Ahmet Doğan İlbey

Ahmet Doğan İlbey

Altı ok cumhuriyetinin kadın projesi: “Kur’an’ı kapa, kadınları aç”

Altı ok cumhuriyetinin kadın projesi: “Kur’an’ı kapa, kadınları aç”

Türkiye'de İslâmî tesettüre aykırı kadın kıyafeti, Batılılaşmayı zorbalıkla devlet siyaseti hâline getiren Atatürkçü Cumhuriyetin modernleşme projesinin bir parçasıdır.

Cumhuriyet için modernizm karşı gelinemez bir ideolojidir. Bundandır ki modernizm, İslâmî millet kimliğini redd-i miras eden Cumhuriyet devleti için, İslâm’ın tesirinin her sahada en aza indirilmesi ve hayatın her kademesinde laik / sekülerleşmenin (dünyevileşme) hâkim kılınması mânasına geliyor. 

Türkiye’de kadın kıyafetinde açıklığın, yâni modern kıyafet Cumhuriyet devletinin teşvik ve zorlamasıyla başlamış, Avrupaî kıyafetli kadın dergileri devletçe desteklenmiştir. Teşvikle yazdırılan romanlarda modern kıyafetli kadınlar “ideal ve medeni kadın”, bunlara saldıranlar ise “yobaz” ve “gerici” olarak gösterilir.

AÇIK SAÇIK KADIN KIYAFETİ CUMHURİYETLE OLAĞAN HÂLE GETİRİLDİ

Modernleşmeci Cumhuriyet eliyle açık saçık kadın kıyafetinin olağan hâle getirildiğini kim inkâr edebilir? Bu sebeptendir ki kadın kıyafeti bu ülkede Atatürkçü Cumhuriyet taraftarlarıyla mukaddesatçı muhafazakârlar arasında geçen mücadelenin en başında yer almıştır.

Türkçü Ziya Gökalp da çarşaf ve örtünme aleyhine yazılarıyla tescilidir. Ona göre “Örtünmenin devamı Türk kadını için en büyük hakaretti.” Cumhuriyeti ilân ettiren kadro ile bazı konularda siyaseten ters düşmüş olsa da Halide Edip, tesettür konusunda modern kıyafet taraftarıdır. “Yeni Turan” romanında “ideal Türk kadınını çarşafını atmış, yüzü ve saçları açık, mantolu ve ceketli olarak tasvir eder.

Laik Türkçü ve Kemalist Kı­lıç­zâde Hak­kı gibi, “Te­set­tür, top­lum­ ya­ra­la­rı­mı­zın üze­rin­de­ki iğ­renç bir sar­gı be­zi­dir” di­yenler Cumhuriyetin modern kadın kıyafet politikasına hız kazandıranlardır. Hülâsa ifadeyle Türkçüler kadın kıyafeti konusunda Atatürkçülere yakındır.

ATATÜRKÇÜ DEVLET İÇİN “MODERN KADIN ŞEHİRLERİN TEK GÖRÜNTÜSÜ OLMALI” YMIŞ…

Cumhuriyet zihniyeti için İslâm “ilerlemenin” önünde engel olarak görüldüğü için, kapalı kıyafeti emreden İslâm’ın karşısında modern-seküler kadın kıyafeti “şehirlerin tek görüntüsü” olmalıdır. Bu çarpık anlayış sebebiyle modern kadın kıyafeti “Saygınlık kazandıran” bir kıyafet olarak zihinlere yerleştirilir.

Modern kadın projesi Türkiye’de kadının dekolte, yâni tesettüre aykırı kıyafetiyle cinselliğini öne çıkarmasının yanında moda, feminizm, sözde laikçi kadın hakları gibi kâfir tarzı anlayışın yerleşmesi mânasına da gelir.

Laik Cumhuriyet taraftarı gazete ve televizyonların tesettüre aykırı kadın kıyafetini teşvik etmesiyle modern kıyafetin en ücra kasaba ve köylere kadar yaygınlaşması maalesef acı bir gerçek. Gelinen noktanın müsebbibi, tesettürü “çağdışı” olarak gösteren Atatürkçü Cumhuriyet ideolojisinin hâkim olduğu hükümetlerin laiklik politikalarıdır.

TESETTÜRLÜ KIYAFET “GERİ VE EĞİTİMSİZ, MODERN KIYAFET İLERİ VE ÇAĞDAŞ SINIFA AİT” OLMAKMIŞ

Tesettürlü kıyafetin “gerici ve eğitimsiz” sınıfa;  modern kıyafetin ise “ileri ve çağdaş” yâni üst sınıfa mensup olmanın sembolü olarak topluma dayatanlar yine modernleşmeci-Atatürkçü hükümetlerdir.

Bir misal, İslâm ülkelerinin Hilafet’in kurtarılması ve İstiklâl Savaşı için gönderdiği yardım paralarını gayesi dışında kullanan Cumhuriyetçi kadronun kurduğu İş Bankası'na “memur alımında memurlar başı açık olarak işe başlarken, çaycı, müstahdem gibi geri hizmetlerde işe başlayan kadınların başlarını örtmeleri özellikle istenmiştir.”

Buna benzer politikalarla çalışan kadınlar arasında “çağdaş üst sınıf” ve “geri alt sınıf” şeklinde sosyal farklılık oluşturuldu. Tesettürlü kıyafetin alt, yâni medenî olmayan sosyal grupların sembolü olarak anlaşılması için memurlara yönelik çeşitli faaliyetlerin olduğunu da belirtelim.

TESETTÜRLÜ KIYAFET İSLÂMÎ OLDUĞU İÇİN CUMHURİYETE AYKIRIYDI

Batılılaşmanın önemli unsurlarından biri kadın kıyafetiydi. Tesettür İslâmî bir değer olduğuna göre Atatürkçü Cumhuriyet ideolojisine aykırıydı. Kadınlar tesettürlü kıyafetten “kurtarılıp” modern kıyafete alıştırıldığında, Laikçi Cumhuriyete karşı olan İslâmî otoritenin ve müesseselerin gücü de zayıflamış olacaktı. Bu şenî niyetle çarşafla dolaşmak yasaklanır. Cumhuriyet Devleti’nin bir diğer adı olan Chp’nin tamimleriyle mülkî amirlerin başkanlığında İl Genel Meclisi’ne yetki verilir ve birçok vilayette çarşafla dolaşmak yasaklanır.

Cumhuriyet inkılâplarıyla başlayan tesettürlü kadın kıyafetine karşı olmak, İslâm değerlerine karşı olmak mânasına da geliyor. Dolayısıyla gaye kadınların örtünmesini emreden İslâm’ın sosyal hayatın üzerindeki gücünü de kırmaktı. Çünkü Cumhuriyet modernleşmesine göre “Batı'nın görkemli uygarlığında kadın kapalı değildi. İptidai toplumlar kadınların örtünmesine ihtiyaç duyuyorlardı. Dolayısıyla Batılı ve uygar olmanın yolu tesettürlü kıyafetten vazgeçilmesiydi.”

Bu yabancılaşma ideolojisiyle Kemalist Cumhuriyetçiler, kapalı kıyafetle “geri kalma”, modern kıyafetle “ileri ve kalkınma” arasında irtibat kurarak, Avrupaî tarzda giyinmek isteyen küçük bir azınlığın kıyafet tarzını Türkiye’nin bütün Müslüman kadın toplumu için mecburi hâle getirmeye çalıştığı hatırlardadır.

