Fatma Tuncer

Fatma Tuncer

Hepimiz toprağın oğulları değil miyiz?

Hepimiz toprağın oğulları değil miyiz?

İki arkadaş kendi aralarında konuşuyorlar. Daha olgun yaşta olan diğerine “sakın evini o adama verme, Kürtlerden adam çıkmaz, kiracın Türk olsun, en azından başın ağrımaz… “Adam bir süre düşünüyor sonra “Öyle deme abi evimi temiz tutsun, kiramı vaktinde versin, adam gibi adam olsun yeter…” diyor. İki arkadaş arasında geçen bu konuşma bir asra yakındır okullarda “ne mutlu Türküm diyene” sloganı ile büyüyen bir neslin insana ve olaylara bakış açısını yansıtmıyor mu sizce? Bu ifadeler fıtratında iyiliğin çekirdeğini taşıyan insanın varlığını nesneler düzeyine indirgemesinin bir sonucu değil mi? Bu konuşma küresel zihniyetlerin bizim insanımıza aktardığı yanlı ve faşist bir bakış açısını yansıtmıyor mu?

Varoluş mahiyetini hakikat üzerinden değil de, sahip oldukları etnik yapı üzerinden tanımlayan ve kendilerine bir üstünlük payesi biçen fertler öncelikle aynı toprağın oğulları olduklarını bilmelidirler. Sahip olduğumuz etnik yapı ne olursa olsun aynı ana babadan geldik ve aynı sorumluluğu yüklendik. O nedenle kürk kardeşlerimizle ilişkilerimizi İslam kardeşliği üzerinden kurmak ve onlarla karşı karşıya değil yan yana yürümek zorundayız. Zira bu topraklarda Türk, Kürt, Çerkez, Laz, Arnavut… Hepsi aynı iş sahalarında çalışmış, aynı mahallede yaşamış, aynı havayı solumuş hatta birbirlerine kız alıp vermişlerdir. Her ne kadar ülkemizin doğu bölgesinde bu insanlar küresel bir ağın içine çekilip kışkırtılmaya çalışılsa da halklar arasında kurulan bağ oldukça köklü ve kuvvetlidir.

Küresel kapitalizm hedefine ulaşmaya çalışırken insanın zaaf noktalarını kullanarak hareket ediyor, halkları özellikle kavmiyetçilik üzerinden vuruyor. Nitekim ulus devletlerin inşasında bilinçsiz kitlelere “sen üstünsün, doğuştan asil bir kana sahipsin” düşüncesi empoze edilmiş ve aynı değerleri aynı ideolojiyi taşıyan insanlar birbirlerini düşman olarak görmeye başlamışlardır.

Rabbimiz ayetinde “Muhakkak ki müminler kardeştir” (Hucurat, 10) buyurur. Birey ve toplumların sahip olduğu renk, dil ve kültürel farklılıklar bir eksiklik değil aksine sosyolojik bir zenginliktir. Zira bu zenginlik sayesinde insanlar birleri ile tanışacak, kaynaşacak ve sahip oldukları farklılıkları paylaşacaklardır. Farklı milletler arasında gerçekleşen dayanışma duygusu fertler arasındaki bağı daha da güçlendirecek ve insani ilişkilere renk katacaktır. Fertlerin sahip oldukları kavim üzerinden birbirlerine üstünlük taslamaları, ben ve öteki ayrımına gitmeleri ve faşizan bir niyetle savaşaçmaları dinen yasaklanmıştır. Zira İslam fertleri ümmet bilinci etrafında toplar ve onları doğuştan getirdikleri ile değil kendi kazanımları ile değerlendirir.

Bugün Ortadoğu’da Müslümanlar mezhep ve meşrep ayrımından yola çıkarak birbirlerini düşman ilan ediyor, ağır katliamlar yapıyor, düşmanın eli ve kolu olmaktan kaçınmıyorlar. Oysa Rabbimiz Müslümanlara İslam’ın ilkeleri etrafında toplanmayı ve dışarıdan sızacak hainlere imkan vermemeyi tavsiye ediyor. Fakat Müslümanlar tutuldukları bilinç körlüğünden kurtulup hakikatı görme imkanı bulamıyorlar.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Fatma Tuncer Arşivi