Kardavî ile Şiî ulemâ arasındaki anlaşmazlık...

Kardavî ile Şiî ulemâ arasındaki anlaşmazlık...

Çok sayıda kitap ve makalesi bulunan ve İttihad-ı Ulema-i Müslimin/Uluslararası Müslüman Alimler Birliği Başkanlığını yürüten Yusuf Kardâvî'yi ilim çevrelerinden tanımayan yoktur.
Bu zat, 10 yıl önce beraberce İran'a giderlerken ve Hamaney'le görüşürken, Şiî ileri gelenlerine, dikkat etmeleri ricasıyla, Sünnîliğe ait çiğnenmemesi gereken iki kırmızı çizgiden bahseder ve bu iki hususta hassas olmaları ricasında bulunur. Kardâvî'nin dikkat çektiği bu iki meselenin birisi, sahâbîlere sövmekten kaçınmaları, diğeri de Sünnî dünyada Şiîlik faaliyetlerine girişmemeleridir. Kardâvî'ye göre bunlar asgarî anlaşma ve birlikte olmanın şartlarıdır.
Fakat Kardâvî, söz sahibi Şiîlerin söz vermelerine rağmen, zamanla her iki hususta da çizgilerin aşıldığını fark etmektedir.
Kardâvî bunun üzerine, El Mısrî el Yevm gazetesine geçen hafta, Sünnîleri Şiîleştirme faaliyetiyle alâkalı olarak, iki taraf için de kardeşâne uyarı mahiyetinde bir açıklama yaptı. Şiîlerle her gün bir arada olan ve en yüksek mercileriyle temas halinde bulunan Kardâvî'nin uyarısının mutlaka haklı sebepleri olduğu düşünülerek, İslâm dünyası tarafından, bilhassa Şiîler tarafından dikkate alınması icap ederdi.
Ama öyle olmadı… Kardâvî'nin sadece bir uyarıdan ibaret olan sözlerine karşı, Şiî grublardan saldırılar başladı. Bu saldırılar karşısında Kardâvî de “Şiîliğin aslında Sünnilere göre ehl-i bidat bir fırka' olduğu meselesini hatırlatmak mecbûriyetinde kaldı ve hatta bu hususta Sünniler arasında icma olduğunu nakletti. Bu hükmün Şiîlik hakkındaki en hafif tanım olduğunu da söyleyerek, Sünnî âlimler içinde Şia'yı tekfir edenlerin de olduğuna dikkat çekti ve kendisinin buna katılmadığını da ifade etti.
İran ve bazı Şiî alimlerin Kardâvî'ye karşı saldırıya geçmeleri bir çelişkiyi de beraberinde getirmiş oldu: Teshîrî, Sünni dünyada Şiîleştirme faaliyetlerinde bulunmadıklarını söylerken, Mehr Ajansı'ndan Hasanzade, Sünnî kitleler arasında Şiîliğin yayılmasının Ehl-i Beyt'in mucizesi olduğunu söyledi.
Şiî cenahtan bir kısmı da Kardâvî hakkında, iftiraya başvurdu. Hasanzade, “Kardavi'nin Siyonistlerin diliyle konuştuğunu ve beynelmilel Masonluğun hizmetinde olduğunu” ileri sürdü. Fadlullah da “Laiklere ve misyonerlere karşı Kardâvî'nin bu kadar celalli olmadığını” söyledi. Şiîleştirme dalgaları karşısında Sünnîlerin adeta eli kolu bağlı kalmasını bekleyen, üstelik Müslüman Alimler Birliği'nde Kardâvî'nin yardımcılarından olan Teshîrî ise, Kardâvî'yi “Fitne uyandırmakla ve mezhepçilik yapmak”la suçladı.
Bunun üzerine Kardâvî, hem Hasanzade'nin sözlerini hem de Ayetullah Teshîrî'nin iddialarını çürüttü.
Kardâvî son açıklamasında, Şiîlerin bir başka çelişkilerine de dikkat çekti. Son açıklamasına kadar, kendisinin Şiîler tarafından takdir edildiğini hatta İran'ın birçok Sünnî alimle birlikte kendisine de ödül vermek istediklerini, ama kendisinin bunu kabul etmediğini söyledi.
El Cezire'deki bir yazıyla Gannûşî de bu görüşleri teyid etmiş ve Kardâvî'ye destek vermiştir.
Değerli okuyucular! Daha önce Muhibbiddin Hatip ve Said Havva kendilerine düşen uyarıları yapmış fakat bu uyarılar havaya gitmişti. Bu defa da Kardâvî bulunduğu mevkiin hakkını vermiş ve icap eden uyarılarını yapmıştır. Bu uyarılar da heder olursa yazık olacaktır.
1979'da Kahire'den Tahran'a taşınan şiî fikir ağırlıklı Takrib Kurumu Hartum'a bir büro veya şube açmıştı. Bu büro vasıtasıyla, İran'daki İrşad Bakanlığı Yayınları arasında yayınlanmış olan, Muhammed Tîcânî es Semâvî et Tunûsî'nin, “Sümmehtedeytü/(Şiî oldum) Doğru Yolu buldum” adlı kitabını halk arasında dağıtıyordu.
Bunun üzerine Sudan yönetimi büroyu kapattı.
Sudan İslâmi İşler Bakanı İsam Beşir, hadisenin aynen böyle olduğunu doğruluyor.
Bahsettiğimiz kitap, Can Yayınları arasında Türkçe'ye de çevrildi. İngilizce'ye de tercüme edilen kitap, ücretli-ücretsiz dağıtılıyor.
Sudan'da durum yukarıdaki gibi… Arap dünyasında Hıristiyan misyonerliği ve Şiîlik propagandasına resmî olarak müsaade edildiği ve başörtüsü yasağının en şiddetli bir şekilde devam ettiği tek ülke olan Tunus'ta ise durum tam tersi. Bahsettiğimiz kitabın yazarı olan Tîcânî, Tunus'da faaliyet gösteren şiî Ehli'l Beyt' cemiyetinin başına getirilmiş olup kitabında yazdıklarını İran'ın destek ve katkısıyla burada hayata geçirme faaliyetlerine müsaade ediliyor.
Tunus bu müsadeyi niçin veriyor acaba? Tabii ki, İslâmî çoğunluğa karşı dini vaziyeti çeşitlendirerek kendini güçlendirme ve rejimi garantiye alma düşüncesiyle…
Buna mukabil, İttihad-ı Ulemâ-i Müslimin heyetinde yer aldığı halde, 1987 yılında İran'la irtibatlı olmak ve devrimi desteklemek suçlarından yargılanan Raşid Gannûşi'ye, -ihtimal ki Tunus rejiminin baskıları üzerine- İran'a girme vizesi verilmiyor.
Bu hususta hesap vermesi gereken tabii ki İran'dır ve Tunus'la ilişkileri izaha muhtaçtır.
Hem başörtüsü yasağı hem de misyonerlik propagandasının serbest olması hususlarını, bir de Türkiye üzerinden düşünmeye ne dersiniz?..

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi