Ahmed Gürkan

Ahmed Gürkan

Bize Bir Mürşid Mi Gerek Ne?

Bize Bir Mürşid Mi Gerek Ne?

Her muzaffer Hakan’ın muhakkak bir “manevî Sultan”ı vardır. Bu husus Türk İslâm tarihinin değişmez akidesidir.

Zafer Cenab-ı Hakk’tandır. Allah lâyık olana fetih ihsan eder, lâyık olanı muzaffer kılar. Cenab-ı Allah’ın nusratı evvela Peygamberlerin, sonra onların vârisleri olan “Evliyaullah”ın, “Mürşid-i Kâmil”lerin ve bu mübareklere bende olan kudsîlerin üzerinedir.

“Padişah-ı âlem olmak bir kuru kavga imiş,

Bir veliye bende olmak cümleden a’lâ imiş.”

Yavuz Sultan Selim Hân Hazretleri

Ancak ve sadece bir hakikî veliye, ihlasiyle, ilmiyle, irfaniyle, gayretiyle… bende olanlar Aziz Allah’ın nusratını mıknatıs gibi celbeder, kendine çekebilir.

"Enbiyâ vü evliyâya istinâdım var benim,

Lütf-u Hak'tandır hemen ümmîd-i feth u nusretim."

Fatih Sultan Mehmed Hân Hazretleri

Nusrat-ı İlâhi içn bütün bu saydığımız hususların kemaliyle olması ne elzem… Bize bir Mürşid mi gerek ne?

MÜRŞİD İMPARATORLUĞA AÇILAN KAPI MI NE?

Kayı Aşireti ile beraber Türkistan’dan Anadolu’ya gelen Ertuğrul Gazi oğlu kara yağız Osman Bey Gaziye nasihatinde şöyle seslenmektedir:

“Bak oğul!

Beni kır, Şeyh Edebâli’yi kırma!

O bizim boyumuzun ışığıdır.

Terazisi dirhem şaşmaz!

Bana karşı gel, ona karşı gelme!

Bana karşı gelirsen üzülür incinirim,

Ona karşı gelirsen gözlerim sana bakmaz olur!

Sözümüz Şeyh Hazretleri için değil senceğiz içindir!

Bu dediklerimi vasiyetim say!..”

 

Osman Bey Gazi vasiyete uyarak Mürşidi Şeyh Edebâli Hazretlerine sığındı. Bu sığınma ile yaklaşık 6,5 asırlık ömrünün “altın üç asrı”nda en kudretli devlet olarak hüküm süren Osmanlı Devleti’nin temelini o mübarek Edebâli Dergâhı’nda attı.

O tasavvufî temel üzerinden dünya tarihinin görebileceği en cihanşümul ülke yükseldi.

Mürşidi Edebâli Hazretlerine tâbi olan Osman Bey Gazi için o dergâh imparatorluğa açılan bir kapı oldu. Mürşid imparatorluğa açılan kapı mı ne?

GENÇLER BU BAYRAĞI TANI!

O dergâhta Şeyh Edebâli Hazretlerine ittiba eden Osman Bey Gazi’ye “i’lâ-yı kelimatullah sancağı” verildi. Osman Bey gazi Mürşidinin sözüne uydu ve beyliğindeki bütün dergâhları dolaşarak Mürşidlerden yetişmiş dervişlerini asker olarak vermelerini talep etti. Osmanlı ordusunun teşekkülü bu erenler vasıtası ile oldu.

Nefsin tezkiyesi/temizlenmesi için “Büyük Cihad” olarak adlandırılan “Nefisle Cihad”ı o mübarek dergâhlarda, hankâhlarda, tekkelerde, o kudsî Mürşidlerin elinde en güzeliyle icra eden Erenler, küffar ile yapılan “Küçük Cihad”ı da en lâyıkiyle gerçekleştirerek Gazilik-Şehitlik pâyelerine nail oldular.

Osman Bey Gazi ve silah arkadaşları olan Mihal Gazilerin, Evrenos Beylerin, Akça Kocaların, Konur Alplerin, Kara Mürsellerin ve daha nice Alp Erenlerin ellerinde o “i’lâ-yı kelimatullah bayrağı” serhad boylarındaki cenklerde, akınlarda “Allahu Ekber” tekbirini tasdik edercesine dalgalandı.

Bin küsur senedir hüküm süren kokuşmuş putperest Doğu Roma İmparatorluğu’nun topraklarında artık Osman Bey ve genç Gazi Dervişlerin ellerindeki “i’lâ-yı kelimatullah bayrağı” dalgalanmaya başlamıştı.

Bu sancak küfrün ana merkezi olan Konstantiniyye burçlarında bir buçuk asır sonra dalgalanacak ve Ertuğrul-Osman nesli Genç Kumandan II. Mehmed Hân ile Edebâli yolunun yolcusu Mürşidi Ak Şemseddin Hazretleri fethin zahirî ve manevî fâtihleri olarak Şanlı Peygamberimizin (aleyhisselâm) tebşirine mazhar olacaklardı.

“Mekke’nin Fethi”nin Hicrî 857, Miladî 1453’deki izdüşümü olan İstanbul’un fethinde, Şanlı Peygamberimizin yerini O’nu temsilen Ak Şemseddin - Fâtih muhteşem ikilisi almış ve Mekke’nin Fethi’nde İslâm ordusunun sancaktarı olan Hazret-i Ali (keremallahu vecheh) Efendimizin yerini ise gaza ve cihad aşkı ile yanıp tutuşan Ulubatlı Hasan alarak o kutlu sancağı Konstantiniyye burçlarına dikmişti.

Konstantiniyye burçlarında dalgalanan “üç hilâl”li bayrak “çağ kapanıp çağ açıldığını” bütün bir âleme ilân ediyordu. Gençler bu bayrağı tanı!

BOYASI ŞEHİTLER KANI!..

Nice kan dökülmüştü o bayrağın uğruna… Nice yiğitler can vermişti.

 

Mü’minlerin sayısı bir elin parmaklarını geçmezken iman edenlerin ilklerinden olan Hazret-i Sümeyye (radiyallahu anha) anamız azılı küfür yobazı Ebu Cehil’in işkencesine dayanamayarak şehadet şerbetini içiyor ve İslâm’ın ilk şehidi olarak Cennet’ül âlâda yerini hazırlıyordu. Hazret-i Sümeyye Anamızdan sonra kocası Hazret-i Yasir (radiyallahu anh) de işkencede şehid düşüyor ve İslâm’ın ilk erkek şehidi olarak tarihte yerini alıyordu.

Karı- Koca mübarek Sahabilerin bu şehadetleri onlar için ne büyük bir saadet, ne büyük lütf-u ilahi idi. İlk şehitlerin ardını Sahabeden (radiyallahu anhüm), tabiinden (rahmetullahi aleyhim ecmain) sayısız şehitler takip etti.

Sahabeden sonra muhterem ecdadımız Haçlı seferlerine karşı göğsünü siper edip Anadolu’da, Balkanlarda, Kafkaslarda, Avrupa’nın ortalarında, Kıpçak Bozkırlarında ve daha nice uzak yakın topraklarda küffarla cenk ederek şehit düştü. Milyonlarca şehidin al kanı al bayrağa rengini verdi.

O öyle bir bayraktı ki üzerindeki “Hilâl” “Allah”ı, “Yıldız” ise “Şanlı Peygamberimiz”i (aleyhisselâm) remz ediyordu. Bayrağımızdaki “Hilâl” ile “Yıldız”ın konumu sanki Resûl-i Zîşan aleyhisselatu vesselam Efendimizin “Mirâc-ı Güzin”inde “sidret’ül münteha”yı aşarak “Ya Muhammed gel berû” hitabına mazhar olup Cenab-ı Rabbül âlemin ile bizim idraklerimizin ötesinde bir araya gelişinin ifadesi gibiydi.  

İşte bu kutlu sancak derin manasiyle ne makbul ne hikmetli bir bayrak…  Mübarek boyası şehitler kanı olan bir bayrak…

“Bize bir Mürşid mi gerek ne?

Mürşid imparatorluğa açılan kapı mı ne?

Gençler bu bayrağı tanı!

Boyası şehitler kanı!”

Bu mısraların sahibi irşad ehli bir “Manevî Sultan” olan Mutasavvıf İsmet Akçal’a ve bütün Mürşid-i Kâmillere, onların münkir ile, nefis ve küffar ile cihad eden tâbilerine, şüheda akıncı ceddimize ve en başta bütün bu güzellikleri yaşamamıza vesile olan Fahr-i Kâinat Aleyhisselatu Vesselam Efendimize selâm olsun.

Cenab-ı Allah onların mübarek izi üzere gidebilmeyi nasip etsin, yeni fetihlere Müslüman Türk milletinin evlatlarını müyesser kılsın. Miraç Kandilinizi şimdiden bu dualarla tebrik ederim.

Hakk’ın bu velî kullarının ruh-u şerifleri için el-Fâtiha…

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Ahmed Gürkan Arşivi