yerinde kullanıldığında güçtür. “Güç”e seküler perspektiften bir mana yüklemediğimi hatırlatmak isterim. 

Bunları yazarken birkaç senede üniversitelerimizin olması gereken seviyeyi yakaladıklarını ve devletler müvazenesinde bilgi yarışında hemen yerini aldıklarını iddia ediyor değilim. Ama bilgi üretimine geçmek için bazı üniversitelerin önemli atılımlar gerçekleştirdiklerini de görmek gerekiyor. 

Daha birkaç sene öncesine kadar dünya üniversiteler sıralamasında ilk 500’e bir üniversitemiz dahi giremezken şimdilerde birkaçının girmeye başlaması gidişatın olumlu seyrini anlatır. Bununla avunacak kadar saf olmamak gerektiğinin tabiî ki farkındayım. 

Bir ülkenin vizyonunu, misyonunu ve gelecekte varmak istediği yeri anlamak istiyorsanız bakacağınız önemli kalemlerden birisi şüphesiz eğitim sistemidir.  

Osmanlının çöküş sürecine girmesiyle aileyi, toplumu ve bahusus Devleti Âliye’yi kurtarmak bürokrasinin, aydın ve ulemanın öncelikli görevi hâline gelmişti. Ülkeyi yeniden varetmek için ise onların dönüp bakmak zorunda kaldıkları şey, eğitim sistemi olmuştu. Bunun için ülkenin vizyonunu ve misyonunu yeniden tanımlamak ve bu minvalde yapılandırmak istediler. Tam da burada ülke istenmeyen mecralara girdi. 

“Eğitimin yeniden yapılandırılması” meselesi, bizde, ideolojilerin çatışma zeminini işaretliyor.  

Ülkemiz maalesef eğitim meselesini iki asra yakındır çözemediği için ağır bedeller ödedi. Muasır medeniyeti yakalamak adına Batı’yı olduğu gibi taklit etmeyi, Batı dünya görüşünü eğitim sisteminin her aşamasına enjekte etmeyi kalkınmak için tek çıkar yol gördü. Bir anlamda kök değerlerimizin eğitim sisteminden arındırılması çağdaşlık sanıldı.

Teorinin yanlış olduğunu göremediler, paratiğin ürettiği vakadaki menfi sonuçlarla da yüzleşmeyi yeni ideolojiyi müdaafa adına ertelediler. Ama dünya yeniden kurulurken bunu daha fazla erteleme lüksü yoktur.   

İşte bu kırılma eski bazı üniversitelerimizde ve yeni açılan birçok üniversitede tamir edilmek isteniyor. Bunun içeriğini tartışmak başka yazılara kalsın. Lakin görmek gerekiyor ki, ülkenin eğitim sistemini kök değerlerle barıştırma insiyatifi evvelemirde iktidar kanatı siyasilerden geliyor. 

Bugün bunun önündeki bir engele işaret etmek istiyorum. O da, siyasilerin önünde yürümesi gereken akademisyenlerin onlara yön göstermek ve ufuk tutmak yerine bu açılımda engeller çıkarması, bahaneler üretmesidir. Ülkenin geleceği için canla başla çalışan azınlığı teşkil eden akademisyenleri elbette unutmuş değilim. 

Oysa akademisyenlerin köklü çözümler üretmede siyasilerden daha çok yeniliklere açık olması, daha cesur davranması beklenir. 

Yeni Türkiye’nin farkında olmayan, ülke eski yasakçı günlerine geri dönebilir endişesi taşıyan ve ne şiş yansın ne kebap politikası güden bu kadrolar maalesef hem toplumun hem de siyasetin gerisinde kalarak bize vakit kaybettiriyorlar. 

Oysa herkes yaptığı işi en iyi şekilde yapma mücadelesi verirse o zaman istenilen yere varırız. Başta da akademisyenler..

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Serdar Demirel Arşivi