Lütfü Şehsuvaroğlu

Lütfü Şehsuvaroğlu

Toprağı Fazla Terk Ediyoruz HADNAŞİNASLIK

Toprağı Fazla Terk Ediyoruz HADNAŞİNASLIK

Toprağı fazla terk ediyoruz         üzerindekilerle”            Sezai Karakoç’un mısralarından biri bu, hatırladığım kadarıyla. Daha doğrusu dilime pelesenk olmuş.

Sıklıkla şehirlerimizi en azından görüntü kirliliğine duçar eden gökleri delen yapıların, üstelik de etrafında yukarıya doğru artan yoğunluğun günahını en azından etrafında yeşil alan bırakarak telafi etmeksizin korkunç bir hadnaşinaslıkla yükselmesi karşısında söylediğim bir cümle bu.

Sığındığım bir edebiyat.

Toprağı terk ettik acımasızca, evet!

Fakat sadece topraktan uzaklaşmadık, gökdelenlerimizle. İçimizdeki değerlerin hepsinden kaçtık.

Kopartıman

Rantiye mantiye, anladık da bu kadar da olmaz ki!

Ben gerçekte yüksek binalara bir ön yargıyla bakarım. Tam bir medeniyetsizliktir.

Fakat şehirlerin kaçınılmaz yoğunluğu, cazibesi, göçler ve planlanamayan istikbal yüzünden elbette bizde ve bütün dünyada yukarıya doğru bir yoğunlaşma yaşandı. 

New-York’taki gökdelenler en önde gideni…

Fakat hemen yanı başında Nationalpark var ve kimsenin orayı da şantiye haline getirmeye cüret bile etmesi, aklından bile geçirmesi mümkün değil.

Bizde de bir ölçüye kadar fikrimi değiştirip, ön yargımı tazeleyip belli mıntıkalarda yukarıya doğru yoğunlaşmayı mazur gösterebilirim.

Ve fakaaattt!...

Ayıp be kardeşim…

Gökdelen yapıyorsun, yaptırıyorsun; müteahhitten ne tırtıkladığın, ne kadar tırtıkladığın kamuoyunun malumu ya da değil de…

Utanmıyor musun?

Bir gün biri çıkar “bu saçmalık da ne böyle” demez mi?

Nasıl imar veriyorsun, nasıl ruhsatlandırıyorsun, nasıl kıyıyorsun insanlığa yahu?

Bir adım ötede apartman duruyor öylece…

Hemen yanı başından yol geçiyor bir de…

Şimdi o gökdelen yıkıldığında yola düşmeyecek mi? Yanındaki apartmanın üzerine yıkılırsa?..

Bir gökdelen yapıyorsun, yaptırıyorsun madem; etrafını boş bırak. 

Yıkılacaksa kendine versin zararı…

Günah değil mi?

Sen nasıl Müslümansın? Allah haddi aşanları sevmez, bilmiyor musun?

Çağdaş İslâm Mimarisinin Özeti: VİNÇ

Gelelim dünyanın en fazla         haddi aşanlarına…            Mekke’dekilere…

Vinç yıkıldı ve Hacı adayları öldü.

Cinayetin daniskası…

Hac mevsiminde inşaatı sürdürmek zaten başlı başına cinayet.

Görüntü kirliliği…

Hacıların huşu içinde ibadet etmelerine mâni…

Son dönem IŞİD’i, DAEŞ’i, DEAŞ’ı, DAİŞ’i çıkaran İslam toplumlarındaki sosyal psikoloji, siyaset alanları ve fikir tembelliği üzerine ahkâm kesenler bol…

Şehirler terör yaratıcı imara, mimariye ulaşmışsa yapacak ne var?

Şehir ve insan bir bütünün parçalarıdır.

Şehir yaşayan bir estetik olmak icap eder.

Şimdi ne şehirlerimiz…

Kendisi bizzat terör…

Tedhiş, şiddet, korku, kötülük, yalan, riya, hırsızlık, pusu, haksızlık, iftira, zina, bina demek değil mi?

Son dönem İslam mimarisine bakınız.

Tek kelimeyle özetlenebilir.

Mekke’deki ‘VİNÇ…’

Adnan Zeki Hoca’ya Minnettarız, zira kapitalizm ile İslâm’ın keskin zıtlığını hatırlattı bize…

JAPON MÜHENDİSİN TIRNAĞI OLAMAMAK

Son zamanlarda din adamlarından duyduğum en güzel sözü Kırklareli Müftü Yardımcısı Adnan Zeki Bıyık’tan duydum.

Vahdet’te yayınlandı sözleri…

Suudi rantiyecilere “Japon mühendisin tırnağı dahi olamazsınız” dedi.

Biliyorsunuz Boğaz’daki köprü inşaatında hatasını affetmeyip intihar etmişti Japon mühendis.

Kimse de ölmemiş, kimsenin de burnu kanamamıştı. Ben o vakitler konuyu köşemde irdelemiştim. Yüksek ahlâkına, görev bilincine değinmiştim.

Elbette intihar çözüm değildir, ama hiç olmazsa nedamet getirmek, istifa etmek, günahının bağışlanmasını dilemek yani tövbe etmek ve bir daha işlememeye azmetmek çözüm olabilir mesela…

Ama bizimkilerin bunların kıyısına bile yaklaşmadıklarını görürsünüz.

Biriktirmek, kazanmak, daha çok kazanmak ve insanların ve çevrenin ölümü pahasına hırsına gem vuramamak sapkınlığı karşısında yapabildiği; bu sapkınlıkların hepsinin dinde yeri olabileceğine dair iyimserliğe kapılmaktan başka bir şey değildir, bizimkilerin…

Ne demiş bakın Bıyık Hoca:

“Madem Kâbe ve çevresini genişletecektin neden Harem’in başta Zemzem Tower denilen ucube ve riya gökdeleni olmak üzere iğrenç taş binalarla nefes alamaz hale getirdiniz? Neden her tarafı kapitalizmin bir numaralı sembolü olan Hilton vb. garabet abidesi yığıntılarınızla Kâbe’yi ve Ravza-yi Mutahhara’yı itibarsızlaştırmaya çalışıyorsunuz?

Yoksa kendiniz gibi para babası zorbalara Kâbe manzaralı ya da yeşil kubbe manzaralı otel imkânı sunmak için mi?

Osmanlı’ya ait eserleri hurafe, bid’at ve bir takım Vehhabi taassubuyla yok eden Suud baronları, aynı yerlere kapitalist küffarın simgesi olan Hilton, Sheraton gibi binaları dikmeyi hurafe olarak görmediler.

Normaldir, çünkü bunların efendileri kasalarındaki dolarların da sahibi olan Amerikalılar. Bindiğiniz arabaların alayı Japon, Çin, Kore malı; kalkmışsınız yalandan ‘Hıristiyanlar, Yahudiler, putperestler giremez’ diye propaganda yapıyorsunuz. Utanın be utanın!

Öldürdüğünüz hacılarımızın ailelerine tazminat vereceksiniz, bedel ödeyeceksiniz. Sorumlular derhal istifa edecek.

Harakiri yapan mühendisin erdemini gösterecek o şuur da sizde yok, bunu biliyoruz. Bari derhal istifa edin ve kapitalizme feda ettiğiniz hacıların ülkelerinden özür dileyin de o Japon mühendisin tırnağı kadar olabilmek için çaba göstermiş olun. Azıcık vicdanınız ve de İslâm ahlâkınız varsa bunu yapın!”

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum
Lütfü Şehsuvaroğlu Arşivi