Merve Kavakçı İslam

Merve Kavakçı İslam

İstenmeyen adam

İstenmeyen adam

Bugün yeryüzünde yaşayan herkese bir bir sorsanız “Kimin yerinde olmayı istemezsiniz?” diye, herhalde cevapları değişmeksizin “Başkan Bush” olur. Evet, dönemin kötü adamı ilan edildi Bush. Medya tarafından, uluslararası arena tarafından, en önemlisi de seçmeni, halkı, insanı tarafından. Amerikan siyasal kültürünün öğelerinden biri olarak bir başkanın görev süresi bittikten sonra, ileriki tarihin içerisinden geriye dönüp bakıldığında adının beraber anılacağı, onunla özdeşleşecek, özdeşleşmesini isteyeceği, başarıları, adının beraber anılmasını isteyeceği hizmetleri hep merak edilir –buna İngilizcede “Legacy of a President” denir-. Bu, o başkanı efsaneleştirecek, öne çıkan bir katkısıdır topluma, insanlığa. Başkan Bush için bu efsaneleşme, “evlere şenlik”, herkesin imtina edeceği, -olmaz ya, yine de bir yerden bir türlü onlara da bulaşacağı korkusuyla- adını dahi anmak istemeyeceği, acıyarak uzaktan bakmayı yeğleyeceği, bu arada da için için hak ettiği düşüncesiyle başını bir sağa bir sola sallayacağı bir hal aldı.
Evet, Başkan Bush’un geriye, ülkesinin gelecek nesillerine, bütün dünya insanına bıraktığı “şey” krizi olacak. Legacy’si sorulduğunda ilk akla gelen, üzerinden çıkarıp atamayacağı Kriz Adamı kimliği olacak. Kriz-lerin adamı. Bir değil ne kadar kriz varsa onun adamı. Krize gelen lider değil, krizi getiren lider olarak anılacak.
Gözü doymayan bir işgalperest olarak tarihe geçecek. Bir insan, bir kul için ne acı bir şey. Bazen insan içinde kavrulup gittiğimiz reel politiğin kazanında, günlük hayatının gailesi arasında, dünyayı yöneten insanları üst kimliklerinin, siyasetçi oluşlarının ötesinde görmeyebiliyor. Onların asli varlıklarını ikincilleyebiliyor. Oysa ki adı Başkan da olsa, Komutan da olsa, Paşa da olsa, Kral da olsa onlar da en önce birer “kul.” Hesap vermeleri kaçınılmaz olan birer kul olarak onları yaratan Rab’leriyle buluşacakları o günü bekliyorlar. İnsanların canına kastetmiş olmak, masum canların alınmasına vesile olmak, hayatların gaspına seyirci kalmış olmak acı bir hesaplaşmayı da beraberinde getiriyor.
Eskiler boşuna “Allah gördüğünden ayırmasın, itibardan düşürmesin” diye dua etmezlermiş. İnsanın başını yere eğdirecek, utançla yaşamasına sebebiyet verecek hale gelmesi ahireti beklemeden, şuracıkta gelen cezası olacaktır, hiç şüphesiz. Başkan Bush da bugün en yakın çevresini bile kaybetmenin eşiğine gelmiş, gerçekleri inkar etmekten başka da pek çaresi olmayan bir duruşla, öfleye pöfleye gün sayıyor. Bozulmamış gibi gözükmeye çalışsa da aslında çöküklüğü gözden kaçmıyor. Eskiden çıkıp olumsuz bir konuda olur olmaz iyimser bir yorum yapsa insanlar “söylediklerinde vardır bir parça doğruluk payı” der, umudu elden bırakmazlardı. Ama şimdi artık kabak tadı veren bir inkarcı, sürrealist görüyorlar karşılarında. Bu da hiç de hoş olmuyor. Ne Bush için ne de partisi için. İnsanların işlerinden atıldığı, evlerinden vazgeçmek zorunda kaldığı, şirketlerin bir bir çöktüğü şu günde, geçirilen ekonomik paketin ne kadar güçlü bir paket olduğundan söz edebiliyor mesela. Ama gözümüzün içine baka baka konuşamıyor artık. Yarı ciddi bir tarzla geçiştiriyor açıklamalarını. Beden dili, burada ne işim var benim, yerin dibinde olmalıyım, o bile bundan daha iyidir der gibi şakıyor.
Geriye dönüp sekiz yıla baktığımda nereden nereye gelindiğini görüyoruz. Müslümanların da oylarıyla seçilen bir muhafazakar liderden gaddar yöneticiye, zalim imparatora, batışın başlangıcı olmaya dönüşüme şahit oluyoruz. İnsan ne oldum değil, ne olacağım demeli prensibini bir kez daha test ediyoruz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Merve Kavakçı İslam Arşivi