M. KEMAL’İN, “HEM KUR’AN’I, HEM KADINLARI AÇ” SÖZÜNDEN İLHAM ALMASI

1928’de M. Kemal’in bizzat isteğiyle Millî Eğitim Bakanlığı yayınları arasında neşredilmek üzere, Fransız ateist filozof Jean Meslier’in dini reddeden “Akl-ı Selim” kitabını tercüme eden Türkiye’nin azılı Batıcılardan pozitivist Abdullah Cevdet tesettür düşmanlığını “Hem Kur’an’ı, hem kadınları aç” hezeyanıyla sürdüren lâ-dinî bir beşerdir. Cumhuriyetin sözde “ruhuna” bu şenî beşerden de ilham ve düşünceler aldığını beyan eden M. Kemal, kadın kıyafet inkılâbında en çok Abdullah Cevdet’in tesettür aleyhindeki çalışmalarından istifade etmiştir. 

‘İçti­ha­t’ der­gi­si­ni çı­kar­dı­ğı dö­nem­de Müs­lü­manların Avrupalılar gibi olması için ne ya­pıl­ma­sı ge­rek­ti­ğini sorduğu bir Fran­sız ede­bi­yat­çının “Ku­r’­an’­ı ka­pa, ka­dın­la­rı aç” sözünü “Hem Kur’an’ı, hem kadınları aç!” şeklinde değiştirerek yazılarında işler. M. Kemal onun bu düşüncelerinden ziyadesiyle faydalanır. Yeri geldiği için belirtelim ki “Kur’an’ı aç” sözü, “Kur’an’ı laikleştir, Protestanlaştır, yâni aslını boz” mânasındadır.

Millî Mücadele Hilafetçi ve İslâmî siyaset dili kullanan Mustafa Kemal 1918’lerde asıl zihniyetini açık etmiş olacak ki “Bu kadın meselesinde cesur olalım. Vesveseyi bırakalım... Açılsınlar onların dimağlarını ciddi ulûm ve fünûn ile tezyîn edelim” diyor.    

 

“BUNDAN BÖYLE HERKES AVRUPALILAR GİBİ GİYİNECEK”

Fransız yazar Saint-Exupery’nin, “Küçük Prens” adlı hikâye kitabında “Türk önderi halkını korkutarak Avrupalılar gibi giyinmeye zorlamış ve bir yasa koymuş: ‘Herkes bundan böyle Avrupalılar gibi giyinecek’ demiş” sözü yalan mıdır? Asla! Türkiye’deki kıyafet zulmünü masal havasında, isim vermeden insan haklarına gönderme yaparak yazmış.

1930’lı yıllardaki CHP’nin “Çarşafla Mücadele Haftası” altında tesettür düşmanlığı kanlı 27 Mayıs darbesinden sonra devam eder. Atatürkçü yandaş gazeteler; “Çarşafla Mücadele Haftası Başladı” şeklinde baş haber yaparlar. Atatürkçü / CHP yanlısı darbeci generallerin tesettüre ve çarşafa hayır kampanyasını yazan bu haberler Kemalist Cumhuriyetin yüz kızartıcı faaliyetlerinden biridir.

KADINI MODERN KIYAFETE SOKMAK “MİLLÎ BİR VAZİFE VE BORÇ” MUŞ!

Batılı kâfir devletlerin yapması gereken zulmü 1937’de Atatürkçü Altı Ok Cumhuriyeti, Türkiye’nin bütün il ve ilçelerine gönderdiği şu pespâye tamimle yapmıştır: 

“Medeni vasıflarla donatılmış bir milletin kadınlarında görülmesi asla yakışık almayan peçe ve çarşaflara ötede beride ara sıra rastlanılmaktadır (…) Türk medenî rejimi ise asla bu gibi çirkin ve alelacayip kıyafetlere taraftar değildir. Her vatandaş sunu iyice bilmelidir ki İnkılâba, rejime uymayanlar gericiliğe eğilimli bu çirkin arzu ve eğilim ile sakatlanmış kabul edileceklerdir. Medenî haklarını çok iyi kullanan erkeklerin eşlerinin, medenî hakkını da teslim etmeleri ve ona uymaya mecbur etmeleri kendileri için Milli ve kanuni bir vazife ve borçtur.”

1924’te mekteplere gönderilen tamimle kadın öğretmenlerin başları kapalı ve yüzleri örtülü şekilde derslere giremeyeceklerdir. 1926’da peçenin bütün Türkiye’de kaldırıldığı valiliklere bildirilir. Dahası var, zorba Cumhuriyetin emirlerine göre belediyeler de bu kararın yerine getirilmesine, modern kıyafetin yayılmasına yardımcı olacak ve köylerde muhtarlar jandarma eşliğinde kapı kapı dolaşarak evlere bildireceklerdir. Öyle ki, devlet memuru olan herkes peçenin yasaklandığını ve çağdışı olduğunu anlatacak ve modern kadın kıyafetinin yayılmasına “öncülük” edeceklerdir.

KADINLAR BAŞÖRTÜSÜNÜ ATIP ŞAPKA GİYMELİYMİŞ!

Cumhuriyetin zorbaca yaptığı modern kadın kıyafeti inkılâbı Avrupa’dan taklit edildiği şekliyle tatbikata konulmuştu ama Kemalist kadroya göre bu yetmezdi. Kadınlar açık başlarına fötr ve melon şapka da giymeliydi. Erkekler şapka giyerken kadınlar da onlardan geri kalmamalıydı.

1928 Cumhuriyet töreninde Cumhuriyet şeflerinin yandaşı laik kadınlar, “Erkeklerimiz başlarına şapka giydiler ve bunun faydasını çok kısa bir zamanda anladılar. Ümit ediliyor ki bundan sonra kadınlarımız da bu ihtiyacı hissetsin” şeklinde nutuk çekerler.

Avrupa tarzı kadın şapkalarının yayılması için atölye ve moda evleri Cumhuriyet devletinin resmî yardımlarıyla açılmaya başlar ve kurslar açılır. Halkevleri ve Türk Ocakları gibi kuruluşlar bu kursları destekler.

CUMHURİYET DEVLETİ MODERN KADIN KIYAFETİ REKLÂMI YAPARSA…

Cumhuriyetin modern kadın kıyafeti reklâmları gazete ve dergiler vasıtasıyla veriliyordu. Yazlık ve kışlık olarak mevsime göre sabah ve akşam giyilecek modern kıyafetlerin yanında, spor, kokteyl, balo, deniz ve dekolte salon kıyafetleri bunlardan birkaçıdır.

Bütün bunlardan sonra Cumhuriyetin “kazanımlarını” Müslüman millet hüviyetine uygun kazanç sayanlar çıkmaya devam edecek midir? Veya Atatürkçü inkılâp ve kanunların hâlâ yürürlükte olduğu Cumhuriyetin millet hüviyetine uygun bir Cumhuriyet olduğunu iddia eden laik Türkçü, ulusalcı ve Atatürkçü milliyetçiler gibi düşünen ahmaklar olacak mıdır?

------------------------------------

KÜLTÜR FÜTÜHATINA ÇIKAN DOSTLAR DÖNDÜLER…

Ey azizan!

Bu fakir mazlum ve garip bir şehir münzevisi olduğu içindir ki pek hâtırası ve seyahatı olmaz. Gidip gelen dostlarının yollarını gözler hep. Onları diline bakar, fikir ve gönül bohçalarında ne getirirler diye Fikir Dükkânının kapısında bekler. İşte böyle hasrettir ki duyduğum, bu kez “Milletlerarası Şanlıurfa Şehir Yazarları Kongresi” sinin ve Türkiye Yazarlar Birliği Şubeler Toplantısı” nın yapıldığı Halil İbrahim a.s.’ın memleketi Şanlıurfa’ya giden Türkiye Yazarlar Birliği Şehr-i Maraş Şubesi Başkanı öğretim görevlisi İsmail Göktürk ve Başkan yardımcısı şair dostum Hasan Ejderha’nın böyle bir kültür fütuhatına çıkıp döndüklerini haber aldım.

Görelim, Cuma Kapısı’nda dostlarına gönül ve fikir dilinden neler anlatacaklar? Gönül bohçalarında neler getirmişlerdir?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
5 Yorum
Ahmet Doğan İlbey Arşivi