Serdar Arseven

Serdar Arseven

Öyle değil mi Başbuğ Paşam?

Öyle değil mi Başbuğ Paşam?

Biliyoruz: “Ağlama Duvarı önündeki” o “ilginç” fotoğrafınızı bastığı için “kızıyorsunuz” VAKİT’e...
“Kişisel kızgınlığınız” dışında... “Laiklik meselesine” bakışımızdan dolayı da uzaksınız bize...
Doğru: Aramızda derin görüş farklılıkları var.
CHP’lilerle DTP’liler de beğenmiyor bizim laiklik anlayışımızı!.. Onlar da “laiklik meselesine” sizin gibi bakıyorlar...
Onlar da... “Türbanın memuriyete engel olduğunu” söylüyorlar!..
Onlar da... “Cemaatlere karşı alınması gereken tedbirlerden” bahsediyorlar...
“Cemaatleşmenin sakıncalarına” (!) dikkat çekiyorlar.
Ve benzeri...
CHP’nin ve VAKİT’in “laiklik” anlayışları asla örtüşemez...
Sizinle de anlaşmamız mümkün değil, “laiklik” sözkonusu olduğunda...
Lâkin... Bunun böyle olması... Hiçbir konuda anlaşamayacağımız mânâsına da gelmez... Öyle değil mi Paşam?

Gelin... “Laiklik mevzuunu” şimdilik bir kenara bırakalım...
Ve... “Mutabakat zemini”ni başka yerlerde arayalım.
Mesela:
“Kahraman Ordumuzun saygınlığını zedelememeye EN FAZLA askerler özen göstermelidir” cümlesi mutabakat zeminimiz olamaz mı?..
Bu değerlendirmemizin altına imzanızı tereddütsüz atarsınız...
Öyle değil mi Paşam?

“Güpegündüz” 17 kahraman vatan evladını yitirmemize sebep olan “Aktütün saldırısı”nın ardından gündeme gelen soruları biliyorsunuz...
Önderliğini VAKİT’in yaptığı “sorgulama” ve “ihmallere dikkat çekme” ameliyesine, bütün “akredite medya organlarının” katılmak mecburiyetinde kaldıklarını mutlaka fark etmişsinizdir!.
Demek ki; bir gazete, bu aziz milletin “akreditesi” ise... Genelkurmay tarafından “dışlanması” pek de önem arz etmiyor...
Öyle değil mi Sayın Paşam?..

Eksik olmayınız; “Yeni” bir iletişim modeliyle geldiniz... Pek iyi ettiniz...
Ancak; bu “Yeni iletişim hamlesi”nin daha ilk haftalarda “başarısızlığa” uğramış olması ziyadesiyle üzüyor bizi.
Genelkurmay 2. Başkanımızın “bilgilendirme toplantısı” neydi öyle, Sayın Paşam!..
Hani, neredeyse her cümlesi “sıkıntılıydı” da... “Karakolların para yetersizliğinden dolayı taşınamadığına” dair beyanın “kabul edilebilir tarafını” göstersin, bulabilen varsa!..

Bu satırları okumakta olduğunuz şu saniyelerde zihninizden, “Evet, evet; o açıklama gerçekten de saçma oldu. Bizim iletişim hamlemiz büyük yara aldı!..” diye geçirdiğinizden şüphe duymuyorum.
Onca vatan evladının “parasızlık” yüzünden “şehit” olduğuna... Siz de inanmıyorsunuz...
Ordu’nun paraya bakan bütün taleplerinin “harfiyen yerine” getirildiğini de... En iyi siz biliyorsunuz!..
Öyle değil mi Sayın Paşam?..

