Dağlıca'dan mektup var

Dağlıca'dan mektup var

Dün bir komutandan mektup aldım. İsmi ve rütbesi bizde saklıdır. Mektupta, Dağlıca baskınının tüm ayrıntılarını anlatmış. Ayrıca komuta kademesindeki zaaflarla ilgili çok önemli iddialara yer veriyor.

Bu iddialar arasında; PKK’ya içeriden bilgi sızdıran köstebeklerden silah odasının kapısında nöbet tutan erin etkisizleştirilmesine, askeri birlikler arasındaki irtibatsızlıktan nöbet yerlerindeki ihmallere kadar bir dizi önemli ayrıntı var.

Konu yargıya intikal ettiği için bu mevzuu burada noktalayacağım.

Ancak, komutanın neden böyle bir mektup yazmaya ihtiyaç duyduğunu anlatırken yazdığı şu cümlenin altını çizmek istiyorum: ‘Kuvvet Komutanımız Orgeneral İlker Başbuğ’un konuyla ilgili basın açıklamalarının tarafımıza imza karşılığı tebliğ edilerek bu olay hakkında konuşulmaması konusunda emir verilmesi, beni derinden yaralamış ve bu mektubu kaleme almama neden olmuştur.’

Ve komutan soruyor: ‘Biz de insanız ve hata yapabiliriz. Hatalarını görüp itiraf etmek, onlarla yüzleşmek istemeyenlerin hatalarını telafi etmeleri düşünülemez. Telafi edilmeyen hatanın, kusur ve ihmalin ortaya çıkardığı zarar ve can kaybının hesabını vermeyenlerin aynı hatayı tekrarlamamalarını kim garanti edebilir?’

İki sayfalık mektupta son söz medyaya: ‘Milletçe canımızı acıtan ve onca ailenin evladını koparan bu olayla ilgili gerekenlerin yapılmasını özgür ve tarafsız olan sizler, hiç olmazsa takip ediniz ve sahipsiz bırakmayınız.’

Yerinde tespitler. Hukuk devleti, hatalarıyla yüzleşmekten asla korkmaz. Bilir ki, korkular, yüzleşerek aşılır.


O imamı neden yazmadım?


MHP Genel Merkezi’nde imam olarak çalışırken ‘Cuma namazına üç kere üst üste gelmeyenin eli bile sıkılmaz’ dediği için Devlet Bahçeli tarafından işten atıldığı iddia edilen Mehmet Demirdelen’i tanımam ama hakkında bilgi sahibiyim.

Bu iddia, 22 Temmuz seçimlerinden önce, bize de ulaştı. Bir ortak arkadaşımız, ‘Yayınlarsanız Mehmet Demirdelen MHP’de yaşadıklarını anlatacak. Telefonunu vereyim, arayın konuşun’ dedi.

O tarihte, Bahçeli’nin Erzurum meydanındaki o meşhur ip repliğini eleştiriyoruz ya, bu iddiayı da yazabileceğimizi düşünmüşler.

İddiada düşük gerçeklik payı olsa da yazıldığı gibi gerçekleşmediğini biliyorum. Tümüyle doğru olsa bile kesinlikle bu konuya girmeyeceğimi söyledim.

çünkü; insanların özel yaşamı ile Allah ve kul arasındaki konuşlanma konumlarına dair yazmıyorum. Kimin Cuma namazı kıldığı veya kiminle flört ettiği, beni ilgilendirmiyor. Ayrıca, bu işlerle Ahmet Hakan ilgileniyor. Onun uzmanlık sahasına da tecavüz etmek istemem.

Herhalde bu imam efendi, sosyete pazarının bu yeni esnafına ulaşamamış olmalı ki, Sebahattin önkibar’a gitmiş.

Sonradan duydum ki, imamla ilgili bu bilgiler, Zaman ve Yeni Şafak’a da ulaştırılmış, onlar yazmamışlar.

MHP’nin izlediği yanlış politikalarla ilgili sert yazılarımı hatırlarsınız. Eğer ortaya koyduğunuz prensipleri, önce kendiniz çiğnerseniz inandırıcılığınız kalmaz. Kaldı ki, savaşın bile kuralları vardır.

Bir de dünyanın öbür tarafı...


İki polis daha aradı


Oğlu Burak’ı polis kurşunuyla kaybeden Mehmet Tursun aradı. önceki günkü ‘Kasten adam öldürmek ve sürpriz iki astsubay tanık’ başlıklı yazımdan dolayı Muhsin Yazıcıoğlu dahil 100’e yakın milletvekili ve yetkili aramış.

Baba, önemli bir gelişmeden daha söz etti: ‘Yazınızın çıktığı gün iki polis aradı. ‘Vicdan azabı çekiyoruz, biz de tanıklık yapmak istiyoruz’ dedi. İnşallah o polislere baskı yapmazlar da tanıklık için mahkemeye gelirler.’

Bizim de tüm çabamız delillerin karartılmaması ve gerçeklerin mahkemede gün ışığına çıkmasıdır.

Bu arada Tursun ailesinin avukatı Alper Bağıran’ın ‘Bu bir bonus cinayetidir’ lafını da yakışıksız buldum. Polislere başarılarından dolayı cüzi miktarda ödül veriliyor ama ortalama 50-60 YTL’yi geçmez. Herhalde, 50 YTL için cinayet işlendiği düşünülemez. Ortada bir cinayet iddiası var, ciddiyetle üzerine gidilmeli, kimse sulandırmamalıdır.


‘Dışişlerini bırak’ tavsiyesi


Dışişleri Bakanlığı personeli Vahit özdemir’in, Belgrad Büyükelçisi Hasan Servet öktem’in de aralarında bulunduğu üç bakanlık personeliyle ilgili hukuk mücadelesini, önceki bir yazımda anlatmıştım. Ayrıca, öktem’in bu dava konusu yüzünden merkeze alındığı iddiasını hatırlatmıştım.

Büyükelçi öktem, bu yazımla ilgili açıklama gönderdi. öktem, özdemir hakkında doldurduğu sicili, İdare Mahkemesi’nin hukuki gerekçelerle iptal ettiğini doğruladı ancak evrakta sahtecilik olmadığını söylüyor. Devam ediyor: ‘Vahit özdemir için iptal edilen sicilinde kaydettiğim kusurlu davranışlar ve karakter zafiyetlerinin altına, 6 yıl aradan sonra bugün de imzamı atacağımı bilmenizi isterim.’

Büyükelçi, ayrıca, Belgrad Büyükelçiliği’nden alınmasının, özdemir’in açtığı davayla ilgisi olmadığını belirtiyor.

Tek sayfalık açıklamanın son paragrafını da özdemir’e ayıran öktem, şu tavsiyede bulunuyor: ‘özdemir’e vakit geçirmeden uyum sağlayamadığı Dışişleri’ni bırakarak başarılı olduğunu iddia ettiği başka bakanlıklara naklen geçmesini dostça tavsiye ederim.’

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi