Cemal Nar

Cemal Nar

Irkçılık Ve Alınganlık 2

Irkçılık Ve Alınganlık 2

Geçen yazımızda bir iki hatırlatma yapmış, yersiz alınganlıklardan bahsetmiştik. Bu hatırlatmaları yaptıktan sonra şunu ifade edeyim ki, ırkçılık zokası zehirlidir.  bu mikrop  damarlara bulaştığı anda kar büyüyor kafayı bulandırıyor, müslümanca bakış açısını köreltiyor,  hakkı bile batılı fark ettiren feraseti kaybettiriyor, çok yanlış ve çok hatalı kararlar vermesine sebep oluyor. Duygularımıza hitap eden bu ırkçılık belası, aniden bütün damarların uzun coşturarak, serin kanlı düşünmemizi engelliyor. Bu ise insanı neticede felakette sürüklüyor.

İşte İslam bu yüzden ırkçılığı yasaklamıştır. Hiçbir kimse ne kadar çabalarsa çabalasın, dinde ona mazeret bulamaz. Bu haram ve helal sayamaz. Bu çirkinliğe Müslümanlar'a güzel gösteremez. Kim böyle yapıyorsa, Allah'ın dinini bozmaya çalışıyor demektir. İslam yolundan çıkmıştır. Dalalet yollarına girmiştir.

Irkçılığın en büyük zararının birlik ve beraberliği yok edep İslam ümmetine parçalanmasıdır. Sonra adalete zarar vermesidir. Adalet ise mülkün temelidir. Bunların olmadığı yerde kavga vardır, savaş vardır, felaket vardır.

Dindar bir insana ırkçılık mikrobu bulaştıktan sonra artık onun felah bulamayacağına dair çok ikazlar vardır. Bu çerçevede Said Nursi İstanbul’a giden ve Kürtçülük fikriyle dönüp gelen bir gençten bahsetmektedir. Bu genci o Kürtçülükten kurtarmıştır. Olayı yakından görelim isterseniz:
“Ben Van’da iken hamiyetli bir Kürt talebeme dedim ki:

- Türkler, İslamiyet'e çok hizmet etmişler. Senin onlara ne niyetle bakıyorsun?
- Ben Müslüman bir Türk’ü fasık bir kardeşime tercih ediyorum. Belki babamdan ziyade ona alakadarım. Çünkü tam imana hizmet ediyorlar.

Bir zaman geçti, o talebem ben esarette iken İstanbul'da mektebe girmiş. Esaretten geldikten sonra gördüm. Bazı ırkçı muallimlerden aldığı aksülamel ile o da Kürtçülük damarı ile başka bir mesleğe girmiş. Bana:

- Ben şimdi gayet fâsık, hatta dinsiz de olsa bir Kürt’ü salih bir Türk'e tercih ediyorum dedi.
- Eyvah, sen ne kadar bozulmuşsun, dedim.

Sonra ben onu birkaç sohbette kurtardım. Tam kanaati geldi ki, Türkler bu millet-i İslâmiyenin kahraman bir ordusudur.”(Emirdağ Lâhikası, s. 438-440.)

Netice itibariyle bir kere daha söyleyelim ki dünyada genel olarak gözüken odur ki ırkçılar din düşmanıdırlar. Bu İslam coğrafyasında daha belirgindir. “Neden?” demeye gerek var mı? Irkçılık ile İslam yan yana gelemeyeceğine göre, eğer bir adam ırkçı ise, kendisinin bu düşüncesini yanlış, batıl, zararlı, çirkin ve tehlikeli bir haram olarak gören ve ondan şiddetle sakındıran dini, elbette düşman olarak görecektir. Bir din ki bütün inananlarını kardeş sayıyor ve onları tek bir millet, tek bir ümmet sayıyor, elbette bir ırkçı için o din en tehlikeli düşmandır. Zira düşüncesinin varlığına düşmandır ve kökünden kazımak istemektedir.

Bu yüzden ırkçıların din düşmanı olması normaldir, tabiidir. Her ne kadar ırkçılık bir düşünce olarak akla ve mantığa aykırı ise de, bir ırkçının, kendi düşüncesine hakaret ederek savaş açan dine düşman olması, akla mantığa uygun bir davranıştır. Yani ırkçılık makul değildir ama ırkçının dine düşman olması makuldür, anlaşılır bir durumdur.

Türk, Kürt, Arap, acem, velhasıl hangi ırktan olursa olsun, biz hiçbir kamil, olgun, şuurlu Müslüman kardeşimize ırkçılığı yakıştıramayız. Bu yüzden bu münker için “emr-i maruf nehy-i münker” yapmayı bir vazife biliyoruz.

Teşekkür beklemiyoruz ama alınganlık veya hakaret de beklemiyoruz doğrusu…

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Cemal Nar Arşivi