Peki ya; “Hava Kuvvetleri Komutanımızın, Cuma günü öğle saatlerinde gerçekleştirilen Aktütün baskınından ancak ertesi gün akşam saatlerinde haberdar olabildiğine” dair Genelkurmay açıklamasını nasıl karşılamak lâzım sizce?..
Kuvvet Komutanı’nın, Cuma günü öğleden sonra gerçekleştirilmiş olan korkunç saldırıdan ancak bir buçuk gün ya da otuzaltı saat sonra haberdar olabildiğine, gözü yaşlı şehit analarını nasıl inandırsak acaba?..
Taş devrinde mi yaşıyoruz?..
İrtica mı hortladı?..
Kaldığı Karpuzkaldıran askeri tesislerinde, televizyon izlemedi, radyo dinlemedi, internete girmedi...
Erkenden odasına çekildi...
Kendisine kimseler ulaşamadı...
Ya da odasına çekilmedi de; etrafındakilerden biri olsun, insanlık namına “Başsağlığı” dileğinde bulunmadı!..
Allah muhafaza, o gün savaş çıkmış, Yunan gavuru Ege’ye saldırmış olsaydı... “İzindeki” paşamızı bilgilendirmek kabil olmayacak mıydı?

Hale bakınız; kahramanlarımızın menfur saldırı sonucu şehit olmasının üzerinden koca bir gece geçmiş...
Genelkurmay’ımız, olayı ertesi sabah 9.00’da bütün dünyaya duyurmuş...
Amma... Hava Kuvvetleri Komutanımız, “olan bitenden habersiz” golf oynamaya devam ediyor!..
Bu izahı siz de tatminkar bulmadınız...
Öyle değil mi Sayın Paşam?

“Pek kızdığınız” VAKİT’e konuşan şehit analarından biri;
Hava Kuvvetleri Komutanımıza,
“Cuma saldırısında kendi oğlunuz şehit olsaydı...
Aynı şekilde mi davranırdınız?”
Çocuklarımızı size emanet etmedik mi?
Siz onların manevi babaları değil miydiniz?” sorularını yöneltiyor...
Demek ki; öz oğlu şehit düşmüş olsa bile, menfur saldırıdan sonraki 36 saatlik zaman dilimini “olandan bitenden habersiz” geçirecekti, “izindeki” Kuvvet Komutanımız!..
Oğlunun başına gelenden habersiz, golf oynamak!..
Bir baba için ne acı bir hâl...
Öyle değil mi Sayın Paşam?

Son açıklamanın işleri büsbütün sıkıntılı hale getirdiğine ne şüphe...
Bilmem dikkatinizi çekti mi; “Ergenekoncu yatağı” Akredite Cumhuriyet gazetesi bile savun-a-mamış “golf açıklaması”nı.
Bir bakınız, nereye sıkıştırmışlar koca Genelkurmay’ın metnini!..
“Ergenekon sanıklarının bile” savunamadıkları bir metin var ortada...
Peki bu hangi “üstün strateji anlayışı”nın eseridir?..
Bunu da sorgulamak gerekir...
Öyle değil mi Sayın Paşam?

Başka Ordu’muz olmadığından... Bundan dolayı da yegane Ordu’muzun üzerine titrediğimizden...
İsteriz ki; son zamanlardaki “sıkıntılı” açıklamalardan dolayı “tartışılmakta olan” TSK yönetimi, başarılı bir “iletişim hamlesiyle” olumsuz gidişatı tersine çevirsin.
Bu, öyle “şu kadar teröristi ‘havadan’ vurduk” vesaire türünden “klasikleşmiş” açıklamalarla sağlanamaz!..
OHAL “talepleri” de DTP’den başkasına yarar sağlamaz!..
Yapılacak ilk iş; “Hava Kuvvetleri Komutanımızın ya özür dilemesini ya da istifa etmesini temin etmek”tir!..
Şehit anasının yüreği... “Pişmanlık” ifade eden bir Komutanı “affedecek” kadar geniştir...
Siz emrederseniz, Hava Kuvvetleri Komutanımız özür diler...
Bunu yapmadığı takdirde derhal istifa eder!..
Öyle değil mi Sayın Paşam?..

Önceki ve Sonraki Yazılar
Serdar Arseven Arşivi