Mustafa Özcan

Mustafa Özcan

Asude bir bayram özlemi

Asude bir bayram özlemi

Hır gür içinde yüce duygular köreliyor. Düşünmek ve tefekkür için dingin bir ortama ihtiyaç var. Hız çağında ise bundan mahrumuz. Hız arasında preslenerek neredeyse bütün aşina güzellikler indirgeme nedeniyle buhar olup uçuyor. Yüce duygularımız köreliyor. Zamanın çıldırdığı bir dönemden geçiyoruz. Anatole France Fransız Devrimi’nin ateşten günlerini ‘Tanrılar Susamışlardı’ romanıyla kâğıda dökmüştü. Yaşadığımız süreç birbirini tetikleyen alev topuna döndü. Henüz dibe ulaşmadık. Kuyunun dipsiz olma ihtimali de var. Zaten ahirzamanda toprak göçüklerinin çok olacağına dair uyarı ve atıflar var. Sosyal göçükler de dipsiz görünüyor. Son zamanlarda gelişmelere göre yeni tabirler üretiliyor. ‘Başarısız devlet’ tabiri bunlardan birisi. Dibe vuran, çöken, ‘başarısız toplumlar’ da var. Giderek toplumlar ve aileler başarısız hale geliyor. Toplumların öfkesi ve dünyanın ateşi yükseliyor. Bayramların da tadı tuzu kaçtı. Tabir caizse olumsuz gelişmeler bayramlarımızı zehir ediyor. Olumsuz gelişme olmasa bile nevzuhur ilahiyatçılar ağzımızdaki iman letafeti ve helavetinin de son kırıntısını götürüyorlar. Bildiğimiz her şeyi tersiyle orantılı olarak onlardan yeniden öğreniyoruz. Nevzuhur ilahiyatçılar olmazsa saldırgan laikler devreye giriyorlar. Tarihte belki de kötülük ve kötüler hiçbir zaman bu kadar saldırgan olmamıştı. İslamcıların tekfir bayrağını dalgalandırdığını düşünüyorlar. Onlar ise irtidat bayrağı sallıyorlar. Ramazan ayı artık desecration dedikleri hürmetsizlik ayına dönüştü. 28 Şubat sürecinden sonra sakal bıyık kesmek ve açılmak moda olmuştu. Şimdi de Ramazanlarda zapparlık tabir edilen gün ortasında oruç açma kural dışı olmaktan çıktı kural haline geldi.

Kurbanlarda da bazı şaklabanlar çıkıyor tavuk kurban etmekten bahsediyorlardı. Hayvan hakları taraftarları inanç hakları taraftarlarını sıkıştırıyor ve kavurma şöleninden uzak kalmaya davet ediyorlardı. Böylece bırakın kavurma tadını, ağız tadımızı, yürek tadımızı bile kaybediyoruz. Brigitte Bardot gibi modern ‘güzellik tanrıçaları’ kurbanlarda hafiyelik, dedektiflik merakına kapılarak Müslüman komşularını dikiz ediyorlardı. Sanatçılığı sönmeye başladığı günlerinde her Kurban Bayramı mutlaka Müslümanlara sataşırdı. Belki de şöhretini böyle taze ve zinde tutuyordu.

Türkiye’de de hacca veya kurban şeairine karşı bu tür kısıtlayıcı yaklaşımlar oldu. Bazı badireler atlattık ama hâlâ da bu kampanyaları sürdürenler var. İslam dünyasındaki yerli oryantalistler de kurbana laf atıyorlar. Kurbanın kutsiyetini sorguluyorlar. Meseleyi et şölenine indirgiyorlar. Halbuki, âyette ‘Allah’a kurbanların etleri değil, güzel niyetleriniz ulaşır’ denilmektedir. İnsanlar, Allah yolunda hayvanları kurban ediyorlar da kendilerini kurban etmiyorlar mı? Hayvanları kurban eden Müslümanlar kavurma şöleni yapmakla veya Mısırlı Fatma Naut’un ifadesiyle asırlardan beri hır yıl hayvan katliamı ile suçlanırken; İsrail ve kafadarı Avustralya da Müslümanları ölüme tapınmakla suçluyorlar. Ölüm kültü ile suçluyor!Müslümanlar bu dünya için yaşamıyorlar. Gerektiğinde Allah için ve Allah yolunda kendilerini feda ediyorlar. Buna mukabil İsrail ve Batılı dostları çıkara tapınıyorlar. Dünyaya tapınıyorlar. Yerli uzantıları Fatma Naut isimli bayan veya Neval Sadavi’nin yeni versiyonu, Kurban Bayramı tebriki için ‘ hayırlı bayramlar’ yerine ‘ hayırlı katliamlar’ tabirini kullanıyor.

Fransız oyuncu Brigitte Bardot’un yerini yerli birisi almış bulunuyor. Mısırlı Fatma Naut. Elbette mesele kan meselesi değil, inanç meselesi. Brigitte Bardot Müslüman olabilir Fatma Naut da tersi. Hiçbir mani yok. İman kimde ise Müslüman odur. Müslümanlar mallarını ve canlarını Allah yolunda harcarlar. Ötekiler de nefis yolunda. Birisi Allah’a, diğeri de nefsine tapar. Dolayısıyla birisi ahreti, diğeri ise dünyayı önceler ve kutsar.

Bizim de Fatma Naut’larımız var. Bunlardan birisi Minik Serçe. Minik Serçe’nin kurban takıntısı yok. Onun takıntısı erkek. Erkekleri terbiye etmeyi kafaya koymuş. Erkeklerde ‘azgın teke sendromunu’ görüyor, onları terbiye olmaya davet ediyor. Ama tekeyi neyin azdırdığını söylemiyor. Hadiste ahirzaman kadınları için ‘mailat’ ve ‘mümilat’ tabiri kullanılmaktadır. Azanlar ve azdıranlar. Ya da başka bir ifadeyle sarkanlar ve sarkıtanlar. Kur’an hırsızlık âyetlerinde ‘ve’s sariku’ diyerek erkekle başlar. Öncelikli olarak erkeğe işaret eder. Zira maalesef hırsızlık genellikle erkeğin irtikap ettiği bir kötülüktür. Zina konusunda ise süreci başlatan genelde kadındır. Hırsızlık ve zina çapraz bir durum. Bu nedenle, Kur’an zina meselesinde başta kadını sayar. Erkeklerin nefis tezkiyesine ve terbiyesine ihtiyacı yok mu? Lafı mı olur? Fakat bu kadın çekici yerlerini göstererek erkeği iğfal etsin demek değildir. Sarkıntılık ve sapkınlık eden erkeklerin iğdiş edilmesi isteniyor veya gündeme geliyor. Buna mukabil, kadınların da çekiciliklerini sergileyerek erkeği tahrik etmeleri de aynı oranda konu edilmeli ve gündeme getirilmelidir. Minik Serçe (Sezen Aksu) kadınların sere serpe gezmesine yani erkek ayartmasını özgürlük sayıyor. Bu şeytan kriterlerinde bir özgürlüktür. Tersinden bakınca ona göre kadınların kapanması da esaret sayılır. İffet esaret, hafif meşreplik ise özgürlük sayılıyor. Deccal’ın dünyasında böyle! 

İnşaallah olumsuzlukların uzağında asude bir bayram iklimi idrak ederiz. Bayramların bayram olduğu günlere kavuşuruz. Yeniden...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mustafa Özcan Arşivi