Ahmed Gürkan

Ahmed Gürkan

Şehid Muhsin Başkan ve Alp Erenlik Dâvâsı

Şehid Muhsin Başkan ve Alp Erenlik Dâvâsı

AHMED YESEVÎ HAZRETLERİ

 

Alp Erenlerin pîri Hoca Ahmed Yesevî Hazretleridir.

Ahmed Yesevî Hazretleri, Oğuzların mürşididir.

Membaı Şanlı Peygamberimiz (aleyhisselam) olan “altun silsile”nin dokuzuncu halkası Yusuf Hemedanî Hazretlerinin halifelerindendir.

Türkistan’da tebliğ ve irşad faaliyetlerini icra eden Hoca Ahmed Yesevî hazretleri, yetiştirmiş olduğu dervişlerini o zamanlar “Rûm diyarı” olarak bilinen Anadolu’ya göndermiştir.

Yesevî Hazretlerinin işaretiyle batıya hareket eden Barak Baba, Hacı Bektaş-ı Velî, Saru Saltuk ve yüzbinlerce Gazi - Derviş, bu toprakları tasavvufla yoğurmuşlardır.

İLİM-KILIÇ-GÖNÜL EHLİ

Yesevî Babanın sofileri hem ilim, hem kılıç, hem de gönül ehliydiler.

Oğuzların Diyâr-ı Rûm’da tutunabilmesi için bu üç hususun cem edilmesi gerekiyordu. Biri eksik kalsa dahi muvaffak olunamazdı.

Bölge tehlikeliydi, her an nereden geleceği belli olmayan bir baskına maruz kalınabilirdi. Bunun için bedenen kavî, kılıç kullanmada, ok atmada mahir olmak gerekiyordu.

Oğuzların geldikleri yer, Hristiyanların kutsal ülkesiydi. Çoğu Hristiyan hacı olmak için Diyâr-ı Rûm’a geliyordu. Haliyle Hristiyanların en bilgili rahipleri, papazları Anadolu’daydı. Bunlara karşı Hakk’ın dinini en güzeliyle müdafaa etmek icab ediyordu. Bu da ancak ilimde derinleşmekle mümkündü.

Diyâr-ı Rûm toprakları bereketli, işlenmeye müsait topraklardı. Toprağı gibi insanı da işlenmeye müsaitti. Tekfurların ve papazların zulmünden bıkan halk tutunacak bir dal arıyordu. Halkın nidası Ahmed Yesevî Hazretlerinin dervişlerinde karşılık buldu ve onlara Hakk yolunu, hakikat yolunu tebliğ ettiler.

Bize göre bugün de hizmet gayesinde olan gençlerimiz aynı usulü seyrederek ilmî, bedenî ve kalbî terakkiyatı gerçekleştirmelidir.

TÜRKİSTAN MAYASI, TÜRK-İSLÂM MAYASI

Ahmed Yesevî Hazretleri Türkistan’dan Anadolu’yu mayaladı.

Selçuklu, Osmanlı ve Türkiye o maya üzerine bina olundu.

Oğuzların adalet anlayışı, insanı yaşatma ülküsü, zinadan, haramdan uzak durmaları, doğru sözlü olmaları, vatana, devlete, millete, ümmete adanmışlıkları, erdem ve faziletleri Anadolu’ya yayıldı. Hatta Anadolu hududlarını aşarak Balkanlara, Kafkaslara, Avrupa içlerine kadar nüfuz etti.

15. asrın Anadolu’sunda gayri müslimler dahi belli bir ahlak seviyesindeydiler. Avrupa’daki dindaşları ahlâkî çöküntü yaşarken, Anadolu’dakilerin bu şekilde olması bizi düşündürmelidir. Bu vaziyeti Oğuzlardaki ihlas, muhabbet ve teslimiyetin cemiyete aksetmesi olarak düşünebiliriz.

Bugünün Türkiye’sinde yaşayanlar böyle bir manevî gerilimden fersah fersah uzaktır. Bunu bir durum muhakemesi yapmak gayesiyle ifade ediyorum.

Cemiyet olarak yaşayan ölüler gibiyiz. İnsanımızda ruh kalmamış. İman nuru ya sönmüş yahud sönmeye yüz tutmuş.

