Cemal Nar

Cemal Nar

Hangi Parti Batılılaşmaya Karşı? 3

Hangi Parti Batılılaşmaya Karşı? 3

Demiştik ki, “Bizdeki çağdaşlaşma görüldüğü gibi işin özünden habersiz kabukla uğraşmak olmuş, elbise değiştirmek, kıravat takmak, şapka ve pantolan giymek, içki içip dans etmek şeklinde anlaşılmıştır.

Sadece bu kadar mı?

Hayır. Beynimiz Batıya mahkum edilmiştir.

Nasıl mı?”

Şimdi kısaca bu konuya değinelim isterseniz. Beynimizi Batıya mahkum olmadan kurtaramazsak, bedenlerimizi ve ülkemizi nasıl kurtaracağız? Özgürlüğün ilk şartı, kendi dinimize, benliğimize, kişiliğimize, şahsiyetimize, hüviyetimize… dönmektir.

Bunu sağlayacak parti oyumuzu hak eder. Gerisi vaziyeti kurtarmaktır, o kadar. Rahmetli Erbakan’ın dediği gibi, “kerhen desteklemek” yani. Yani zaruret, yani ehveni şerreyn, yani daha büyük zarardan kurtulmak için…

Osmanlı iradesini Batıya kaptırınca, geçen yazılarımızda anlattıklarımız olmaya başladı. Fakat hiç şüphesiz sadece bunlarla yetinilmemiş, eğitim ve öğretim alanında da Avrupai tarzda bazı okullar açılmış, askeri ve sivil mekteplere yer verilmiştir. 

Bu okulların yalnız fizik yönleri değil, düşünce ve metafizik yönleri de Avrupai yapılmak istenmiştir. Çünkü toplumsal sorunların ele alınış biçiminde, siyasal tartışmalarda Batılı öğretiler geçerli oldu. Hatta düşünürler bile ancak bir batılıyı taklit ederek düşünüyor, Batı düşüncesini yerli damgasıyla ülkesine taşıyordu. 

Oysa insanın iradeli davranışlarına şekil veren dinidir, manevî ve ahlakî değerleridir. Şu halde bilim ve teknolojide Batıyı taklid ederek ona uymak olabilir, idare, hukuk, iktisat, eğitim, terbiye gibi sosyal müesseselerde ve beşerî davranışlarda din ve ahlaka bağlı kalmak, onlardan oluşan örf ve adetlere sahip çıkmak esastır. 

Değilse bu dinden dönmek, dini teretmek olur. Bu bir küfürdür ve fıkıhta adı “riddet” ve “irtidat”tır. Bunu yapana da “mürted” denir. İleride bunun hukukî boyutlarından az da olsa bahsedeceğiz.

İnsan hem maddî ve hem de manevî yönü olan bir varlıktır. İnsanın maddî ihtiyaçları, kendisinin dışında var olan mal ve eşya ile giderilir. Bu maddi bakımdan inansın inanması veya inanmaması, herhangi bir dine mensup olması veya olmaması önemli değildir. İnsan insandır, temel ihtiyaçlarını karşılamada aralarında pek fark yoktur. Bir ekmekle Müslümanın da karnı doyar, kafirin de. 

Bu açıdan maddi ilimler tüm insanlığın müşterek malıdır. Dünyanın neresinde olursa olsun ve hangi dine mensup olursa olsun ya da dinsiz olsun insanların birbirlerinden bilim ve teknoloji transfer etmelerinde hiçbir sakınca yoktur. “İlim ve hikmet mü’minin yitiğidir; nerde bulursa alır.”

Ancak batının yüksek teknolojisi karşısında ilk olarak yenilgiye uğrayan Osmanlının bu yenilgiyi telafi için giyim kuşam, kılık ve kıyafet, sakal ve bıyık gibi beşerî şeylerle uğraşacakları yerde bilimin künhünü anlasalar da aktarsalardı, sanayiyi bütün altyapısı ve bilgisiyle öğrenseler de getirselerdi ve yüksek teknolojiyi makinasıyla birlikte transfer etselerdi hiç şüphesiz gerekeni yapmış olurlardı. Ama o günden bu güne bu iş hâlâ tam olmuş değildir. 

Maalesef yıllardır “çağdaşlık” ve “modernite” adına memur olan kadınların başlarını örtemeyecekleri, öğrencilerin türban takıp takamayacakları hususundaki tartışmaların darbelere, parti kapatıp hükümet devirmelere, işten atmalara, hatta hürriyeti tahdit gibi ağır ve çirkin cezalara konu olduklarını yaşayıp görmedik mi? Daha nice saçma sapan uygulamalar hâlâ bu Batılılaşma, modernleşme, çağdaşlaşma gibi kavramlar bahane edilerek sürüp gitmektedir.

İnsanın davranışlarını yönlendiren dinî, ahlâkî kurallardır. İnsan, din ile bilimin kesiştiği noktadan geçen düzlemde yaşayan bir varlıktır. İslâm âlemi ve hatta bütün dünya bu kaybolmuş dengeyi aramaktadır. 

İslam ile ilim dengesini iyi kuran toplumlar gelecek medeniyetin kurucuları olacaklardır. Davası bu olmayan davetlere karnımız toktur. 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Cemal Nar Arşivi