Moderatör!

Moderatör!

Kaç küsur; elliye yakın galiba; üstelik bunlardan çoğu canlı yayın kamerası!

Ne oluyor? Papa 16. Benedict cenapları bu vakte kadar gizli din taşıyıp da nihâyetinde İslâm'ı seçtiğini mi itiraf etmektedir? Yoo, iktidar partisinin genel başkan yardımcılarından biri, anamuhalefet partisinin grup başkan vekillerinden biriyle giriştiği söz düellosunu, bu defa canlı yayında kamuoyu önüne getirmekteler.

"Bize ne yahu, gidin kozunuzu mahkemede bölüşün" dememiz lâzım aslında; böyle söylemek yerine alayımız birden gözümüzü ekranlara mıhlayıp müsabaka seyretmeye hazırlanıyoruz. O saatlerde oruçlu olanlarımızın eli, insiyâki bir hareketle patlamış mısır, ayçekirdeği paketlerini, gazoz, meşrubat bardaklarını arıyor; nâfile! Oysaki, bu cinsten seyir zevki ve kalitesi yüksek bir müsabakanın tadı çekirdek çitlemeden, çay höpürdetmeden çıkmaz, çıkabilemez...

Sene 1970'li yılların ortaları; şafağın ışımasına yakın saatlerde bilmem kaç yüz spor meraklısı öğrenci ile birlikte Ankara'da site yurdunun mahzendeki kantininde, gıcık sesler çıkaran ağır demir iskemlelere tüneyip Muhammed Ali-Foreman (Foreman isminde yanılmış olabilirim) boks müsabakasını da benzer bir hâlet-i ruhiye ile seyretmemiş miydik; hatta kantinci olacak adam, dünyadan bîhaber, kapıları kilitleyip gidince hırsız gibi pencerelerden kantin derûnuna sızıp da ön sıra münakaşası yaptığımızı hatırlayan devredaşlarım çıkacaktır mutlaka! Bizimle birlikte bütün Türkiye tek kanallı televizyonun siyah, beyaz ve 256 ara tondan ibaret gri dünyasında sahura kalkar gibi uykulu gözlerle tatlı uykuları bölmemiş miydi?

Ne seyirlikti ama; aynı manzara işte; aynı heyecan!..

Kendi adıma ifade etmeliyim ki, benim açımdan müsabakanın en renkli ve en tatsız aktörü "haakem" rolüne, affedersiniz, "moderatör" rolüne soyunan, soyundurulan kişiydi. Bu fikir kimden çıktı bilmiyorum; pek garipsedim. Görevleri parti yöneticiliği yapmaktan ibaret olan iki siyaset adamını, birbiriyle her an yaka paça olmağa hazır yaramaz mahalle çocuğu yerine koyarak aralarına "mahallenin ağır abisi" gibi davranan bir gazeteciyi yerleştirmek yersizliğin fevkinde bir tuhaflıktı; bu mânâsızlığı sezen Meclis Başkanı'nın müsabakayı önleme gayreti boşa çıkınca, Moderatör, canlı yayın stüdyosuna dönüşen Meclis odasındaki düzenleyici otoritesini tesis etmekte gecikmedi ve "kapışmayı" bizzat seyretmeyi hesaplayan milletvekillerini kibar ama buyurgan bir edâ ile, mekânı boşaltmaya dâvet etti!

İçlerinden kimsenin, "hadi ordan; sen kimin mekânından kimi dışarı çıkarıyorsun?" diyen bir babayiğit çıkmadığını tahmin ediyorum; olsaydı canlı yayında en azından görür, duyardık.

Böylece siyasî geleneklerimize, Anayasa'da tâdâd edilmemiş yeni bir âdet ilâve edildi; şöyle ki: Birbirine galîz ve ağır ithamlarla suç isnad eden milletvekilleri, basın dünyasından tensib edilen bir "moderatör"ün taht-ı riyâsetinde canlı yayına çıkar ve belgelerini tokuştururlar. Orada haazır ve naazır bulunan muhabirlerin kapıştığı belge fotokopileri derhal deşifre edilerek haber merkezlerine ulaştırılınca stüdyoda müsabakayı yorumlamak üzere alesta bekleyen medya maydanozları, evvela hafif bir öksürük akorduyla seslerini kontrol ettikten sonra döktürmeye başlarlar,

-Öhö, bence A müsabıkı daha iyi bir maç çıkardı; ve fekat B müsabıkının da maça iyi hazırlandığı her halinden belli oluyordu; netekim müsabakanın 42. dakiykasında sol cenahtan gelişen bir kontratak akabinde...

Eh, bundan bâ'de başka müsabakaları da canlı yayında seyretmekten kimse bizi alıkoyamaz; moderatör olarak gazeteci kesmezse, bir kısım yüksek rütbeli emekli kamu görevlisi de pekâlâ düşünülebilir...

Bre biz sizi oralara moderatör riyasetinde yaka-paça olunuz diye mi yolladıktı acaba?

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi