Ahmet Kekeç

Ahmet Kekeç

Koray Çalışkan’lar için Paris saldırısı dersleri

Koray Çalışkan’lar için Paris saldırısı dersleri

Terörün dini, ırkı, mezhebi olmaz... “İki kere iki dört eder” basitliğindeki bir gerçektir bu. Nasıl ki “Hıristiyan terörü”, “Yahudi terörü”, “Mecusi terörü”, “Şaman terörü” demiyorsak, “İslam terörü” de dememeliyiz... Bühtandır! 

Efendim, İslam’ın bir yorumu...

Bırak İslam’ın bir yorumunu... Milyonlarca insanın ölümüne yol açan iki büyük “cihan savaşı”nı Hıristiyanlar çıkardı, “Hıristiyanlığın bir yorumu” diye kafa ütülemediniz. Her şey bir “yorum”un sonucudur zaten. Sert Selefi tavır da bir yorumdur ama bunun kabahatlisi İslam değil, onu o şekilde yorumlayanlardır. (Aptallar için özel not: Böyle bir yorumun ortaya çıkmasıyla, “dinin siyasallaşması” arasında bir irtibat kurulamaz. Sadece, yorumun kendisi “siyasal bir tavır” olabilir.)

Paris saldırısının altında Batılı istihbarat örgütlerinin katkısı aramak ve bulmak sonucu değiştirmez.

Bir IŞİD saldırısıdır bu. Bir diğer ifadeyle, DAEŞ saldırısı...

DAEŞ, “Bu benim işimdir” diye açıkça üstlendi zaten.

Dünyanın her bölgesini “savaş alanı” ilan eden, terör örgütünü de aşan bir yapıyla karşı karşıyayız... Bu yapının nereden ve nasıl neşet eteğini anlamak entelektüel bir vazifedir.

Dün Suruç’u, Ankara’yı, Paris’i patlattılar... Yarın Moskova’ya, Londra’ya, Brüksel’e, Roma’ya, şuraya buraya yönelecekler. Ciddiye almak lazım...

DAEŞ’in insan kaynağı bize bir şeyler anlatmalı... Dünyanın dört bir yanından adam toplayıp savaştırıyorlar. “Bu adamlar neden bu kadar vahşi?” sorusuyla birlikte, “Bu adamları dünyayı patlatacak noktaya getiren öfkenin bir sebebi olabilir mi?” sorusunu sormalıyız. Bu da entelektüel bir vazifedir.

Paris saldırısından sonra (onların ifadesiyle) kimse “sevindirik” olmadı. Gazze’de, Musul’da, Tikrit’te insanlar sokaklara dökülmedi, saldırıyı kutlamadı. Yalan yazmayın... Konuyla alakası bulunmayan görselleri kullanıp halkın algısıyla oynamayın.

Hasan Cemal, DAEŞ’in bir “sonuç” olduğunu düşünüyor... Suriye politikalarımızın bir sonucuymuş. Obsesif kompulsif ağabeyimiz aynı zamanda safmış... “Cahil” demek istemediğim için “saf” diyorum. DAEŞ bir sonuçtur ama Hasan Cemal’in zannettiği “şey”in sonucu değildir... “Irak Gezisi”nin sonucudur.

Irak Gezisi de nerden mi çıktı?

Koray Çalışkan’lar (ve onun yetiştirdiği öğrenciler) kolay anlayabilsin diye bu benzetmeyi yaptım. Siz bunu “kalkışma” diye de okuyabilirsiniz.

Şöyle ki: Amerikan işgalinden sonra Irak üçe bölündü: Sünni Kürt bölgesi, Şii bölgesi ve Sünni Arap bölgesi olmak üzere... Şiiler ve Sünni Kürtler temsil imkânı buldular ama Sünni Araplar yönetimden dışlandı... İran’ın Basra üzerindeki nüfuzu ve eski Başbakan Maliki’nin yönetim anlayışı da bu süreci hızlandırdı. Kendilerini dışlanmış hisseden (birçoğu Saddam yanlısı olan) Sünni Arapların isyanı(kalkışması) bugünkü DAEŞ devletini ortaya çıkardı. Daha doğrusu, Batılı istihbarat örgütlerinin katkısıyla semiren ve bir “kurgu” olan DAEŞ, kendisini bu isyana (bu sosyolojiye) monte etti. Saddam yanlılarının ve bölgedeki aşiretlerin desteğini aldı.

Son zamanlarda, “Sınırımızda bir Afganistan oluştu” türünden Beyaz Türk analizleri okuyoruz. Üzülmüyoruz... Acıyoruz... Bu zırcahil taifesi, hâlâ “dış politika uzmanı” muamelesi görüyor bu ülkede ve görüşlerine başvuruluyor.

Kuzey Irak petrollerinin Türkiye üzerinden sevkini öngören ikili anlaşmanın aynı anda Irak merkezi hükümetinin, Suriye’nin, müttefikimiz Amerika’nın ve DAEŞ’in tepkisini çektiğini hatırlayalım.

Türkiye Cumhuriyeti devletinin DAEŞ’e yardım ettiği, para ve silah gönderdiği tezviratının sadece bir “tezvirat” olduğunu metodoloji bilen Koray Çalışkan herhalde anlamıştır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ahmet Kekeç Arşivi