Ahmed Gürkan

Ahmed Gürkan

Doğudan Gelen Türk-İslâm Âlimi, Seyyid Ahmed Arvasî

Doğudan Gelen Türk-İslâm Âlimi, Seyyid Ahmed Arvasî

“Rabbinin yoluna hikmetle ve güzel nasihatle davet et, gerektiği zaman da onlarla en güzel tarzda mücadele et.” Nahl Sûresi, 125. âyet 

Cenab-ı Allah bazı kullarını insanları hayra sevk etmeye vesile kılar. Bunların en başında Peygamberler gelir, ardından onların varisleri olan Rabbanî âlimler ve onların akabinde ise o âlimlerin yolunu takip eden tilmizleri gelir. Aziz Allah’ın bir lütfu ki; Türk milleti tarihinden bugüne dek kendi bünyesinden bu tip şahsiyetleri hep çıkarmıştır. İşte Seyyid Ahmed Arvasî Hoca bu şahsiyetler zincirinin son dönem halkalarındandır.

Doğu Anadolu bereketli topraklardır. Asgarî tarım mahsulleri çoğu coğrafyada yetişir amma mesele “insan yetişmesi” olduğu vakit o her yerde yetişmez. İşte Doğu Anadolumuz bu bakımdan nasiplidir ve bereketlidir. Türk-İslâm mayasını kaybetmemiş, kitle iletişim araçlarının sebep olduğu manevî tahribattan daha az tesir altında kalmış, cemiyetin temel yapıtaşı olan “aile”nin ve ailevî kıymetlerin çözülmediği, daha az hasara uğradığı bölge olan Doğu Anadolu, bugünde Türk milletinin ana damarını temsil etmeye devam etmektedir. 

Arvasî Hoca da bir “Doğu Anadolu insanı”dır. Van nüfusuna kayıtlı, 1932 Doğubeyazıt doğumludur. Arvasî Hoca “Doğu”nun muhafaza ettiği kadim kıymetlerimizi taşımanın yanında, isminden de anlaşılacağı üzere “Seyyid”dir. Yani Şanlı Peygamberimizin (aleyhisselâm) mübarek torunlarındandır. Arvasî ailesinin soyu Peygamberler Başbuğuna (aleyhisselâm) kadar uzanır. 

Seyyid ailelerde çocuklar hususî bir eğitime tâbi tutulur. Küçük yaşlarda eğitim başlar, İslâmî ilimlerin tedrisatı en güzeliyle yapılmaya çalışılır. Arvasî Hoca da kendi “aile mektebi”nde böyle bir eğitimden geçmiştir. Zaten tarihe baktığımızda Arvasîlerin meskûn bulunduğu Arvas köyünün Anadolu başta olmak üzere İslâm dünyasının merkez mekteplerinden biri olduğunu görürüz. Nice Allah dostları, evliyaullah, bu “Arvas mektebi”nden yetişerek insanları irşad etmişlerdir. Kıymetli fikir ve san’at adamı Necip Fazıl Kısakürek’in de mürşidleri olan Seyyid Abdülhakîm Arvasî Efendi de bu velilerdendir. Ahmed Arvasî Hoca da o peygamberî pınardan beslenen ve kendisini Türk milletinin, İslâm âleminin kurtuluşuna adayan büyük bir mütefekkirdir.

Arvasî Hoca kendi medeniyetimizin meydana getirmiş olduğu eserleri özümsemiş, bunun yanında batı âlemini de iyi bir şekilde tahlil etmiştir. O muhkem bir münevverdir, kıymetli bir âlimdir. Ama asla -Kur’anî tâbirle- “ilim yüklü merkep” değildir (Cuma Sûresi, 5. Âyet). Bilâkis, Arvasî Hoca “ilmiyle âmil” olan, hayatı boyunca inandıklarını yaşamaya çalışmanın çilesini tatmıştır. Daha 19 yaşında bir delikanlı iken yazmış olduğu “Dâva” adlı şiirinde;

    Bu dâva özüdür, İslâmiyet’in,
    Bu dâva güneşi, mazlum milletin,
    Bu dâva, her şeyden, her şeyden çetin.
    Bu yolda dert, hüzün, gurbet bizimdir. 

diyerek çileye talip olmuştur. Sanki o delikanlı zamanında, 56 senelik kısa ömründe yaşayacaklarını görmüş gibidir. Nitekim sonraki yıllarda sürgünlere maruz kalacak, 12 Eylül darbecileri tarafından Mamak zindanlarına atılacak ve çile dolu bir hayat sürecektir. İşte Arvasî Hoca yaklaşık yarım asırlık hayatında her şeye rağmen inandıklarını yaşamaktan asla taviz vermemiştir. Çünkü Arvasî Hoca, Mevlana Celaleddin Hazretlerinin dediği gibi “inandıklarını yaşamayanların bir müddet sonra yaşadıklarına inanmaya başladıkları”nı iyi biliyor ve bu hususta muhterem ecdadı Şanlı Peygamberimizi (aleyhisselâm) azamî ölçüde takip etmenin gayretini güdüyordu. 

Ahmed Arvasî Hoca, Şanlı Peygamberimizin (aleyhisselâm) “İki günü eşit olan ziyandadır” hadîs-i şerifi mucibince amel ederek, sürekli kendini yenilemiş, tekrara düşmemiş, bir külliyat tutan eserleriyle de bunu ispat etmiştir.

Seyyid Ahmed Arvasî, isim babası olduğu “Türk-İslâm Ülküsü”nü, yani kendi tabiriyle Allah (celle celalühü) ve Resûlü’nün (selâm olsun O’na) dâvasını aklına, gönlüne, ruhuna, kalbine iyice sindirmiştir. Ol sebebten asla kat’a bıkkınlık duymamış ve zayıf bedenine rağmen mücadeleye devam etmiştir. En ağır zulüme maruz kalan Allah’ın Resûlü (aleyhisselâm) bir kere dahi “of”lamamış, “ben artık yoruldum” dememişti. Arvasî Hoca da adına yakışır şekilde hiçbir zaman oflamamış, “ben artık emekli olup köşeme çekiliyorum” dememiştir. Öyle ki, 1971 senesinin bir kış gününde sohbetinden feyizlenmek için gece yarısı evinin kapısını çalan talebelerini geri çevirmemiş, onlarla sabahın fecr vaktine kadar sohbet etmiş ve onları “Sizlerin sayesinde yatsı namazının abdestiyle sabah namazını kılacağım, tıpkı mezhep imamımız, imam-ı azam Ebu Hanife Hazretlerinin yaptığı gibi …gençler Allah sizlerden razı olsun” diyerek uğurlamıştır. Sonraki yıllarda da “Benim evimin kapısı, Müslüman Türk gençliğine 24 saat açıktır” demiş ve hayatı boyunca Hocanın evi, gençler için 24 saat açık bir mektep mesabesinde olmuştur.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Ahmed Gürkan Arşivi