Fatma Tuncer

Fatma Tuncer

Ben ve öteki

Ben ve öteki

Ötekileştirme insanın müptela olduğu vahim hastalıklardan biridir. Tarihi süreç içerisinde vuku bulan bütün katliam ve savaşların, işgal ve zulümlerin temelinde ötekileştirme hastalığının olduğunu görürsünüz. İnsanoğlu kendisiyle aynı kulvarda yer almayan kişileri ötekileştirerek, varlığını bu ayrım üzerinden değerlendiriyor. 
 
İnsan ilk yaratıldığında Şeytanın ayrıştırma ötekileştirme tavrı ne olduysa tarihi süreç içerisinde renk, ırk ve kabile üzerinden ben ve öteki ayrımına gidenlerin tavrı da o olmuştur. Bugün bilim ve teknolojinin hızla geliştiği ve dünyanın küçük bir köye dönüştüğü bir çağda yaşıyoruz. Fakat gelin görün ki, insanlıkta kardeş olan fertler, birbirlerini dil, din, ırk ve kültürel olarak ayrıştırarak nefret tohumları ekmeye devam ediyorlar. Bu hastalığın sonucunda, soykırım ve katliamların, kültürel ve siyasi yozlaşmaların ve içsel çatışmaların ardı hiç kesilmiyor. Allah’ın arzını kendi mülküymüşçesine sahiplenin sömürgeci baronlar, kendi düşmanlarını kendi elleriyle üretiyor ve sonra da kan dökmeye devam ediyorlar. 
 
Günümüzde küresel güç odakları kendilerinden olmayan birey ve toplumlara, demokrasi ve özgürlük vaat ederek geliyor ve bu toplumları katlederek, onların bütün kaynaklarını işgal ediyorlar. Bugün Afganistan’da, Irak’ta Suriye’de Yemen’de Doğu Türkistan’da ve Filistin’de yaşanan baskı ve zulmün nedeni, sömürgeci baronların ötekileştirme algısı üzerinden devam ettirdikleri işgal faaliyetlerinden başka bir şey değildir. 
 
Bir asra yakındır Filistin’de çocukların üzerine bombalar yağıyor ve bölgede yaşayan masum insanlar acımasızca katlediliyor. Ortadoğu’da parçalama ve yıldırma faaliyetleri devam ederken İslam toplumları da ne yazık ki, onların ekmeğine yağ sürüyor ve mezhep, meşrep ayrımı ile birbirlerine zarar vermeye devam ediyorlar. 
 
ABD’nin başını çektiği sömürü politikası varlığını kaos ve şiddet üzerine kurmuştur. Öteki olarak gördükleri toplumları savaşa sürükleyerek bu insanların mazlumiyeti üzerinden rant elde etmeye çalışan malum zevatlar, ekonomik anlamda güç göstererek göz dağı vermeye devam ediyorlar. Oysa kendilerini kibre sürükleyen ekonomik imkanlar yoksullaştırılmış birey ve toplumların haklarıdır ve bu imkanların her zerresine onlarca “ah” vardır. 
 
Kapitalist zihniyetlere göre İslam toplumlarını birbirleri ile dövüştürerek hedefe daha kısa yoldan ulaşılmalıdır. Onlar bu konuda daha hızlı yol alabilmek için yerel zenginlikleri yok ederek, halkları kendi köklerinden kopardılar, Müslüman evlatlarını değerlerinden uzaklaştırıp, asimile ettiler. Ümmetin evlatları üzerine kurgulanan bu kirli senaryo hızla aktive edildi ve Müslümanlar dağılan tespih taneleri gibi birbirlerinden uzaklaştılar. Etnik ve mezhepsel ayrılıklarla aralarına mesafeler ören Müslümanlar, düşmanın sadece topraklarını değil değerlerini de işgal etmelerine izin verdiler. 
 
Peki, neler yapılabilir?
 
Öncelikle İslam toplumlarının içine sürüklendikleri tefrika hastalığından kurtulmaları ve ümmet ekseninde bir araya gelmeleri gerekir. Düşmanın güdümünden kurtulup, ekonomik, siyasi ve sosyal anlamda güçlenmeli ve kendi yağları ile kavrulabilmelidirler.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Fatma Tuncer Arşivi