Mustafa Özcan

Mustafa Özcan

Bela Birdi, Çiftleşti

Bela Birdi, Çiftleşti

Bölgenin yaşadığı felaketler zincirinin elbette milatları var. Üç büyük felaketten bahsedebiliriz. Bunlardan birisi İsrail’in kurulmasıdır. İkincisi, İran’ın sekter karakterli meş’um devrimidir.   Üçüncüsü de bölgeyi zayıflatan Amerikan müdahaleleridir.  Amerikan müdahaleleri bölgede Sünniler aleyhine, İran lehine dengeleri bozmuştur.  Taliban, Saddam ve IŞİD’i bahane ederek bölgeye müdahale ettiler ve Şiiler lehine dengeleri bozdular.  Bütün düşmanlıklarını Sünnilere teksif eden iki tarafın müta nikahıyla bir araya gelmesi hiç de zor olmadı. Yakında Katolik nikahı da kıyarlar. Zira bölgenin potansiyel olarak dominant ve başat gücü Sünnilerdir. Ona karşı ortak olmaları eşyanın tabiatına uygundur. Arap Baharı onların birleşmesi ihtimalini beraberinde getiriyordu. Arap Baharından sonra Amus Gilad gibi İsrailli stratejik kafalar İsrail’i tehdit eden en büyük gelişmenin Arap Baharı ve onun ortaya çıkaracağı Sünni eksen olduğunda ittifak etmiştir.  Bundan dolayı başta yerleşik rejimler olmak üzere Şii ekseni ve İsrail ve Batı dünyası Arap Baharını boğmak üzere gizli veya açıktan harekete geçmiştir.   Arapların kabahati iç tehlike veya ideolojik tehlike olarak gördükleri ve siyasal İslam tabir ettikleri Sünni hareketlere karşı İran tehdidi veya İsrail veya Batı tehdidini hafife almaları olmuştur.  1981 yılından itibaren Saddam’ı İran’a karşı desteklemeleri yerinde olmuştur.   1991 yılı ise Saddam’ın tabiriyle savaşların anası değil Araplar için felaketlerin anası olmuştur.  Körfez ülkeleri körlemesine bir şekilde Saddam’a düşman kesildiler. Düşmanlıklar arasında denge kuramadılar, dengeyi yitirdiler.   2011 sonrasında siyasal İslam dedikleri Müslüman Kardeşlere yaptıkları gibi.

Düşman olan ABD’yi hami olarak görmeleri felaketler dizisine bir yenisini eklemiştir.  Büyük bir boşluğa düşmüşlerdir.1991 yılında babası tarafından açılan gedik oğul Bush tarafından genişletilerek 2003 Irak işgal edilmiş ve ardından anahtar teslimi İran’a verilmiştir. 100 yıl önce İngilizlerin Ahvaz bölgesini ve Muhammere’yi  İran Şahına teslim etmeleri gibi.  Araplar 1991 ve 2003, 2011 yıllarında ABD’nin peşine düşerek kendilerine en büyük kötülüğü yapmışlardır.  Böylece hata birken çiftleştirmişlerdir. Arap Baharı ve İhvan’a karşı körlemesine bir ideolojik düşmanlık gütmüşlerdir.  Şii siyasal İslamı ve Şii yayılmacılığı tehlikesini; büyümesine rağmen göz ardı etmişler veya ikinci seviyede bir tehlike saymışlardır. Bu yönüyle cahili gururlarına yenilmişlerdir. İran da gururlarına binerek bölgede daha fazla yayılma imkanı bulmuştur. Bugün hala Sisi taraftarları veya bazı ulusalcı yazarlar İran’ın İhvan yanlısı olduğunu yazıyorlar.  Lakin kendileri İran ve Şii tehlikesini Sünni siyasal İslam karşısında tali bir tehlike olarak sayıyorlar. Türkiye’de ve Arap aleminde ulusalcıların yaklaşımı -istisnalar kaideyi bozmaz- böyledir. Hatta Sünni siyasal İslam’a karşı Şii siyasal İslam’dan medet umuyorlar. France 24’te tartıştığımız Fabula Bedevi mesela açıkça bunu savunmaktadır. İdeolojik düşmanlığı mezhebi husumetin veya tehlikenin üzerine çıkarmaktadırlar.

Ulusalcılar itmenin İran ekseni kazanmanın derdinde. Hatta çite kazanmanın.  İkili oynayarak kim kazanırsa kazansın İran’ın kazanmasına YATIRIM  yapıyorlar.  İran, ulusalcı kafaların aptallığından ve boş gururlarınızdan yararlanıyor.   İranlı yetkili Hüseyin Abdullahiyan Hamas’ın terör örgütü olmadığını aksine İsrail’in terör devleti olduğunu söylemiş. İlaveten Müslüman Kardeşlerin terör örgütü olmadığını ve Mısır’daki denklemin bir parçası olduklarını dile getirmiş. Bunu maksadı bir yana bir İranlı yetkili ya da başkası; kim söylerse söylesin, doğrudur. Ama Sisi yanlıları itiraz ediyorlar. Süleyman Cevde diye dostunu düşmanını tanımaz, öfkesine kapılmış eblehin birisi  İhvan’ı karalamak için ‘İran İhvancı olunca’ diye bir makale döşenmiş.  Halbuki, İhvan karşısında İrancı olanlar da bu ulusalcı kafadır.   İran bugün İhvan’ın zayıf konumundan yararlanmak istiyor. Bu nedenle de ona zarf atıyor. İran için Müslüman Kardeşler kotarabilirse mücerret bir malzeme. Başka günler için sadece bir rezerv. Onun da derdi sonuçta böl-yönet prensibidir.  Kullanabilirse dost hanesine yazar kullanamazsa düşman hanesine. Aynen Sisi rejimi karşısındaki tutumu gibi.  İran açık kapı bırakıyor. Süleyman Cevde gibi aklı evveller ise İhvan’ı Şiilerin kucağına itiyorlar (http://www.alarabiya.net/ ar/politics/2015 /03/04). Akılları öfkeleri kadar çalışıyor.  Sudan’da Ömer Beşir, Hasan Turabi gibilerinin yalnızlık girdabından bu vartaya düşmeleri gibi.  İran yalnızları ve ilkesizleri avlamasını iyi biliyor.  

Arapların 1991, 2003, 2011 yıllarında yaptıkları akılsızlıkların toplamı bugünkü tabloyu karşımıza çıkarmıştır. Katar’da Şark gazetesinde yazan Muhammed Salih el Misfer,  Arapların üç ve dört koldan Şii tehlikesi tarafından kuşatıldıklarını ifade ediyor.  Misfer’e göre, Arapların başlarına bela ettikleri  ikinci tehlike ise  Mısır’ın oynak generali  Sisi’dir. İranlılar artık hem lejyoner Şii çeteleriyle hem de bizzat resmi askerleriyle birlikte Suriye ve Irak cephesinde savaşıyorlar. Örgütsüz ve kimsesiz Sünnileri eziyorlar. Tikrit’i düşürerek 8 yıllık İran-Irak savaşının rövanşını almaya çalışıyorlar. Devrim kıvılcımının başladığı Ürdün sınırı Deraa’da muhalifleri ezmeye çalışıyorlar. Artık Esat’ın dostları,  hakimi haline gelmiş bulunuyor.  Esat devlet başkanı olmaktan ziyade Şam muhtarı haline gelmiştir. Muhtarlığı halkına kaptırmamaya çalışıyor.   Doğu Perinçek ve  Abdullatif Şener dışında kim takar Şam muhtarını!

 Sözün özü:  Kinlerine iman edenler sayesinde Araplar ve Türkler her yönden kuşatıldı.  Bu kuşatmayı ancak sırt sırta vererek yarabilirler.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
3 Yorum
Mustafa Özcan Arşivi