Ahmet Doğan İlbey

Ahmet Doğan İlbey

Âhiretin Oğulları

Âhiretin Oğulları

Dünyaya eyvallah etmeyenlere, dünyaya sırtını çevirenlere, amel defterleri açık olanlara âhiretin oğulları denir. Efendimiz’in mânevî sulbünden olanlar âhiretin oğullarındandır.                                                                                                                                                                                     

Âhiretin oğullarını tavsif ve târif etmek haddim değildir. Amma ki, iman ve gönül sevdiğini anlatmak ister. Söylediklerimi buna sayınız.                                                                                                                                                                                                                       

Âhiretin oğulları, Efendimiz öldüğü için ölümü severler, âhireti teşrif buyurduğu için âhirete hazırlık yaparlar. “Dünyaya karşı oruçlu, âhirete ise iftar etmiş olarak davranırlar.”

Hz. Mevlânâ’nın sözüyle: “Canana kavuşmayı cân-u gönülden isteyenler, dudağını oynatmadan Rabbinin ismini kalbinden söyleyenlerdir.”   

ŞEYTAN EN ÇOK ÂHİRETİN OĞULLARINDAN KORKAR

Yürekli insanlardır âhiretin oğulları. İmanları daima yanlarındadır. Çoğunu korkutan dünya onları korkutamamıştır. Şeytanın en çok korktuğu insanlar âhiretin oğullarıdır. “Küfürle, şeytanla ve nefisle ölünceye kadar uğraşırlar.”                                                                                                                                                   
Şeyh Gâlib’in mısralarıyla: “Zatına hoşça bakan zübde-i âlem” ve “Merdûm-i dîde-i ekvân olan âdemdirler.” Yani yaratılanların gözbebeği, âlemin özüdürler. Ahsen-i takvim üzere yaratılışlarını bozmayanlardır.

Ahsen-i takvim, insanın en güzel şekilde yaratılması demektir ki, âhiretin oğulları dünyada bu sırra bağlı kalanlardır. Yüzleri cila vurulmuş ayna gibidir. Bakıldığında gönüller hoşnut olur.   


ÂHİRETİN OĞULLARI EFENDİMİZ’İN TAKİPÇİSİDİRLER                                                                        

Âhiretin oğulları İnsan-ı kâmil sıfatını taşırlar ve Efendimiz’in takipçisidirler.  Onun buyruğuyla “Kendilerini dünyada bir yolcu gibi bilirler.”                                                                                                                          
Âyetler onların vasıflarını târif buyurur: "Bollukta da darlıkta da infak ederler (al-i imran sûresi), Hayırlarda yarışırlar (fatır sûresi), Öfkelerini yutarlar ve insanları affederler (al-i imran sûresi).                                                               

Şeriat, tarikat, hakikat yolundadırlar. Din Günü’ne hazırlanmak için günde beş vaktin oğlu olurlar. Lokman Hekim’in sözüyle “Namazı dünyaya veda eder gibi kılarlar.” 

Kendini bilir, Rabbini bilirler. Varlığa sevinmez, yokluğa yerinmezler. Fânî olanla vakit geçirmezler. Mâsiva ile işleri yoktur. Onun içindir ki şu duayı çokça tâlim ederler: “Allah’ım! Bana Sen’i sevmeyi, Sen’i sevenleri sevmeyi, Sen’in sevgine yaklaştıran şeyleri sevenleri sevmeyi nasip et.”

Beyazıd-ı Bistami Hz.lerinin sözüyle: “Takva ve ilim yiğididirler. Yalansız ve gıybetsiz dilleri, hilesiz ve hıyanetsiz kalpleri vardır. Bir eliyle Allah'ın kitabını, diğer eliyle de Peygamberin sünnetini tutandırlar.”                                                                                                                                                                                       
Cüneyd-i Bağdadi Hz.lerinin duasıyla dua ederler: “Allah’ım! Hesabımızı kolay eyle. Lütfunla kereminle muâmele eyle. Bize amel defterimizi sağ tarafımızdan ver. Sıratı çabuk geçen ve gıbta edilenlerden eyle. Tartı gününde sevâbımızı ağır kıl. Cehennem'in sesini bize işittirme. Cehennem'e yaklaştıracak işlerden ve sözlerden kurtar. Lütuf ve kereminle bizi Cennet'te kendilerine ihsânda bulunduğun peygamber, sıddıklar, şehidler ve sâlihler ile beraber eyle. Onlarla arkadaş olmak ne güzel.”                                                                                                    

Ehl-i hikmetin yazdığı üzere âhiretin oğullarının “Yüzü ince ve hafif olur. Allah’a karşı hayâları çok, ahmaklıkları ise az olur. Halk, onların elinden rahatlıktadır ama onlar halkın elinden birçok zorluğa katlanmaktadırlar. Kendilerini hesaba çeker, nefislerine zahmet verirler.”                                                                                                                                                                                                                                                                                         
“Gözleri uyusa da kalpleri uyumaz. Gözleri ağlar, kalpleri zikreder. Verilen nimetin başında hamd, sonunda şükrederler. Duaları Allah’ın indinde yücedir, sözleri işitilir. Rabb’leri onların sözünü duymayı sever. Melekler onlarla övünürler.”

