Yavuz Bahadıroğlu

Yavuz Bahadıroğlu

Nemrud’a rağmen “İbrahimce” var olabilmek...

Nemrud’a rağmen “İbrahimce” var olabilmek...

Dostuma göre Türkiye’de yaşamak git gide daha zor hale geliyordu.
Dedi ki:
“Maddi imkânlarım var, bu ülkeden çıkıp Amerika’ya, ya da bir Avrupa ülkesine yerleşmeyi düşünüyorum.”
Dedim ki: “Burada yaşadığın hayal kırıklıkları seni yıldırmış olabilir, bunu anlıyorum, ancak yağmurdan doluya kaçmayı anlayamıyorum.”
Dedi ki: “Ne demek istiyorsun?”
Dedim ki: “Sen inancını inandığın gibi yaşamakta zorluklarla karşılaştığın için kendi ülkenden başka ülkelere gitmek istiyorsun, ancak gideceğin ülkelerde bunlardan daha büyük sorunlar seni bekliyor. Buna ‘Yağmurdan kaçarken doluya tutulmak’ derler.”
Dedi ki: “Anayasa Mahkemesi kararıyla kıyafet özgürlüğümüz elimizden alındı, üniversite kapıları resmen dindarların yüzüne kapandı; bu zihniyetin hâkim olduğu bir ülkede nasıl yaşanır?”
Kızgın, kırgın, yorgun, küskün yüreklerde zaman zaman böyle isyanlar dolaşıyor. Halbuki hayat imtihanlar silsilesidir. Bütün inananlar bir şekilde imtihandadır. Hatta bundan peygamberler bile istisna tutulmamışlardır.
Hz. Âdem’e şeytan, Hz. İbrahim’e Nemrut, Hz. Musa’ya Firavun, Hz. Âlişan Efendimiz’e Ebucehil ve yandaşları musallat olmuştur.
Hz. Süleyman ve Hz. Davut dışındaki peygamberlerin “imkân” adına hemen hiçbir şeyleri yokken, düşmanlarının servetleri, şöhretleri, ticaretleri, askerleri, maddi kuvvetleri, kısacası hemen her şeyi vardı... Buna rağmen Hz. İbrahim Nemrut’a, Hz. Musa Firavun’a, Muhammed-i Âlişan Efendimiz Ebucehil’e teslim olmadılar...
Müslümanca duruş, işte bu duruştur! Günümüz Müslümanları nerede yaşarlarsa yaşasınlar, tıpkı peygamber örneklerinde gördüğümüz gibi, devrin egemen güçlerine teslim olmayacak, onlara rağmen varlıklarını, birliklerini, dirliklerini sürdürüp inançlarını ihlâsla yaşamakta ısrar edecekler.
Ancak o zaman Allah’ın rahmeti “tecelli” eder...
Rahmet “tecelli” eder etmez, Hz. Âdem’le Hz. Havva yeniden buluşur; Hz. İbrahim, Nemrut ateşinin içinden gülümseyerek çıkar; Hz. Nuh’un gemisi tufanın koynunda yüzmeye başlar; Hz. Yusuf önce kuyu, sonra zindandan, Hz. Yunus balığın karnından kurtulur; Hz. Musa, “tahtını tabuta tahvil” edeceği Firavun’un sarayında büyümeye başlar...
Nihayet rahmet “tecelli” eder etmez, Muhammed-i Âlişan Efendimiz, çıkarıldıktan sadece dokuz sene sonra, Mekke’yi fethedip doğduğu kente muzaffer bir devlet başkanı olarak döner.
Gelin bir kez daha hatırlayalım...
“Yasak meyve”yi yiyen Babamız Hazret-i Âdem’le Annemiz Hazret-i Havva, Cennet’ten çıkarılmışlardı...
Üstelik iki sevdalı yürek, bir birlerine çok uzak bölgelere indirilmişlerdi...
Böylece insanoğlunun kıyamete kadar devam edecek imtihan süreci başlamıştı.
Muhtemelen dinozorların kaynaştığı, canavarların uçuştuğu koskoca dünyada artık yapayalnızdılar...
Şartlar tümden olumsuzdu. Ama tümden olumsuz şartlara rağmen asla umutsuzluğa düşmediler, hayata küsmediler...
Daima diri durdular.
Çünkü Allah’a güveniyor, başlarına gelenden Allah’ı değil kendilerini sorumlu tutuyor, yine O’na sığınıyor, tövbe üzerine tövbe ediyor, yine buluşturulmak ve Cennet’e döndürülmek için bir taraftan dua ediyor, diğer taraftan ellerinden geleni yapıyorlardı. Sonunda tekrar kavuşturulup Cennet’e döndürüldüler.
Sonuç: Olumsuz şartlardan korkmayın; bilin ki, şartlar her an değişebilir.
¥
Hazret-i Nuh’a “tufan” çıkacağı, karaların denize dönüşeceği bildirilmiş, kendisine inananlarla birlikte bu felaketten kurtulabilmesi için de bir gemi yapması emredilmişti...
Hz. Nuh, emre uyup gemiyi yapmaya başlayınca, karısı ve oğlu dâhil, irşada memur olduğu topluluktan pek çok kişi karşı çıktı. Onlara göre Hz. Nuh hayal görüyordu, delirmişti...
Daha önce hiç “tufan” olmadığı, ninelerinden, dedelerinden böyle bir şey duymadıkları, zaten havaların çok güzel gittiği, yağmur bile yağmadığı biçiminde kendilerince “mantıklı” gerekçeler ileri sürüp Hz. Nuh’u kendileri gibi “mantıklı” olmaya çağırıyorlardı.
Fakat Hz. Nuh derin “iman”ının gereğini yapıyor, bildirilenin olacağına inanıyordu.
Onu bu yüzden “bozguncu”, “bölücü”, “mürteci” ilan ettiler mi, bilmiyoruz. Birileri çıkıp “Nuh’un bu tarz düşünceleri, öyle düşünmeyenleri rahatsız ediyor, suçluluk duygusuna kapılıyorlar” dedi mi, bunu da bilmiyoruz. Bildiğimiz şu ki, inançları yüzünden Hz. Nuh ile ona inananlar dışlandı. Hakaret gördüler. İncitildiler. Suçlandılar. Yüreklerine basıldı.
Ama zaman onları doğruladı. Çünkü tufan çıktı. İman etmeyen karısı ve oğlu dâhil, iman etmeyen herkes, her şeyle birlikte sulara gömülürken, Hz. Nuh ve inananları, “Allah’ın emri” üzerine yaptıkları gemi ile “sahil-i selamet”e ulaştılar.
Sonuç: Herkesin her şeyi anlamasını beklemeyin!
Ve hüküm: Allah’ın bitirmediğini kimse bitiremez.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yavuz Bahadıroğlu Arşivi