Mustafa Özcan

Mustafa Özcan

Bölgenin köşe taşı

Bölgenin köşe taşı

Türkiye ve Müslüman Kardeşler 2013 darbe süreci sonrasında dışlanmalarına rağmen hala ve te’bid  ( gelecekte de)  ile bölgenin köşe taşı olmaya devam edecektir. Bunu Allah'tan başka kimse değiştiremez.  Suriyeli yazar Ahmet Muvaffak Zeydan,  Obama’nın Suriye meselesinde ve bölge meselelerinde Türkiye’yi aşmak istediğini ama aşamayacağını ve bu girişimlerinin geriye tepeceğini söylemektedir.  Nitekim, Mısırlı devimcilerinden ve devrim rehberlerinden Şeyh Abdulmaksut Türkiye’nin mazlumlara kucak açtığını ve kimsesizlerin küresel yurdu haline geldiğini ifade etmiştir.  Türkiye tarihte hep böyle olmuştur. Ahmet Cevdet Paşa döneminde Polonyalılar gayrı Müslim olmalarına rağmen ülkemize sığınmışlardır.  Gayri Müslim olmalarına rağmen Türkler onlarla mazlumiyet dayanışması içine girmiştir.  Beyaz Ruslar da öyledir, Türkiye’de sıcak bir karşılama, ocak ve kucak bulmuşlardır. Şimdi de Arap Baharının mazlumları aynı şekilde Türkiye’de sığınak ve barınma yurdu bulmuşlardır. Bundan tabii ne olabilir. Arapların bir ifadesi var.  ‘Rakam es sa’b’ derler. Zor sayı anlamına gelmekle birlikte bu mecaz ifade ‘aşılmaz faktör’ anlamındadır. Zeydan’ın tabiriyle, Obama gibi nobranlara karşı Türkiye aşılmaz bir eşik ve faktördür.   Obama gibiler, Körfez şeyhleri veya İran Türkiye’yi aşmak istese de hepsi teker teker veya külliyen hüsrana uğrayacaktır. Türkiye aşılmaz bir faktördür. Türkiye’nin bir başka özelliği de yine bölgenin köşe taşı (hacer ez zaviye) olmasıdır.       

Türkiye’nin zorlu bir sayı yani aşılamaz bir faktör olduğunu yazanlardan birisi de Suudlu yazar Mehna el Hubeyl olup; Arapların Türkiye ile ortaklığı ihmal etmelerinin sonucunda İran’ın bölgesel nüfuzunu artırdıklarını hatırlatmaktadır.  Bu boşlukta Tahran’ın dört Arap başkentini kontrolü altına aldığını ifade etmektedir.  Araplar kendilerini cahiliyet kibrine kaptırmışlardır.   11 Eylül’den sonra Bağdat’ı ABD ile birlikte işgal eden İran, Arap Baharından sonra da işgalini Suriye, Yemen gibi ülkelere ve bölgelere genişletmiştir.  Araplar açısından bunun temel iki nedeni var. Türkiye’ye sırt dönmek, ihmal etmek ve Müslüman Kardeşleri körü körüne birinci düşman olarak tanımlamaktır. Araplar, Arap Baharından sonra kırmızı kitaplarındaki iç tehdit değerlendirmesini güncellediler, Müslüman Kardeşleri birinci sıraya yerleştirdiler. Böylece İran’ın istila yolunu kendi elleriyle döşemiş oldular.   Mart 2014 tarihinde Suudi Arabistan ve ardından BAE Müslüman Kardeşlere terör listesine aldı. Bu düpedüz bir hamakat ve kendi ayağına kurşun sıkmaktır. Aklı başındaki rejimlerin harcı değildir. Bunu yapmak için kendine ve öfkesine tapınmak gerekir.  Reşit idarelerin işleyeceği bir hamakat değildir. Nitekim, Batılılar bile bölgenin düşmanı oldukları halde çılgın Arap rejimlerinden daha akıllı davranıyorlar.  Sisi’nin, Muhammed Bin Zayed’in gösterdiği tehevvürü göstermiyorlar. Yoksa çoktan Libya’ya çullanmışlardı.  Avrupalılar ve Batılılar, Arap dünyasına yönelik olarak açıktan operasyon yapma hususunda Rusya ve Ukrayna faktörünü dikkate alırken Arap rejimleri İhvan karşısında İran faktörüne zerrece ehemmiyet vermemiştir.  Bir tarafın aklına öteki tarafın aptallığına bakın! Bundan dolayı 'akıllı düşman akılsız dosttan evladır' denmiştir.

Bu akılsız politikalar duvara toslamıştır.   Bu itibarla Stratfor adlı analiz sitesinin yayınlamış olduğu bir analizde 2015 yılının İhvan ile Körfez ülkeleri arasında uzlaşma veya barışma yılı olabileceği öngörülmektedir (http://www.almokhtsar.com /node/425333 ). Nitekim, ufukta bunun emareleri gözükmeye başladı.  Suud el Faysal İhvan’ı toptan düşman olarak görmediklerini söylemiştir.

Bölgede İran yayılmacılığı ve Yemen’de Husi istilası Körfezdekilere Batılılara güvenilmeyeceğini ispatlamıştır.  Şii istilası ve yayılmacılığına karşı iki set vardır. Bunlardan birisi dahilde Müslüman Kardeşler hariçte ise Türkiye’dir.  Araplar bu iki temel dayanağa sırt dönerek İran-ABD ittifakı tarafından kuşatılmayı hak etmişlerdir. Dostunu düşmanını tanımayan Araplar kendilerini ABD ve İran’ın merhametine terk etmişlerdir!  ABD, Saddam üzerinden Araplara şantaj yaptığı gibi şimdi de İran’la  şantajını sürdürmektedir.  Hatta İran vekillikten ortaklığa doğru yol alıyor. Lakin geçmişte ve günümüzde bu yanlış politikalarda Körfez liderlerinin hiç mi kusuru yok? Dahi Halfan gibi adamlar baykuş gibi öttüğü müddetçe Körfez baykuş yuvasına dönecektir. Mehna el Hubeyl, ‘ Devletler Oyunu ve İran Oyunu’ başlıklı El Cezire’de (net) yayınlanan makalesinde Ankara’nın Körfez ülkelerine dost ve ittifak eli uzattığını ama elinin havada kaldığını yazmıştır. Halbuki, ABD’nin İran’a el uzatmasına mukabil Araplar Türkiye’ye el uzatmış olsalardı olumsuz gelişmeleri dengeleyebilirlerdi. Abdullah Fehd Nefisi gibi stratejik kafalar da bu kötü gidişi durduracak yegane denklemin Türk-Suud ittifakı olduğunu ifade etmektedir. Buna genel anlamda Türk-Arap mihveri diyebiliriz. Şii maskesi altında Pers emperyalizme karşı hakiki bir  set oluşturulmasını teklif eden Mısır Asalet Partisi Başkanı İhab Şeyhe bu mihverin aday ülkeleri olarak Türkiye, Suudi Arabistan, Katar ve Pakistan’ı sayıyor.  Bu cephe, kurulması halinde İran mihverini ve arkasındakileri tuz buz eder.  Bunun için Arap dünyasında yapılacak ilk iş Müslüman Kardeşlere iade-i itibardır. Sisi’ye dayanan yıkılır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
3 Yorum
Mustafa Özcan Arşivi