Nusret Çiçek

Nusret Çiçek

Kara leke düştü

Kara leke düştü

Kar deyince beyazların sultanı aklımıza gelir. Ey Sultan, sen kimi temsil edersin?..

Allah’ın(cc) sanatsal yüceliğini tecelli eden her renk kainat kitabına canlılık, dirilik ve de adil olma mührünü basıyor. O veriyor, bizde zulüm yaparak adaleti katlediyoruz...

Kürsü dediğimiz olay da buradan gelme...

Özlemini çektiğimiz ideolojilerine yenik düşmeyen adil hakimler, adil savcılar...

Bu kış kıyamet bu da nereden çıktı demeyin.

Yürek yangını...

Kaç sefer köşeli bacalı yazmıştım.

“Yargıdaki seçim olayı adaletin başına çorap örecek.”

Bizim uşaklardan birisi öyle demiş:

“Ula” demiş. “Attum havu Karayolları’na bir kazuk.”

“Hele bir anlat nasıl oldu?”

“Nasıl olacak, aldım bir gidiş geliş bileti, gittüm bir daha gelmedim.”

Hesapsız kitapsız bir yola girersen, kazık attım zannedersin kazığı yersin.

İnanın ki vatandaşın tek umudu Yargıtay ve Danıştay...

Ben yanılmış olsam bile, yukarıda dosya okuyanlar dosya kapatanların halini görüyor.

Ne alengirli kararlar geliyor Yargıtay ile Danıştay’a.

Bu sayfayı şunun için açtım...

Dün tek adam tipi vardı, vatandaşın mimikleri görünmüyordu.

O tek adam/tek kafa, “böyledir” dedi mi, öyledir.

Şimdi öyle değil, herkes hakim ve savcı... Süpürge tohumu satana bile sorsanız “bunlar rüşvetçi, bunlar hırsız” diye tutturur. Hatta yargılar, mahkum bile eder.

İthal malı demokrasinin nimetleri diyeceksiniz.

Doğru da, bu nimetler yargı için de geçerli.

“Mahkemeler mi? Hepsi rüşvetçi, tarafçı.”

Adalet bir buradan derin yara alıyor, bir de kümeleşmelerden.

Giriş kapısının anlında yazmasa da aslında ulusalcısı, cemaatçisi, iktidarcısı yazar.

Vatandaş hangisinden medet bulsa!

Yazılarımı okuyanlar bilir, bir ay öncesi Yargıtay cenahında daire başkanları ile divan konusunda cemaatçi- sosyal demokrat, iktidarcı- ulusalcı cepheleşmelerin bel verdiğini yazmıştım.

Hatta anlaşma şartlarını da...  O yazdıklarım aynen çıktı.

Şöyle çıktı, 8 daire başkanlıklarından dördü ulusalcı bilinenlere, dördü iktidar yanlılarına...

Eh kardeş payı, bir bakıma da denge unsuru...

Benim merakım farklı... Sordum “siz ulusalcılara karşı değil miydiniz?”

Dediler ki, “arkadan hançerleme hikayesi...”

Cemaatçilere sordum, “Ya siz?”

“Eh intikam meselesi.”

İşçi Partisi Genel Başkanı Perinçek’i Yargıtay lokalinde görenler “bunun buralarda ne işi olabilir?” diye soruyormuş... En iyimser tanımla bir tanıdığına gelmiş olamaz mı?

Veya emanetler yerine ulaşmış mıdır diye bakmıştır...

Sonuçta kim kârlı çıkıyor?

Kazığı attım deyen mi? Yiyen mi?

Bir proje, projenin mimarları Türkiye’nin bölgede kalkınmasını istemeyenler.

Yanı terörden beslenenler...

Bir şey daha dikkatimden kaçmadı...

Eski Genelkurmay başkanı Başbuğ, 9. Ceza Dairesi hakkında “ne gittiyse onadı” şeklinde bir yakınması olmuştu. Balyoz davasını onaylayan daire.

Şimdi de bu dairenin terörle ilgili dosyaları karma bir heyete verilerek başkanı bypass edilecekmiş.

Haber doğru ise Karayolları’na atılan kazık hikayesi girecek devreye.

Hatta eski 8. Ceza Dairesi örneği bile akıllara geliyor...

Çünkü bu tip yapılanmaya da zemin müsait...

Demek istediğim şu; her şeye, hatta süte leke düşsün de kar beyazlığına leke düşmesin, çünkü onun o nazik yapısında kör gözlere aydınlık verecek beyazların en beyazı var...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Nusret Çiçek Arşivi