Hareket, aksiyon kabiliyetimizi yitirmişiz, adeta sindirilmişiz, sinmişiz.

O mayayı kaybetmişiz.

Ecdad o maya ile yaşadı ve yaşattı.

Bugün de ölü bedenlerimizin dirilmesi için o mayayı kaybettiğimiz yerde yeniden bulmalıyız.

“İhya”nın ve “ba’sü ba’del-mevt”in birinci şartı bizi “biz” yapan, bizi “Allah”a kul, “Resûlullah”a (aleyhisselam) ümmet, “Kitabullah”a bende yapan o Yesevî ocaklarının, o kutlu dergâhların, o “Tasavvuf Üniversitesi”nin birer talebesi olup, insanlığı âyet ve hadîslerin nuriyle tenvir eden, o hakikî kurtarıcılara, insanlığı Allah’a yaklaştıran, ulaştıran vesilelere, kâmil mürşidlere bütün kudretimizle tutunmaktır.

Bizim Türkistan mayası, Türk-İslâm mayası dediğimiz budur.

Alp Erenlik budur. Buhara’da, Yesi’de, Semerkand’da ve nice Türkistan şehirlerinde yaktıkları kandillerle insanlığı aydınlatan Ahmed Yesevîlerin, Necmeddin Kübraların, Şâh-ı Nakşibend Bahaeddin Buharîlerin yoludur.

Osman Bey Gazi dahi devletini kurarken Yesevî yolunun yolcusu Ahi Şeyhi Edebâli Hazretlerine sığınmıştır. Burayı çok iyi anlamalıdır. Bu husus anlaşılmadan Osmanlı idrak edilemez. Osmanlı çınarına can suyunu veren memba’ Şeyh Edebâli Hazretlerinin dergâhıdır.

ŞEHİD MUHSİN YAZICIOĞLU

Şehid Muhsin Başkan, o maya ile mayalanan, Anadolu safiyetini yansıtan, Oğuz-Türkmen kocası, büyüğü idi.

İlim, kılıç ve gönül ehliydi.

Mehmed Âkif dedemiz gibi baytar mektebinde okumuştu.

Bedenen sağlamdı, ata sporumuz güreşte yetenekliydi. Kızıl anarşinin ülkeyi uçuruma götürdüğü 70’lerin mücadele ortamından geliyordu.

Milliyetçi-mukaddesatçı Müslüman Türk gençliğinin önderiydi. O dönemde TRT’de katıldığı programda “eller silah değil kalem tutmalı” demişti, ama bu çağrısı kızıl çetelerde karşılık bulmadı.

Bugün PKK’lı teröristlerin Sur’da, Cizre’de tatbik ettiği usulü o günlerde kızıllar üniversiteleri karargâh olarak kullanıp büyükşehirlerde yapmaya çalışıyordu.

Aynı tarihlerde benzer hadiseler Fransa’da da yaşanmış ama devlet duruma hemen müdahale edip, fitneye mani olmuştu. Türkiye’de ise devlet seyirci kaldı. Bu sefer milliyetçi-mukaddesatçı gençler meşru müdafaa haklarını kullanmak mecburiyetinde kaldılar. Hamd olsun bugün devletimiz biraz geç olsa da güneydoğumuzda yakılmaya çalışılan benzer bir fitnenin önüne geçmek için gerekli temizliği yapıyor.

Muhsin Başkan 12 Eylül darbesiyle girdiği Mamak Askerî hapishanesinde tam 7,5 sene kaldı. Bunun 5,5 senesini hücrede doldurdu. 7,5 sene yattıktan sonra o dâvâlardan suçsuz bulunup (!) serbest bırakıldı. Buna rağmen devletine kötü söz etmedi. O dönemde hapishanelerdeki solcuların bir kısmı AB’den gelen yetkililere AİHM’de ülkemizin ceza alması için Türkiye’yi şikâyet ediyorlardı. Milliyetçiler böyle bir rezilliğe düşemezlerdi ve düşmediler de.

Allah izin verirse Muhsin Başkanı yazmaya devam edeceğiz.

            

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ahmed Gürkan Arşivi