Cemal Nar

Cemal Nar

Asıl Marifet Nedir?

Asıl Marifet Nedir?

Hz. Peygamber Efendimiz (sav) bir kudsî hadiste Allah Teala’nın şöyle buyurduğunu söyler:

“Kim benim bir velime düşmanlık ederse, ben ona mutlaka savaş açarım. Kulum, üzerine farz kıldığım şeylerden daha iyi bir yolla bana yaklaşamaz. Kulum nafilelerle de yaklaşmaya devam eder, nihayet ben onu severim. Onu sevince de işiten kulağı, gören gözü, tutan eli ve yürüyen ayağı olurum; benden bir şey isterse veririm, bana sığınırsa onu korurum…” (Buhari, rikak, 38)

“Veliye düşman olmak” bu kadar korkunç bir şey ise, haliyle bu kişinin kim olduğu öncelikle merak konusudur.
“Veli”, yakın, dost, idareci demektir. çoğulu “evliya”dır. Buna göre “evliyaulah”, Allah’ın yakınları, dostları demektir.
Bir Müslüman gerçekten “Allah’a teslim olmak” ile, yani iman ve ibadeti ile, ahlakını güzelleştirmek ile veli olmuş demektir. Demek ki hakiki Müslümanlar birer veli, yani allah dostudurlar.

Tasavvuf ilmi bunu biraz daha özelleştirmiştir. Ona göre, iman, ibadet, güzel ahlak, çokça ibadet, zikir ve Kur’an okumak, helal lokma yemek, seherlerde Allah Teâlâ’nın rızası için ezkar ve evrad ile meşgul olmak, böylece içi dışı nurlandırmak ile Allah’a manen yakınlaşmış, O’nun sevgisini kazanmış ve ilâhî mârifete ulaşmış, manevi mertebelere vasıl olmuş ulu kişilere veli denir. Kur’an’da “Dikkat edin Allah’ın velileri için korku ve hüzün söz konusu değildir” buyrulur (Yunus, 62).

Tasavvuf karşıtı olanlar bu anlamı kabul etmezler. Onlara göre yukarıda da denildiği gibi, asgari vazifelerini yerine getiren her Müslüman velidir. Ama halk böyle düşünmez. Onlara göre veli, keramet sahibi olsun olmasın ulu kişilerdir ve onlara saygı dinin emridir.

İşte bu kudsî hadis, bu gibi ulu kişileri kasdeder ve onlara saygısızlık Müslümana asla yakışmaz. Biz de şunu ilave edelim; bir kimse onların görüşlerini ve gidişlerini benimsemeyebilir, ama bunu düşmanlığa dönüştürmek asla doğru değildir.

Tasavvuf konusu olduğunda adeta bütün nezaketi unutup olanca hakareti din adına yapanlar, “acaba yanılıyor muyuz? Acaba söz konusu hadiste olduğu gibi, Allah katında ona düşman olmanın vebalinin taşır mıyız?” diye düşünmeleri gerekmez mi? Çünkü ifade çok ağır: “Kim benim bir velime düşmanlık ederse, ben ona mutlaka savaş açarım.”

O yüzden, iki kelime ilim ile ahkam kesen, okuma ve araştırması tek taraflı ve kıt insanlar, tasavvufa düşmanlık yapacaklarına “acaba tasavvuf nedir?” diye bir kere daha düşünmeli ve koca ilim dalını biraz daha okumalıdırlar.
“Efendim, Asr-ı Saadette tasavvuf var mıydı?” diyene “ya fıkıh ve usulü var mıydı?” deseniz ne der acaba?

Bize göre tasavvuf şeriatı ihlas ile yaşamak ve ahlakı güzelleştirmektir. Burada şeriat zahir, ihlas ise batındır. Bu ikisinden tamlık zuhur eder.

“Efendim, neden hakiki müslümanlık demiyoruz da tasavvuf diyoruz?” gibi bir itiraz her zaman gelir. Ama ne gerek var? Sen de öyle de! İsimler müsemmayı göstermek içindir, üzerinde kavga çıkarmak için değil.

Gerçi farzlar Allah Tealaya en sevimli ve değerli ibadetlerdir, ama yine hadiste beyan edildiği gibi kul Allah Tealaya nafilelerle yaklaşır. Yani farzlara ilâveten nâfilelerle Allah’a yaklaşma ameliyesidir. Malum olduğu üzere nafile demek, farz ibadetlerin dışında fazladan yapılan ibadet amaçlı her türlü hareket demektir; namaz, oruç, dua, zikir ve benzeri faaliyetler buna girer. Bunun bir zararı var mıdır?

Bu soruya “ben Allah Teâlâ’nın benden istediğini yapar, gerisine karışmam” diyerek bunca nafileleri işlevsiz bırakmak, hangi Müslüman mantığıdır? Bunu tasdik etmek mümkün müdür?

Hele de Yüce Allah ona: “Nihayet ben onu severim…” buyurduktan sonra?

Denemesi bedava; nafile ibadet çeşitleri insanın ahlakını ve manevi mertebesini geliştirir ve yüceltir. O zaman kişi hep güzellikleri işitir ve görür. Yani artık tecelli eden her şey onun için güzel görünmeye başlar.

İşte o zaman yaptığı her işte Allah’ın rızasına uygun olan insanın bundan aldığı haz ve feyzi tarif etmek mümkün müdür?

Tasavvufa ve ona davet edenlere çatmak marifet değildir. Asıl marifet, asıl önemli olan, tasavvufu çok ciddi araştırmaktır.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Cemal Nar Arşivi