Ahmet Doğan İlbey

Ahmet Doğan İlbey

“Bu Mürteci Bizim Çocukların Ahlâkını Bozar”

“Bu Mürteci Bizim Çocukların Ahlâkını Bozar”

Yazı başlığı yaptığımız şenî cümle, İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi’nin Atatürkçü lâ-dinî ve modernist bir öğretim üyesine ait. Kırk yıl kadar önce Anadolu’dan genç bir üniversite adayı Güzel Sanatlar Akademisi’nin resim bölümünü kazanır ve “uygulama imtihanı” için İstanbul’a gider.

Her birinin yanında yarı üryan bir kız talebe olmak üzere Atatürkçü ve çağdaşlıklarıyla, zübbe ve modernlikleriyle Batılılara benzeyen hilkat garibesi talebelerin hâkimiyetinden ibaret akademinin koridorlarında bir Anadolu çocuğu gördüğü manzara karşısında ürker ve diyar-ı küffara ait bir mekâna gediğini zanneder.

İmtihan heyeti huzurundadır. “Teknik resim” den başlayarak çok katlı bir binayı öyle bir resme döker ki, fotoğrafı çekilmiş gibi… Verilen müddetten önce yapılması istenilen resmi bitirir. Heyet şaşkın ve hayretler içinde. Daha resmin kaba gövdesi meydana çıkmaya başlamadan önce heyetin aklı bir hoş olmaya başlamış, birbirlerine bakıp durmuşlar.

Resim bitince, heyetten bir profesör kendini yenememiş masum Anadolu’nun saf çocuğuna iltifatlar yağdırmaya başlamış. Heyetin diğer üyelerine dönerek “Bir deha adayı ile karşı karşıyayız! Bir deha adayı bulduk!...” diyerek coşmuş:

“Nereden mezunsun?” “Maraş İmam Hatip Lisesi’nden.” “Nasıl olur? Özel kurs, eğitim falan almışsındır muhakkak.” “Hayır, kurs falan görmedim, kendi kendime çalıştım…”“Peki, ailen ne iş yapar?”“Bahçecilik yapar…”  “Kaç kardeşsiniz?” “On bir kardeşiz.

Heyet, “Bu nasıl olur, bu nasıl olur!...” nidalarıyla dakikalarca birbirlerine bakıp dururlar. Taşralı gencin “tuhaf” buldukları hâl tercümesinden kafaları karışır. “Bir deha bulduk…” sevinci kursaklarında kalmıştı.

Hâl tercümesini soran profesör, “deha adayının ” akademilerine nasip olmasının sevincinden olacak ki alâkasını daha ileri götürerek, “meşrubatlardan ne içersin…”  diye sorar:

“Ben orucum hocam…”

İşte o an gök devrilmiş, yer yarılmıştı. Salonun ortasına bomba düşmüştü sanki…  Deprem olmuş, akademinin tavanları ve sütunları sallanmıştı âdeta. Heyetin zihninde dünya ters dönmüştü. Pozitivist bilim yalan mı söylüyordu yoksa? Batı’dan devşirdikleri “tanrı tanımaz” akıl, bilim ve sanat felsefesi aldatmış mıydı onları?

Hiçbir özel eğitim almadan, on bir çocuklu taşralı bir bahçecinin İmam Hatipli çocuğunun “teknik resim”, “gölgeleme” ve “ düz resim” de bir deha olacağını söylememişti onlara.  Ne yapacaklardı şimdi “Saf çocuğu mâsum Anadolu’nun” karşısında.

Batı felsefesini “din” olarak seçmiş, la-dinî Atatürkçü Cumhuriyetin “kazanımları” taşralı gencin dehası karşısında onlara ne yapacaklarını öğretmemişti. Onlara göre, Ortaçağ zihniyetiyle yetişmiş mürteci bir aile çocuğundan sanat ve deha adayı sâdır olmazdı. Peki neydi bu taşralı mürteci çocuğunun kabiliyetinin kaynağı?

Heyet, bu sorulardan oluşan hafakanları yaşadıktan sonra içlerinden birisi hükmünü verir: “Aaa… bu mürteci imiş, bizim çocukların ahlâkını bozar!”

Nihayetinde “Saf çocuğu mâsum Anadolu’nun”, çağdaş Atatürkçü, zübbe bir Batılı olmamak için memleketine döner.

Bu ülkede iki ahlâk varsa, sosyal çatışma var demektir. Lâ-dinî Atatürkçü Cumhuriyetin ahlâkını temsil eden heyetin ahlâkıyla, bin yıllık Müslüman Anadolu’nun saf mürteci çocuğunun ahlâkı elbette uyuşmayacaktır.

