Abdurrahman Dilipak

Abdurrahman Dilipak

12 Eylül

12 Eylül

12 Eylül, bayramın ilk gününe denk geliyordu. Bayramı 12 Eylül’le gölgelemek istemedim. Bayram sonrası ilk gün, 12 Eylül darbesinin yıldönümünü yazıyorum.

Bu arada ABD’nin Irak’ı işgal bahanesi olan 11 Eylül saldırısının üzerinden de 15 yıl geçmiş.

1980 darbesinin üzerinden 36 yıl geçmiş.. 12 Eylül’ü yargılayalım derken darbeciler ölüp gitti.. Onlar ölüp gittiler ama, yaptıkları Anayasa, delik deşik edilse de hâlâ bir şekilde mer’i. Bu utanç da bize yeter.. 2016 da böyle geçecek ama inşallah 2018’e sarkmadan 2017’de bu utançtan kurtuluruz..

Muhtıraları saymazsak, 28 Şubat’taki “Postmodern darbe”den sonra bir de 15 Temmuz’da başarısız bir darbe girişimi daha yaşadık..

15 Temmuz cumhuriyet tarihinin ilk ve tek başarısız darbe girişimi oldu..

Ama henüz hiçbir darbeciyi mahkum edemedik.. 12 Eylül davasının sanıkları öldü. 28 Şubat davası devam ediyor, 15 Temmuz darbe girişimin sanıklarının henüz iddianameleri bile hazırlanmış değil..

Ve henüz hiçbir iddianamede darbelerin arkasındaki uluslararası güç odakları deşifre edilmedi. Bu işin Media, Sermaye ve Siyaset ayağı da tam olarak deşifre edilmedi. En kapsamlı deşifre PDY soruşturmasında yaşanıyor. Ama henüz onun da uluslararası ayağına ulaşılamadı..

Amerikasız darbe olmaz.. İsrail ve İngiltere olmadan da olmaz bu iş. PYD girişiminde Vatikan da olmalı işin içinde ve tabii mason locaları da.. Ama ne hikmetse bu iş oralara hiç uzanmaz.

Şunu görelim bu asimetrik, postmodern savaşta, terör bir gayri nizami harp taktiği olarak aynı zamanda bir siyasi enstrümandır artık.. Birileri varolan çıkarlarını korumak adına gerektiğinde darbe ya da terör veya ihtilal/darbe enstrümanlarından birini kullanıyor..

Kenan Evren ya da Sisi, arasında hiçbir fark yok.. Batı çıkarları öyle gerektiriyorsa diktatörlerle iş tutmaktan çekinmez ama çıkarları öyle gerektiriyorsa demokrasicilik oynamaya da bayılır.. Önemli olan ilke değil, kendi çıkarları açısından hangi yöntem ve enstrümanı kullanması gerektiği ile ilgili bir durumdur.

Darbeleri tekrar tekrar yaşamak istemiyorsak bir bilinç uyanıklığı ve hafıza yenilemesi olarak bugünleri unutmamalıyız.. Yaşananlardan ibret alalım, tedbirli olalım ki, aynı acıları tekrar yaşamak zorunda kalmayalım.

Darbecileri ve onlara alkış dağıtan alçakları bu vesile ile tekrar tekrar lanetleyelim ki, birileri onlara bakıp kendi akıbetini düşünsün ve böyle haltlar yemeye cür’et ve cesaret etmesinler. Yapanın yanına kâr kalmasın..

Darbeciler siyasi emellerini yabancıların siyasi emelleri, çıkarlarını yabancı şirketlerin çıkarları ile tevhid eden mübtezel kişilerdir. Sadizme varan bir zalimlikleri sözkonusudur. Öfkeleri korkuları kadar büyüktür bunların..

12 Eylül’de bir sağdan-bir soldan asarak güya denge sağlıyorlardı. Sonuçta zulmetmedikleri ahali kalmadı. Kim olursa olsun, kendilerine sadık olanları yükselttiler, kendilerine karşı çıkan, eleştiren herkese adeta savaş ilan ettiler..

12 Eylül’de meclisi bile kapattılar, partileri kapattılar. Kapatmadıkları tek dernek mason locaları oldu. Her darbe sonrası kurulan hükümet üyelerinin üçte ikisi masonik kişiler oldu..

Bunların sağı solu yok, sadece çıkarları var. Herkesi kullanırlar, sonra toplumun dini, mezhebi, etnik, ideolojik, politik, felsefi ve vicdani kanaat farklılıklarına sahip kesimlerini birbirine karşı kışkırtıp, aynı ülkenin çocuklarının kanları ve gözyaşları üzerine kendilerine servet ve iktidar üretir bu alçaklar.. Bunun 60, 12 Mart, 80, 28 Şubat ya da PDY’si yok. Bunlar aynı kaynaktan besleniyor. Kadrolarında “şeyh” de var, fahişe de.. DAEŞ, PYD ya da PDY fark etmiyor.. Yok aslında birbirlerinden pek farkları. Tek farkları adları. 

Bu sene 12 Eylül, Kurban’ın ilk gününe denk geldi.. Bir hüznü ve bir bayramı aynı gün yaşıyoruz.. Hiçbir gerçek bizim için o dini bayramın iç huzurunu yaşamamıza engel olamaz.. Biz ne olursa olsun, her gün 5 vakit namaza durduğumuz da Fatiha okurken önce “Elhamdülillah” deriz..

Kronolojik sıraya göre 28 Şubat, 12 Mart, 27 Mayıs, 15 Temmuz ve 12 Eylül. Yılda 5 gün darbeyi lanetleyeceğiz bundan sonra.. 

12 Eylüller ülke için her alanda tam bir felaket oldu. Tutuklananlar, görevden alınanlar, 24 Ocak kararları, K. Maraş olayları, faili meçhuller, yolsuzluklar ülkeyi perişan etti.

Şimdi yeniden kapatmayı düşündüğümüz YÖK o günlerde 6 Kasım 1981’de çıkarılan 2547 sayılı yasa ile kuruldu. Bundan sonra 1402 sayılı Sıkıyönetim Kanununun 2301 ve 2766 sayılı kanunla değişik maddelerince önce 71 üniversite personeli ve ardından Genelkurmay’ın açıklamalarına göre toplam 4891 kamu personeli görevden alınmış ve 38 profesör, 25 doçent, 10 yardımcı doçent 1402›lik oldu. Bu arada 1402›lik olmak istemeyerek istifa edenlerin sayısının on binleri bulduğu öne sürülmektedir.

Halkın verdiği silahları halka karşı kullananlar darbe şartlarını oluşturmak için her yolu denediler. Şartların oluşmasını beklediler ve şartlar olgunlaştıktan sonra da, dışarıdan aldıkları destek ve işaretle harekete geçtiler..

Darbeleri, darbecilerin onlara alkış tutan hainleri bir kez daha lanetliyor ve ilk kez bir darbeyi başarısızlığa uğratmış olmanın onuru ve mutluluğu ile bugün bayram yapıyoruz.

Kahrolsun millete alçakça darbeler indirenler, onlara destek veren, alkış tutan onlarla işbirliği yapan, yerli ve yabancı ihanet çeteleri. Tüm darbecilere lanet olsun!

Selâm ve dua ile..

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Abdurrahman Dilipak Arşivi