Engin Ardıç

Engin Ardıç

Bürokratlar biraz daha eşittir

Bürokratlar biraz daha eşittir

Yaşamayı bu kadar sevip isteyip de yaşamaktan bu kadar korkmak...
Olacak şey mi?
Hemen, "olmaz tabii!" diyeceksiniz.
Çünkü kelimelere bakarsak, ortada açık bir çelişki var.
Oysa hayata bakarsak, hatta aynaya...
Göreceğiz ki, düpedüz gerçek bu.
Modern insanın ta kendisi! Popüler kültür hayatın "armağanları"nı ballandırarak anlattıkça, endişe ve mutsuzluk da artıyor.
***
Gün geçmiyor ki, bir tanıdığım "endişe bozukluğu" (anxiety disorder) denilen rahatsızlığa yakalanmış olmasın.
Ya da türlü türlü fobiler ortaya çıkıyor.
Kimisi eğlencelik kabilinden ama çoğu kişide ağır ağır sosyal fobi gelişiyor.
Çok tatsız. Çünkü sosyal ortamda huzursuzluk ve başarısızlık kaygısının hafife alınır tarafı yok.
Üstelik sıkıntılarının işe güce gitmeyi engelleyecek hale gelmesi için gizli gizli dua ediyorlarsanki.
Yani sıkıntının büyüklüğünü idrak etmek yerine, ana rahmine geri döner gibi evlerinin duvarları arasına kapanmayı hayal edecek noktadalar.
***
Spor yapan arkadaşlarım var.
Başlarken iyiydiler de, şimdi artık bir nevi bağımlılar. Egzersiz salonundan çıkmak istemiyorlar.
Görüntüleri harika.
Bedenlerinin keyfi yerinde.
Fakat ruhları bir türlü huzur bulmuyor.
Eh, kendini mutlu hissetmek, çalışarak kas yapmak gibi garantili bir süreç değil.
Üstelik bedenleri güçlendikçe sağlıklarını kaybetme endişesi büyüyor. Sağlıktan başka laf etmiyor; hayatın bizzat kendisini hijyenden uzak buluyorlar.
***
Aklıma Julia Kristeva geliyor. "Ruhun Yeni Hastalıkları" adlı kitabında günümüz insanının "kendi kibrine ve başına buyrukluğuna göbekten bağlı" oluşundan dem vuruyor ve bu tipin "kayıp ruhu yerine bir protez ararken" yeni hastalıklar ürettiğini anlatıyordu.
Tam bu noktada rahmetli nineme başvurmak istiyorum. Bu manzaraya bakıp "Allah korkuları olsa, bu korkulara yer kalmaz" derdi.
***
Biliyorum, köşe yazılarının altından kalkamayacağı kadar zorlu bir mesele bu.
Biliyorum, gündelik hayatın gerçeklerine isyan etmeden bu küçük fakat kemirgen endişelerimizle baş edemeyiz.
TV dizilerine ağlamak kendi ağlanacak hallerimizi sür git perdeleyebilir mi?
Sosyal medyaya aforizmalar kasmak ve ara sıra minik haplar yutmak sosyal fobimize çare olur mu?
Hiç sanmıyorum.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Engin Ardıç Arşivi