“Mürteci” gencin ahlâkının kaynağı Kur’ân ve Sünnet’tir. Allah'ın ahlâkıyla ahlâklanmak, yâni Allah'ın güzel esmasının mânasını yüklenen ahlâk... Laik-seküler, yâni lâdinî Atatürkçü ahlâkın kaynağı din değil, pozitivist ve seküler ahlâktır ki, İslâm’a mugayir her çeşit serbestliğe ve anlayışa geçit verir.

Batı’nın materyalist ahlâkından da tesirler alan Atatürkçü-çağdaş ahlâkta “iyi, doğru ve güzel” dinden, yâni İslâm’dan beslenmez. İslâm âlimlerinin kitaplarına göre, ahlâk, “Huy” mânasında “hulk” kelimesinin çoğuludur. Hulk ise din, tabiat ve seciye, yâni yaratılmış mânasına gelir. Allah’ın ahlâk anlayışıyla yaratılmış insan ki, O’nun dininden başka ahlâk ölçüsü kabul etmez.

Hâsılı, “Mürteci” genç, ahlâkı Allah ve Resûlünde (s.a.v.) ararken; onu sözde imtihan eden lâ-dinî Atatürkçü heyet, ahlâk kurallarının kaynağını Allah’ın diniyle beslenmeyen lâ-dinî insan aklında arar.  Bu ahlâk anlayışlarının biri yanlış. Sizce hangisi doğru?
------------------------------------------

TÜRKİYE YAZARLAR BİRLİĞİ ŞEHR-İ MARAŞ ŞUBE BAŞKANI İSMAİL GÖKTÜRK “ŞEHİR ÇALIŞTAYI” NDAYDI

“Şehirlerin târihî ve kültürel varlıkları ve maddî ve mânevî değerleri korunarak, yeniden inşa sürecinde nasıl yapılanması gerektiği üzerine şehre, şehirlinin gözünden ve gönlünden bakmak için”, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın Kahramanmaraş Belediyesi ile ortaklaşa tertip ettiği “1.Şehir Kimliği Çalıştayı Tanıtım Toplantısı” na, Türkiye Yazarlar Birliği Şehr-i Maraş Şube Başkanı KSÜ öğretim görevlisi İsmail Göktürk de katıldı. Maraşlı yazar Vehbi Vakkasoğlu ile de sohbet eden fikir ve gönül dostumuz İsmail Göktürk, Cuma Kapısı’nda neler anlatacak, dinleyeceğiz.

Ayrıca, TYB Şeref Başkanı D. Mehmet Doğan ağabey, “Yeni Türkiye” paneli için Maraş’taydı ki.  Dünkü millet karşıtı vesayet rejimi olan ceberrut Türkiye ile yarınki Türkiye’nin ayak seslerini biraz duyar gibi olduğumuz bugünün Türkiye’si arasında mukayeseler yaptı ki yüreğimiz coştu, moralimiz düzeldi.

BİR İKAZ: UCUBE VE UYDURMA BİR KELİME OLAN “ÇALIŞTAY”

“Çalıştay” kelimesi büsbütün yanlış ve uydurma bir kelime. Mukaddesatçı muhafazakârlar dikkatli olmalı. Atatürkçülerin dil devrimiyle, yâni dil katliamıyla Türkçe’mize Moğolca’dan devşirdikleri “tay” eki ile biten kelimeler yetmez mi artık. Danıştay, Yargıtay, Sayıştay,.. tay… tay… tay… Mide gurultusu tay’lı kelimelerden bizar düşerken, şimdi de “çalıştay” denen hilkat garibesi bir kelime peydah edildi.  

İlim adamları ve uzmanların bir konuda ön hazırlık yapmak üzere katıldığı inceleme ve değerlendirme toplantısı mânasına gelen nesebi bozuk “Çalıştay” kelimesinin doğrusu şöyledir: “Değerlendirme Toplantısı.” Adı geçen “Çalıştaya” da “Şehir Kimliği Değerlendirme Toplantısı” veya “Şehir Kimliği Üstüne Çalışma Toplantısı” demek gerekirdi.

Böyle giderse “çalıştay” kelimesi maymuncuk gibi her kapıyı açacak ucube bir anahtar kelime olarak dilimizde tahtını kuracak. “Şiir Çalıştayı”, “Terör Çalıştayı”, “İmar Çalıştayı”, “Trafik Çalıştayı”, “Muhtarlarla Mahalle Çalıştayı”, “Su Ürünleri ve Uçar Hayvan Avı Çalıştayı”, “Tarhanalık Yoğurt Çalıştayı”, “Dam Üstünde Saksağan Çalıştayı”  vs. Bu absürd ibareleri anlayan varsa beri gelsin. Yazık!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum
Ahmet Doğan İlbey Arşivi