Faruk Köse

Faruk Köse

Nihayet Başbakan’dan beklenen açıklama...

Nihayet Başbakan’dan beklenen açıklama...

IŞİD’e müdahaleye dair stratejide çok çok önemli iki sorunlu nokta var. Biri, Tezkere’nin “fiilen PKK’ya destek çıkmak şeklinde bir pratik”i haiz olması”, diğeri ise, “Suriye’de halkı katleden Esed’e ve rejimine karşı müdahale”yi içermemesi. Başka sorunlar da var, ama bu ikisi çok önemli.

PKK konusu hâlâ sorun olarak duruyor. Esed meselesine dair ise Başbakan Davutoğlu, yeni soru işaretleri oluştursa da nihayet beklenen açıklamayı yaptı. CNN Dış Haberler Şefi Christiane Amanpour’a verdiği röportajdaki ilgili kısım şöyle:

Amanpour: “Sizi doğru anladığımdan emin olmak istiyorum. Türkiye belli şartlar altında Suriye’ye muharip birlik yerleştirmeye hazır mı diyorsunuz?” 

Davutoğlu: “Eğer diğerleri kendi üzerlerine düşeni yaparsa...”

Amanpour: “Planın ayrıca Esed rejiminin de düşürülmesini içermesi şartınız var yani.”

Davutoğlu: “Tabiî ki...”

Başlıkta “beklenen açıklama” dediysem de, hepi topu bu kadar yani. Sanki biraz zorla, doğrudan cümle kurmadan, sözün geldiği noktada “tabiî, tabiî” der gibi de olsa, diğer ifadelerle birleştirildiğinde önem arzediyor. Mesela Başbakan, “sınırlarımızda insanları Türkiye’ye doğru sürükleyen bir rejim istemiyoruz” diyor. Bu, açıkça Esed yönetimini çökertme beyanı. Ancak sorun, buna dair bir “irade” ortaya konulup konulmayacağının muallakta kalması. Esed rejimini istemiyoruz da, ne yapıyoruz peki? Kendi dibindeki bir sorunu çözmesi için ABD’nin müdahalesini dört gözle bekleyen bir çaresizlikle nereye kadar gidilebilir?

Çaresizliğin bir başka ifadesi daha var. Amanpour soruyor: “Talepleriniz karşılanmazsa ne olacak?” Başbakan Davutoğlu buna net bir cevap veremiyor. Verdiği cevap, sorunun cevabı değil. Sadece, “bizden taleplerde bulunanlar, bizim ihtiyaçlarımızı da anlamalı”diyor, mülteci akınına dikkat çekiyor. Yani aslında, talepler karşılanmasa da Türkiye’nin yapacağı bir şeyin olmadığını ifade etmiş oluyor.

Bütün bunlara rağmen, “uluslararası algı”nın ne yönde olduğunun önemini inkâr edecek değiliz. Zira Amanpour, Twitter hesabından, Başbakan’ın dediklerini nasıl algıladığını şöyle ifade ediyor:

“Türkiye Başbakanı bana, ....(Türkiye’nin) karadan asker gönderebileceğini ama bunun ancak Amerikan stratejisinin Esad’ın peşine düşmeyi de içermesi durumunda gerçekleşebileceğini söyledi.”

Bu kapsamda Başbakan’ın, “Eğer Kobani’ye müdahale edilecekse ....Suriye’nin tamamına müdahale edilsin” cümlesi çok önemli.

Ancak, Davutoğlu’nun Amanpour’a yaptığı açıklamalarda sorunlar da yok değil. Mesela şu cümle: “PYD başta olmak üzere diğer gruplar da Esad’a karşı muhaliflere destek verseydi IŞİD diye bir örgüt olmayacaktı.” Davutoğlu’nun bu sözlerini “diğer terörist grupların orada aktif olmasını da istemiyoruz” cümlesiyle birlikte ele aldığımızda esaslı bir sorunla yüz yüze geliyoruz. Zira PYD, terör örgütü PKK’nın Suriye şubesi. PKK terör örgütüyse, şubesi de terör örgütüdür. Bu durumda, “PYD’yi meşru bir güç olarak tanımlayan” cümle, sorunlu bir cümle olmaz mı?

Yine Başbakan diyor ki: “Bazı görüşmelerde IŞİD’e karşı Esad’la işbirliği yapmak gibi öneriler getiriliyor. Şeytana karşı başka bir şeytanla işbirliği yapmak çözüm değildir. Peki, “şeytan”a, yani IŞİD’e karşı başka bir şeytanla yani Esed’le işbirliği yapılmaz da, aynı şeytana (IŞİD’e) karşı başka bir şeytan olan PKK/PYD ile niçin işbirliği yapılıyor?

Önemle vurgulamalıyım ki, Tezkere’de yer almayan, sadece sözlü olarak ifade edilen “Esed şartı”nın kamuoyunun gazını almaya yönelik bir manevra olarak algılanmaması için somut adımlar atılmalı. Zira Davutoğlu’nun bu açıklaması üzerine ABD yönetimi anında cevap vererek, “bizim pozisyonumuz değişmedi, IŞİD’e odaklanmış durumdayız” dedi. BunaTürkiye’nin anında cevap verip, “odaklandığı nokta”yı kesin bir dille beyan etmesi lazım. Zaten Amanpour da Davutoğlu’na sorularını sorarken, “ABD, Esad’ı hedef almayacağını belirtti” hatırlatmasında bulunmuştu. Bu durumda Türkiye’ye kalan tek şey, “tampon bölge.” Ancak uyarıyorum, Kuzey Irak’taki tampon bölge nasıl “Barzani Kürdistanı”nı ürettiyse, Kuzey Suriye’deki tampon bölge de “PKK Kürdistanı”nı üretecek projeye hızla hayat kazandıracaktır. Hem de Türkiye eliyle.

Bu kapsamda, Başbakan’ın IŞİD’e karadan müdahale için Esed yönetimine de müdahale şartını seslendirmesi önemliyse de, bunun söylenmesinin önemi yok, gereği neyse yapılması lazım.

Gereği, öncelikle Tezkere’de tadilat yapmaktır. Lafla bir yere varılmayacağından, artık iş görmek istiyoruz. O halde, Tezkere’ye iki şartın kesin olarak ve net ifadelerle yazılması lazım: Bir, PKK’nın Irak ve Suriye’de güvenli sahalar içinde koruma altına alınmayacağının garanti edilmesi; iki, Esed rejiminin çökertilmesi.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Faruk Köse Arşivi