Ahmet Varol

Ahmet Varol

Türkiye’nin dış politika atakları

Türkiye’nin dış politika atakları

Bu sıralarda Türkiye hareketli bir döneme girmiş durumda. İçeride ciddi tartışmalara yol açan ve daha da tartışılacağı anlaşılan, bazılarını rahatlatan ama hukukun her türlü baskıdan bağımsız bir şekilde işlemesi gerektiğini savunanların da eleştirilerine maruz kalan skandal gelişmeler yaşanıyor. Aynı gelişmelere paralel olarak dış politikada da önemli diplomatik ataklar, görüşmeler ve ziyaretleşmeler gerçekleştiriliyor. Önemli olmakla birlikte bu atakların hepsinde isabetli adımlar atıldığını söylemek pek mümkün değil. Söz konusu diplomatik ataklarda daha çok pragmatist yaklaşımın öne çıktığı müşahede ediliyor. Ama gelişmeler ve irtibatlar Türkiye’nin bölgedeki diplomatik hareketlilikte önemli bir konumda olduğunu ve etkileyici bir güç haline geldiğini göstermektedir. Bu konum ve güç iyi değerlendirilir, maslahatın yanı sıra ilkeler de dikkate alınırsa ileriye dönük önemli yatırımlar yapılması söz konusu olabilir. Çünkü dünya genelinde güç dengelerinin değişeceği ve tek kutuplu dünya planının artık tamamen çöktüğü, yeni yapılanmada muhtelif güç merkezlerinin oluşacağı anlaşılıyor.
Geçtiğimiz günlerde Rusya Dışişleri Bakanı’nın Türkiye ziyareti oldu. Çok geçmeden Suriye’nin başkenti Şam’da diyalog konulu bir zirve düzenlendi ve Başbakan Tayyib Erdoğan da bu zirveye katılmak üzere oraya gitti. KKTC Cumhurbaşkanı Talat’ın Ankara ziyareti ve ardından Rum yönetimi Cumhurbaşkanı Hristofyas ile bir araya gelmesi Kıbrıs konusunda yeni bir çözüm arayışı dönemine girildiğini gösteriyor. Bu arada Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün Ermenistan Cumhurbaşkanı’nın maç izleme davetini kabul etmesi önemli bir gelişmeydi. Biz de bugünkü ve müteakip yazımızda bu gelişmelerin tahlilini yapmaya çalışacağız.
Gürcistan Cumhurbaşkanı Saakaşvali’nin hiçbir tutarlı yanı olmayan saldırısına Rusya’nın saldırıyla karşılık vermesi üzerine ortaya çıkan krizle bağlantılı gelişmelerde Türkiye’nin izlediği politikanın Moskova’yı rahatsız ettiği gayet açıktı. Moskova yönetimi bu rahatsızlığını çeşitli şekillerde belli ettiği gibi ortaya çıkan gümrük kapıları sorunuyla da zaten iyice dışa vurdu.
Moskova’nın rahatsızlığının iki önemli sebebinin olduğu biliniyor. Birincisi NATO savaş gemilerinin Karadeniz’e geçmesine imkân tanınması. İkincisi de Türkiye’nin krizde özellikle de Gürcistan’ın toprak bütünlüğü tartışmasında Batı ile aynı paralelde hareket etmesi.
NATO gemilerinin Karadeniz’e geçirilmesinde teşkilatın kullandığı gerekçenin inandırıcı olmaktan son derece uzak olduğu ortadadır. İnsanî yardım taşımak için savaş gemilerinin kullanılması tehdidi kapıya taşımak için “Karaman’ın koyunu” oyununa bile başvurma ihtiyacı duyulmaması anlamına gelir. Ama NATO ülkesi Türkiye’nin söz konusu gemilerin Karadeniz’e geçmesini engellemesi acaba ne kadar mümkün olacaktı?
Gürcistan’ın toprak bütünlüğü konusunda Batı ile aynı paralelde hareket etmesi Türkiye’nin kendi maslahatıyla ve dış politikasıyla da doğrudan ilgilidir. Bunu makul karşılamak gerekir. Fakat bir ülkenin toprak bütünlüğünün o ülkedeki halkların ve onların haklarının bütünlüğüyle birlikte düşünülmesi gerektiği de unutulmamalıdır. Günümüzde ülkelerin toprak bütünlüğü kutsanırken bunun muhafazası için bazı etnik ya da dinî unsurlara karşı demir sopa kullanılması görmezden geliniyor. Gürcistan’ın toprak bütünlüğünü tehlikeye sokan da zaten kendisinin bu demir sopa politikasıdır. Aslında toprak bütünlüğü konusunda riskler yaşayan birçok ülkede sorunun temeline inildiğinde bu politikayla karşılaşılacaktır.
Türkiye’nin, Rusya’nın Kafkasya’da hâkimiyet alanını genişletme politikalarına karşı kendi maslahatlarını gözetmesi ve Gürcistan’ın toprak bütünlüğünden yana tavır takınması makuldür. Ama Saakaşvili yönetiminin ayrımcı politikalarını görmeme konusunda genelde Batı’yla özelde AB ile aynı paralelde hareket etmesi de gerekmez. Hatta sadece Güney Osetya ve Abhazya halklarının değil, Acara Özerk Bölgesi’nde mağdur edilen Müslümanların haklarına da sahip çıkmak ve Tiflis’in ayrımcı politikalarına tepki göstermek suretiyle farklılığını ortaya koyabilmelidir. Bu konuda göstereceği açık tavırlılığın Türkiye’yi sıkıntıya sokacağını da sanmıyoruz.
Rusya, zikrettiğimiz sebeplerden dolayı rahatsızlığını belli ettiyse de Türkiye’yle köprüleri atmak ve siyasi kriz içine girmek istemiyor, aksine Türkiye’den bir köprü olarak yararlanmak istiyordu. Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov’un hem ikili hem de bölgesel sorunları görüşmek ve çözüm arayışına girmek için Türkiye’yi ziyaret etmesi de bunu gösteriyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ahmet Varol Arşivi