“Yemeğin, sözün ve elbisenin fazlasına ilgi göstermezler. Halk bir defa ölür ama onlar nefisleriyle cihat ettiklerinden her gün yetmiş defa ölürler. Ruhları bedenlerinden çıktığında güzel ve pak bir hayatla dirilir, göğün bütün kapıları açılır.”                                                                                                                   

“Rabb’lerini tanıdıklarından beri yemek onlara lezzet vermemiş, dünya işi onları meşgul etmemiştir. Hatalarına ağlarlar, hayırlı işler için kendilerini zahmete düşürürler, nefislerine dinlenme fırsatı vermezler.”    

ÂHİRETİN OĞULLARI DÜNYA İLE ARASI İYİ OLMAYANLARDIR

Âhiretin oğulları dünya ile arası iyi olmayanlardır. “Dünya hayatı, aldanış olan bir metadan başka bir şey değildir…” buyuran âyet üzere yaşarlar. Meyl-i mal değildirler. Sırtlarında dünya yükü yoktur. Dünyanın kahrını çekmezler. Âhirete muhabbet duyarlar. Tesellileri bir gün âhirete uçmaktır.                                                                                                                                                         

Dünya yüz verse, çeşitli cilveler yapsa yine aldanmazlar. Onlara göre dünya mecazdır, âhiret hakikattir. Şairin diliyle: “Dünyayı duvara astım gel de gör” diye nefis tâlimi yapanlar, “Dünyayı üçten dokuza boşayanlar”, “Dünyadan çıktım çıkıştım dostlar” diyenler âhiretin oğullarıdır.                                                                                                                                                                             Mesnevi’de ve İmam-ı Rabbâni Hazretlerinin Mektubat’ında zikredildiği üzere: “Hubbu'l-vatan mine'l-iman", yani vatan sevgisi imandandır, diyerek âhiret vatanının hasretini çekerler. Âhiret hasretiyle imanları kavîdir hep. Azıkları tamamdır. Azrail Âleyhisselâm’ın yolunu gözlerler, hayır hasenat tohumu ekerek arkalarına bakmadan çekip giderler.                                                        

Âhiretin oğullarından olmaktır muradım. Bu kutlu kervana katılmak, onlar gibi dünyaya itibar etmemektir dâvam. Bundandır ki etrafımda dolaşan dünyanın oğullarına kanmamaya çalışırım.

-------------------------

 İLÂVE YAZI:

DOSTUN İFTARINA MAZARET OLUR MU?

Dostu Hasan Bey arıyordu: “Ali Hocam iftar veriyor, Mehmet Yaşar ve H. Ahmet Eralp’la oturup iftarı bekliyoruz, sizi ne zaman alalım?”

Ev göçürmekten dolayı bir hayli yorgun düşen adam, “Çok kötü durumdayım, Çanakkale Harbi’nden çıktım, gelemem, bayılmak üzereyim” dedi.

Sonra dostu Dr. Ceran aradı: “Efendim, Ali Hocam iftara gelsin diyor, sizi ne zaman alalım?”

Ev eşyalarının ortasında kan-ter içinde yatan adam o dostuna da “Çanakkale Harbi’ndeyim, gelmem çok zor...” dedi. Daha sonra muhterem iki hocasından biri olan Muzaffer Hocası aradı: “Dost ne haldesin? Ali Hocan iftar veriyor…” dedi nükteli bir dille.

Adam, ayıktı, şuuru yerine geldi, gafletten uyandı, “Hocam, toparlanıp geleceğim inşallah…” dedi.

Adam ter ve toz içinde şöyle bir silkindi. İftara üçbuçuk saaat vardı. Her şeyi bıraktı. Soğuk sulara batıp batıp çıktı, arındı. “Allah’ım bana güç ve tahammül ver, dostlara ve iftara yetişeyim…” dedi. Üç sasate yakın iftara yetişme tâlimi yaptı, sessiz bir odada beynini ve zihnini şarj ettirdi.

Adam kendine geldi, hatâsını anladı. Bilmeden şair dostu Hasan Beyi üzmüştü. Dr. Ceran’ı üzmüştü. Şuurunu kaybetmiş olacak ki, Ali Hocasının iftarına tereddütlü cümleler kullanmıştı. Büyük bir gafletti bu. Gerçekten şuurunu kaybetmişti. Oysa oruç şuurlu olma vaktidir.

Ne dediğini bilmemişti. “Dilim kırılaydı…” dedi adam. Bu nasıl bir şuursuzluk? İnsan, Ali Hocasının, yâni dostlarının iftarına mütereddit cevap verir mi?

Ali Hocam, Muzaffer Hocam, Hasan Bey, Dr. Ceran bu fakiri affetsinler. Mekteb-i İrfan, yâni Fikir Dükkânı’nın bütün dostları fakiri affetsinler.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Ahmet Doğan İlbey Arşivi